GazeteBilkent Mezunlar’ın Ocak ayındaki son konuğu Türker Bilgin; Bilkentli bir endüstri mühendisi. Üniversite yıllarında yarışmalardaki birincilikleriyle kendisinden söz ettiren Bilgin, şimdilerde Unilever’de kendinden sıkça söz ettiren bir Bilkentli. Bilkent Üniversitesi 2010 yılı Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarından Bilgin ile gerçekleştirdiğimiz bu keyifli röportajı siz GazeteBilkent okurlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyarız.

GazeteBilkent: Öncelikle Türker Bilgin kimdir? Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

Türker Bilgin: On dört yaşındayken yatılı olarak Eskişehir Fen Lisesi’nde yatılı olarak okumaya başladım. Kendimi anlatırken lise hayatımdan başlıyorum. Bunun nedeni o yaşta ailemin yanından ayrılarak yaşamaya başlamanın benim için hayatımdaki en önemli dönüm noktalardan biri olmasıydı. Liseden sonra da yatılı okul hayatı, Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni kazanmamla devam etti. Üniversitenin üçüncü yılında Erasmus ile Finlandiya’ya gitme şansına sahip oldum. Üniversitenin son yılında ise “Case yarışmaları” ile akademik hayatım şekillendi. Mezuniyetten sonra Unilever’de Marketing bölümünde çalışmaya başladım ve yaklaşık bir buçuk yıldır da Unilever’deki işime devam etmekteyim.

GB: Bilkent Üniversitesi’ni seçme nedenleriniz nelerdi? Yeniden seçme şansınız olsa yine aynı okulu ve aynı bölümü seçer miydiniz?

Bilgin: Fen lisesinde okurken, devlet okullarında (ne yazık ki) öğrencilerin hobilerini geliştirip devam ettirebilecek veya ders dışında kendi gelişimlerini geliştirebilecek etkinliklerin çok yeteriz olduğunu düşündüğümden, üniversiteyi kesin özel okulda okuyacağım diye kendi kararımı zaten vermiştim.

İlk kararım özel üniversitede okumaktı. İkinci kararım ise bölüm seçmek üzerine oldu ve “Endüstri Mühendisliği” seçmeye karar verdim. Bunun nedeni; endüstri mühendisliği okuyan ve endüstriyel alanda kendini geliştiren kişilerin olayları ve süreçleri farklı açılardan değerlendirmesi ve bu değerlendirme sürecinin de bu kişilere yeteneklerini geliştirme şansı vermesiydi. Mesela; endüstri sektöründe bir mühendis, bir fabrikaya girdiğinde ondan beklenen en basit şeyler; süreci değiştirmek ve değiştirirken de gelişimi sağlamaktır. Endüstri mühendisliğinin en çok hoşuma giden bu yanı, kişiliğimdeki bu yönle uymasıydı.

Abim Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni seçse de Bilkent Üniversitesi’nin özel üniversite olması, akademik kadronun kalitesi ve öğrencilere akademik alanda sunduğu olanaklarının iyi olmasının yanında, ders dışında öğrencilerinin gelişimi için de çok iyi olanaklar sağlaması Bilkent Üniversitesi’ni seçmemdeki etkenlerdi.

GB: Okul dışı katıldığınız yarışmalarda elde ettiğiniz başarıların iş hayatında herhangi bir katkısı oldu mu? Olduysa bunlardan bahseder misiniz?

Bilgin: Tabii ki de, okul dışı katıldığım yarışmalarda elde ettiğim başarıların iş hayatında katkısı çok oldu. Yarışmalarda elde ettiğim başarıların en önemli katkısı kendime olan güvenimi sağlamlaştırmasıydı. Bu başarılar bana eğer bir şeyi istersem yapabileceğimi gösterdi ve potansiyelimin farkına varmamı sağladı. Bu tip yarışmaların iş hayatına katkısı ise üniversitedeyken şirketler ile iletişim kurmayı sağlıyor olmasıdır. Şirketlerin iyi-düzenli çalışana ihtiyacı olduğu gibi öğrencilerin de iyi şirketlere ihtiyacı var ve bu köprüyü bu tip yarışmalar sağlamaktadır. Eğer öğrenci kendi işini kurmayı düşünmüyorsa bu tür yarışmalara katılıp, şirketlerle ilişkilere başlaması iş hayatına bir artı kazandıracaktır.

Üniversite son sınıfta çok yakın 4-5 arkadaşımla bir ekip kurmuştuk. Nerede bir yarışma bulsak hemen başvuruyorduk; yarışma avcıları gibiydik. Bilkent’te iki tane Case yarışması, Axe Unilever Idetrophy’ı kazandık. Genelde ödüller bilgisayar olduğu için, üç kişilik kaldığım yurtta odamızdaki bilgisayar sayısı on iki olmuştu.

GB: İş hayatında önemsediğiniz, çalışırken benim için en önemli dediğiniz ölçüt nedir? Ve endüstri mühendisliğinden mezun olup da pazarlama sektörünü seçmenizdeki etken nedir?

