Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılı, 2023 yılına kadar dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek gibi bir hedefimiz var. Zaman ilerlerken ve hedef konulan tarihe 8 yıl gibi bir zaman kalmışken Türkiye ekonomisinin gidişatı, bu hedefe ulaşır mıyız sorusuna hayır cevabını duraksamadan verebileceğimiz derecede netleşmiş durumda. Bu soruya bu kadar net cevap verebilmek o kadar da zor değil. Nitekim yaşadığımız ekonomiye, hadi biraz daha bilimsel olsun diyorsak Türkiye’nin ekonomik göstergelerine şöyle üstünkörü bakmak bile yeterli. Zaten dünyaca ünlü kurumların ve araştırmacıların, ülkelerin gelecekleri hakkında mevcut verileri ve ülke ekonomilerinin gidişatını baz alarak yaptıkları tahminlere baktığımızda da hiçbirinde “evet, Türkiye 2023 yılında en iyi 10 ekonomi arasında olacaktır” cevabını göremiyoruz. En iyi ihtimalle şu an olduğumuz yerde, on altıncılıkta kalacağımızı söyleyebiliriz.
Büyük hedefimize ulaşamayacağız belli nasıl olsa diyerek, bir köşeye çekilmek de pek akıllıca değil elbette. Hedefe ulaşmak için belirlenen her alanda ilerleme kat edilmesi, ülke ekonomisi için büyük önem taşımaktadır. Hedefe ulaşma yolunda kilit rol oynayacak konulara eğilerek bu alanlarda yeni politikalar üretmek ve mevcut politikaların başarılı olanlarının devamlılığının korunması politikaların planlı bir şekilde yürütülmesine yardımcı olacak olan unsurlar. Ülkemize baktığımızda, son yıllarda konulan hedeflere ulaşmada ihracat odaklı büyüme stratejisinin kilit rol oynadığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin ihracat verileri hakkında detaylı bir değerlendirmede bulunmayacağım, Türkiye’nin ihracat içerisindeki ileri teknoloji ürünlerinin (belli başlıcaları:havacılık ve uzay, bilişim teknolojileri, roket, biyoteknoloji, nanoteknoloji vs.) payının arttırılması gerektiğini belirtmekle yetineceğim; çünkü bu yazıda odaklanmak istediğim nokta tam olarak bu. Kaliteli büyümenin göstergelerinden biri yüksek katma değerli ürünlerin ihracatıdır ve ne yazık ki ülkemiz, yüksek katma değerli teknolojinin ihracat içindeki payı konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Zaten çok düşük olan bu payın, birkaç yıldır daha da gerilediğini görmekteyiz. Son 12 senede, Türkiye’nin imalat sanayi ürünleri ihracatı içerisinde ileri teknoloji ürünlerinin payı %6’dan, % 3’lere kadar gerilemiştir. Aşağıdaki grafikte ise Türkiye verisi diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Öncelikle Türkiye ekonomisinde halihazırda onca ciddi sıkıntı varken, ekonomideki kısıtlı kaynağı teknoloji üretimine yönlendirmenin pek de akıllıca bir strateji olarak görülmemesine bakalım. Geçmişe ve günümüz dünya ekonomisine baktığımızda bu yargının birçok ülke için geçerli olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye, son yıllarda orta gelir tuzağına düşmüş bir ülkedir. Orta gelir tuzağı, gelişmekte olan ülkelerin belirli bir gelir seviyesinde kalması, kişi başına düşen gelir miktarında yıllar içerisinde yüksek artışlar yaşayamaması durumudur. Bu tuzaktan kurtulmak için sıçramaya ihtiyaç vardır ve bu sıçrama büyük ölçüde ülke ekonomilerinin belirli alanlar belirleyerek o alanlara yatırım yapıp uzmanlaşmalarından kaynaklanmaktadır. Son 15-20 yılda, teknoloji üretimine odaklanan stratejiler sayesinde gelişmekte olan ülke kategorisinden gelişmiş ülke kategorisine sıçrayan birçok ülkeden bahsetmek mümkündür: Asya Kaplanları, İsrail, İrlanda, Çin ve Hindistan bu ülkelerin başlıcalarındandır.
Küba gibi ekonomisi zayıf ülkelerin bile istediklerinde teknoloji ürünü üretebildikleri ve dünya pazarı içerisindeki yarışa dahil olabildikleri düşünüldüğünde, sanılanın aksine teknoloji üretiminin gelişmiş ülke tekelinde olmadığı söylenebilir. Türkiye’ye döndüğümüzde ise teknoloji alanında büyük bir gelişme yaşanmaması, teknolojiden gittikçe uzaklaşılmasına ve teknolojinin gözde büyütülmesine yol açmıştır. Halbuki teknoloji gelişiminin önünde coğrafya, kültür, siyasi yapı, toplumsal doku gibi engellerin çok önem taşımadığını Çin ve Hindistan örneğine bakarak görebiliriz.
