Güneşteki Değil, Gölgedeki Futbol!

Futbol, artık o eski bildiğimiz futbol değil. Çim yeşili sahalardan dolar yeşili sahalara transfer olduk. Heyecanla izlediğimiz oyuncuların hepsi transfer döneminde profesyonellik adı altında ruhlarını borsada satışa çıkardı. Sonra dostların birbirlerini her golden sonra teselli ettiği ortak tribünleri kan ve gözyaşı kalın çizgilerle yavaş yavaş ayırdı hatta bir süre sonra stadyumlar tek renge büründü.

Bizler, yani futbola ve takımına âşık insanlar dışındaki herkes sahadaki sonucu biliyordu. Çünkü artık, futbol bir gösteri makinesiydi ve Eduardo Galeano’nun da dediği gibi gösteri makinesi her şeyi öğütürdü. Bu makine ilk olarak her maç öncesinde beliren o siyah çanta ile başladı. Para karşılığında satın alınan hakem ve futbolcu iradelerini öğüttü sonra da takımını seven insanların özgür ve coşkulu seslerini. Hâlbuki futbol para gerektirmeyen bir spordu. Sadece ihtiyacınız olan biraz futbol sevgisi, iki taş ve biraz hevesti. Sonra bu üç madde ile büyüyen insanlar öyle bir hâle gelmişti ki maçlara gidiş amaçları bile belliydi. Ya kazanırdı tuttukları takım ya kazanırdı… Kaybetme lüksleri yoktu. Çünkü kapitalizm kaybetmeyi sevmezdi, kaybedenleri ise hiç mi hiç sevmezdi. Kapitalizm ile birlikte hayatında bir defa dahi futbol topuna vurmamış, futbolla alakası olmadığı şişkin ve çirkin göbeğinden belli olan birtakım adamlar girdi futbola. Futbol, şiş göbekli adamların nereden kazandıkları belli olmayan birtakım kara paralarını aklandıkları yer hâline gelmişti. Kısaca futbol ve mafya kol kola girmişti.

243313
fft16_mf2246509

Bir süre sonra kapitalizmin en sevdiği diğer arkadaşı olan siyaset girdi futbola. Öyle ki futbol; siyasilerin bir numaralı sömürü aracı olmuştu. Birazdan halkın karşısına çıkıp ağızlarından köpükler saçarak yapacakları konuşmaya boyunlarındaki takım atkısını da dâhil edeceklerdi. O renklere gönülden bağlanan insanların duygularıydı aslında boyunlarına astıkları atkı. Bu duygu yüklü durumdan ise sadece pek azımızın haberi vardı.

indirPeki, sadece kapitalizm ya da siyaset mi oyunun içindeydi? Hayır. Irkçılık en kötü hâli ile girdi yeşil sahalara. Futbolculara, oyunlarını ortaya koydukları sırada muz atıldı. Güya verilmek istenen mesaj “sen ancak bir maymun olabilirsin, kulübü terk etti”. “Defolun” tezahüratları yapıldı. Oyuncular, sırf doğarken seçemedikleri ten renkleri yüzünden, ülke itibarı söz konusu olduğu için doğup büyüdükleri toprakların takımlarına alınmadılar.
İşte tüm bunlara rağmen günümüzde bazı insanlar hâlâ içlerinde kalmış futbol sevgisini gölgede ve güneşte yaşatmaya çalışıyorlar, ama daha çok gölgede. İyi şeyler de olmuyor değil. Bir grup insan takımlarını sadece onlara futbol zevkini yaşattığı için sevmeye devam ediyor, tüm içten duygusuyla. Takımları kaybetmiş ya da kazanmış onlar için fark etmez. O insanlar stadyum atmosferine âşık, onlar aslında birer futbol gurmesi ve amaçları karınlarını doyurmak değil. Futbolu, kendileri için bu stresli dünyayla baş etmenin bir yolu yani, bir terapi olarak görüyorlar. Takımıyla sevinip takımıyla üzülüyorlar. Böylece biraz olsun gerçek dünyadan uzaklaşıp meşin yuvarlığın dünyasında yeni kesilmiş çim kokusu içinde kayboluyorlar.

Belki de futbolu, Eduardo Galeano’nun eserini kılavuz edinerek eski hâline getirmemizin zamanı geldi. Futbol, koca ve çirkin göbekli, elleri barut ve kan kokan kara para babalarının elinde değil; gerekirse takımı için uykusuz kalanların, takımını yalnız bırakmamak için kar kış demeden deplasman deplasman gezenlerin egemenliğinde olmalı. Çünkü futbol ancak kendine değer verenlerle değerli. Futbolun, üzerinde gezen kara ve şimşek yüklü bulutları dağıtıp güneşli, ışıl ışıl günlere kavuşacağı zamanlar yakın demek, geliyor içimden!c5d1f30c3f8c28038ce1ffd58b76ddec

Leave a Reply