Bilgin: İş hayatında önemsediğim, çalışırken benim için en önemli dediğim ölçüt; kişisel gelişimdir çünkü işimi yaparken her zaman kendimi geliştirdiğimi hissetmek isterim. Son yıllarda “kişisel gelişim”i bir iş olarak görüp bunun üzerine kitaplar yazılmakta, seminerler düzenlenmekte ve “kişisel gelişim”i bir sektör haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bunun yanlış olduğunu düşünmekteyim. Kendimi geliştirmem gerekiyor deyip bu işlere başlamak bana zorlama gibi gelmektedir. Kişisel gelişimin; iyi bir sunum yapmakla ya da herhangi bir bilgisayar programını iyi bir şekilde öğrenmekle ölçülmesini doğru bulmamaktayım.

Kişisel gelişim için; zevk aldığınız bir konuda bir şeyler yapmak ve bu konuda kendinizi geliştirmek için zaman harcamak ölçüt olmalıdır. Örneğin; ressamın bütün hayal gücünü, yeteneğini ve tecrübelerini bir araya getirip ortaya bir tablo çıkarması, müzisyenin iyi bir müzik yapması, benim de insanların motivasyonlarını anlayıp buna uygun ürün ve iletişim geliştirmem gibi.

Endüstri mühendisliğinden mezun olup, pazarlama sektörünü seçmemin nedeni; bu sektörün Etki-Yaratıcılık faktörüydü. Açıkçası meslekleri ikiye ayırıyorum; bundan yirmi yıl sonra bir robotun bile yapabileceği meslekler ve teknoloji ilerlemesine rağmen robotun bile yapamayacağı hala insana ihtiyaç duyulabilecek meslekler. Hatta bazen şu anda yaptığım bir iş ileride bir robot tarafından da yapılabilir mi yoksa hala bu iş için insana mı ihtiyaç duyulurdu, robot tarafından yapılsa bir insan tarafından yapılırken ortaya çıkan verim sağlanabilir miydi, bunları düşünüyorum. Eğer bir işin içerisinde insan faktörü varsa, bu işi her zaman tercih edebilirim. Pazarlama da bu işlerden biri. İnsanlar, rasyonel olmayan varlıklar. Pazarlamanın işi de rasyonel olmayan varlıkları anlamak. Bu yüzden pazarlama işini tamamen mantık ve rasyonel denklemlere göre çalışan bir robotun bundan elli yıl sonra bile yapabileceğini hiç zannetmiyorum.

Bana göre endüstri mühendisliği pazarlama için çok ideal bir altyapı, endüstri mühendisliği başta da dile getirdiğim gibi farklı bakış açılarını kazanmamızı sağlıyor.

GB: Mezun olurken arkanızda bir ‘keşke’ bıraktınız mı, diğer bir deyişle Bilkent günlerine dönecek olursak şunu da yapsaydım dediğiniz bir aktivite ya da akademik bir durum var mı?

Bilgin: Mezun olurken arkamda kesinlikle bir “keşke” bırakmışımdır fakat şuan hatırlayamıyorum. Keşke yapsaydım dediğim bir aktivite ya da akademik bir durum da yok 

GB: Bilkent’te geçirdiğiniz yıllardan unutamadığınız bir anı var mıdır? Bizimle paylaşır mısınız?

Bilgin: Facebook’ta grup kurmalar daha yeni başlamıştı ve herkes ilginç konular hakkında gruplar kuruyordu. Ben de o arada “301den Print Edip 307den Alanlar” diye Facebook’ta bir grup kurmuştum. Kimsenin de fark edip üye olacağını falan zannetmiyordum fakat 1-2 hafta için yüzlerce kişi üye oldu. 301deki eşyalara isimler verilmişti, bu isimler grup üyelerinde vardır. Hatta bu grupta 301de şu gün şu saatte buluşuyoruz diye programlar bile yapmaya başlanmıştı. Hala arada bir gruba girip bakıyorum, kim neler yazmış, neler paylaşılmış diye. İsteyen herkes gruba üye olabilir.

GB: Geleceğe yönelik hedefleriniz nelerdir ve öncelikle Bilkent Üniversitesi öğrencilerine daha sonra mezun olduğunuz bölümün öğrencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Bilgin: Geleceğe yönelik hedefim, yurtdışında çalışma deneyimine sahip olmak. Yurtdışından kastım Avrupa ya da büyüyen bir Pazar olduğu için Asya olabilir. Çalışma hayatımın temposunun yanında bol bol seyahat etmek istiyorum, amacım yaşımla aynı sayıda ülke görmek. Şuanda -6’dayım.

Bilkent Üniversitesi’nde okuyan arkadaşlara da tavsiyem:
“When you get older only things you regret will be things that you did not do.”

GB: Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler Türker Bey.

Bilgin: Ben teşekkür ederim.

Leave a Reply