Yapılması gerekenlere yüzeysel bir şekilde değinmek gerekirsek, öncelikle ülkemiz için stratejik bir iki sektör seçilmelidir. İlk aşama, sektöre kaynak aktarımı meselesidir. Yatırımların bu sektörlere yönelmesi içinse ülkenin verimsiz alanlara yaptığı yatırımlardan vazgeçmesi gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizde süregelen, zamanında yanlış yapılan yatırımlarda ısrar edilmesi yönündeki eğilim bu konuda sıkıntılar yaşanmasına sebep olmaktadır. Yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi ise yatırımları arttırmadaki diğer bir yol olarak gösterilebilir. Bu alanlarda çalışacak elemanların yetiştirilmesi da hedefe ulaşmada büyük önem taşımaktadır. Bu konuda Hindistan’ı başarılı bir örnek olarak verebiliriz, nitekim bildiğimiz üzere Hindistan yazılım alanında uzmanlaşmış ve bu alanda çok sayıda uzman yetiştirmiştir. Bu şekilde beyin göçünü de dezavantajdan avantaja dönüştürmüş bir ülke haline gelmiştir.
Türkiye üzerinden daha somut bir örnek vermek için ileri teknoloji alanında Ankara’nın konumuna bakmamız yerinde olur. Birkaç ay önce, Ankara Genç İşadamları Derneği (ANGİAD) Başkanı Fatma Semiz, yaptığı açıklamada Ankara’nın ileri teknoloji ürünü üretebilecek kapasiteye, sanayiye ve potansiyele sahip olduğu; hatta sahip olduğu potansiyelin Türkiye’yi içinde olduğu sıkıntıdan kurtaracak büyüklükte olduğu vurgusunu yapmıştır. Ankara’nın organize sanayi bölgeleri, teknokentleri, üniversiteleri ile dünyanın sayılı şehirleri arasında olduğundan bahseden Fatma Semiz; bu kurumlar arasında güçlü bir işbirliğinden, yeterli Ar-ge ve inovasyon yatırımından, teknolojinin sanayiye, sanayinin teknolojiye transferinden söz etmenin mümkün olmadığına da değinmiştir. Bütün bunlar aşılırsa Ankara’nın, ülkemizin ileri teknoloji ihracatının arttırılmasına büyük katkı sağlayabileceği üzerinde durmuştur.
İleri teknoloji politikaları alanında güncel gelişmelere baktığımızda ise geçen haftalarda Yüksek Planlama Kurulu tarafından duyurulan Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği (KÜSİ) Stratejisi ve Eylem Planı‘nı görmekteyiz. KÜSİ’nin vizyonu “kamu-üniversite-sanayi işbirliğini en üst düzeyde uygulayarak, Türkiye’yi yüksek teknoloji üssü haline getirmek” olarak belirlenmiş. Bu planın Fatma Semiz’in üzerinde durduğu sorunlara çözüm olması temennisinde bulunmaktayım.
Yazıyı hazırlarken, AKP’nin seçim döneminde kullandığı ve ileri teknoloji alanında 12 yıldır yaşanan gelişmelere yer verdiği bir kaynağa da denk geldim. Hazırlanan liste kalabalık gözüküyor, fakat listede hazır giyim ve tekstil sektörleri başta olmak üzere ileri teknoloji ürünleri kapsamına girmeyen bazı sektörlere yer verilmesinin beni düşündürdüğünü söylemekle yetineceğim. Ne yapılmış ve ne yapılıyor diye merak eden arkadaşlarımızın listeye göz atmalarını öneririm.
Yazımı Emin Çapa’nın geçenlerde yaptığı TEDx konuşmasını izlemeniz tavsiyesinde bulunarak bitiriyorum. CNN Türk ekonomi müdürü olan Emin Çapa, bilim ve teknoloji alanına olan ilgisini ve birikimini iktisatla harmanlayarak eğlenceli bir sunum ortaya koymuş. Emin Çapa’nın konuşması, konuyu ele alış şekli ve verdiği istatistiklerle hem kendi farkındalığımızı hem de toplum genelinde bu konudaki bilinci arttırmak açısından güzel bir kaynak niteliğinde.
Kaynaklar
http://tech-strategy.org/Analiz/Neden-Teknoloji-Uretemiyoruz.pdf
http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5151/Yabanci+yatirim+olmadan+ileri+teknoloji+olmaz