Batı medeniyeti, 20. yy’a inhisar trajedilerin yanı sıra en büyük sarsıntıyı 14. yy dolaylarında kara veba olarak bildiğimiz salgın sırasında tecrübe etmiştir. Koca bir medeniyetin elini kolunu bağlayan bu belanın, yazının bu noktaya kadarki anahtar kelimesi olan medeniyet terminolojisinden yola çıkıp ele aldığımızda, şu soruyu sormadan edemedim: Veba, acaba sanat tarihini nasıl etkilemiştir?
Düşünüp konuya dair araştırma yaparken, sonuca ulaşmak adına soruyu iki parçaya bölmenin daha yerinde olacağını fark ettim. Ne var ki, en sonunda her iki yolun da çıkartacağı nokta aynı olacak. Bu nedenle asıl sorumuzu şimdi sıralayacağım şu iki soruya bölüştürmek doğru olacaktır:
-Vebanın sanat düsturuna ve kaygısına etkisi ne olmuştur?
-Vebanın tasvir sanatlarına etkisi nedir?
Görünen odur ki bir soyut bir somut olmak üzere elimizde iki ayrı yol haritası var. Konuyu irdelerken bu ayırımın önemi daha net anlaşılacaktır.
Veba Dönemi ve Sonrası Sanat Düsturu
Vebanın belki de en ünlü tanımlarından biri Dekameron’da geçer. Floransalı hümanist edebiyatçı Giovanni Boccacio salgını şu cümlelerle tanımlar:
“1348 (…)’de ölümcül salgın güzel şehrimiz Floransa’da baş gösterdi. Ya cennettekilerin operasyonuyla, ya da suçlarımızı tazmin ettirmeye kararlı Tanrı’nın buyruğuyla, salgın birkaç yıl önce Doğu’da ortaya çıkmıştı. Hiç durmadan bir yerden öbür yere sıçradı, ta ki Batı’ya varana kadar. (…). Floransa’nın duvarları arasında yalnızca Mart ve Temmuz arasında hesaplanabilen odur ki 100.000’den fazla beşer hayatını kaybetti. “
Dönemin tanığı bir edebiyatçının dedikleri, sürecin ne kadar karanlık ve başa çıkması zor olduğunu bir kez daha gözler önüne sererken, sanat adına yeni bir yaklaşımın habercisi oluyor aslında.
Veba günlerinin popüler metaforu hayatın bir satranç oyunu, salgına yakalanmanın ise şah-mat olmak olduğuydu. Bu metafor ve dolayısıyla tema, St. Edmuns’da bir rahip olan John Lydgate tarafından çevrilen bir şiirde ortaya atılmıştı. 15. YY’ın başlarında Lydgate, anonim bir Fransız şiiri olan Danse Macabre (Ölüm Dansı) ‘ı çevirdi. Şiirin iki ögesi, bir İmparatoriçe ve soylu bir kadın kendilerini salgın tarafından şah-mat edilmiş olarak nitelendiriyordu.
Şiirin kazandırdığı popülerlik ile birlikte, bir tema olarak danse macabre Orta Çağ Avrupa’sının önemli bir konsepti oldu. Özellikle sanat çevreleri adına salgın döneminin tasvirlerlerinde sık başvurulan bir kullanım olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Şiirin ilgili bir kısmı, DesOrmeaux’nun makalesinde atıf yaptığı ve benim de çevirebildiğim kadarıyla şöyledir.
“Hepinizi çağırıyorum hepinizi
Papa, imparator ve tüm yaratılmışlar
Zengin, fakir; büyük, küçük
Öne çıkın, yakınmak size yardımcı olmayacak!
Hatırlayın oysa her zaman
İyi eylemlerinizi yanınızda taşımayı
Ve tövbe etmeyi günahlarınıza
Ki dans etmelisiniz gaydama.”
Medrano-Cabral’in dönem üzerine bir makalesinde belirttiği gibi, üzerinde bulunduğumuz dönemin net bir sanatsal haritasını çizmek mümkün değildir. Henüz Rönesans atılımlarının gerçekleşmediği, bu nedenle kuvvetli ve nüfuzlu bir Akademinin, dolayısıyla sistematik sanat akımlarının varlığından söz etmemizin mümkün olmadığı kıtada, veba, kendine has bir gerçekçilik yaratmıştır. Medrona-Cabral’in de altını çizdiği gibi, veba ile birlikte cehennem korkusu buz gibi bir gerçeklik haline gelmiş ve cennet vaadinin bir süreliğine rafa kalktığı anlayışı yaygınlaşmıştır. Fakiri de zengini de, yalnızca bir kurtuluş ümidiyle baş başa kalmış. Zenginler sadece bonna mors dedikleri “iyi ölüm” anlayışı adına, öldükleri anı daha ihtişamlı bir hale getirmek için çaba sarf etmişlerdir.
Tüm bu bağlamın ışığında, vebanın kendine has gerçekçiliği aslında tıpkı iki dünya savaşının yıkıntıya uğrattığı kıtanın yaşadıklarının sanata yansıması gibi, sanatın uhrevi bir uğraş olarak algılanmasından ziyade her ne kadar metafizik ögelerin de kompozisyonlara katıldığını görsek de, nihai amacının bir durum tasviri olduğu, belki daha dramatik bir yaklaşımla, yardım çığlığı etkisi yaratmak olduğu anlaşılmaktadır.
Demeye çalıştığım şu ki, salgın ile birlikte kompozisyonlarda cehennem, şeytan, iblis gibi ögeler popülerlik kazanmıştır. Bu ögelerin her ne kadar gerçekçilik ile bağdaşmayan, metafizik ve ideal ögeler olduğunu savunsak da aslında sanatçıların yapmak istediği bir durum tasvirinden başka bir şey değildir. İzlenim ile katı gerçeklik arasında bir yerde konumlandığına inandığım bu yaklaşımı Türkçe kelimelere daha basite indirgemek mümkün. Dönem sanatçılarının sanat anlayışı şu cümlelerden ibarettir: Bu oldu, tıpkı bunun gibiydi. Elbette katı bir realizmden bahsetmiyor olsak da, salgının sanat çevrelerinin düşünce dünyasına en büyük etkisi bu cümle ile özetlenebilir.
Vebanın Tasvir Sanatlarına Somut Etkisi
Somut etki ile değinilmek istenen aslında veba ile birlikte hayata gözlerini yuman kimi sanatçıların ismini zikretmektir. Zira her ne kadar asıl konumuz olan sanat düsturundaki değişimin bir parçası olmasalar, çünkü sarf ettikleri eserlerin bahsettiğimiz veba sonrası oluşan sanat ortamı ile bir ilgisi olmadığı bilinmesine karşın hayata gözlerini yummalarının, ve bunun sistematik gerçekleşmesinin de sanat tarihi açısından önemli olduğuna inanıyorum.
İlk toplu ölümlerde hayatını kaybeden Ambrogio Lorenzetti ve kardeşi Pietro Lorenzetti bu bağlamda iyi birer örnek olarak karşımıza çıkar. Siena’lı bu iki büyük sanatçı freskleriyle ünlüdür. Ambrogio, dönemin özelliklerini yansıtmaya ve bir anlam kaygısı gütmeye daha meyilliyken Pietro, daha uhrevî konulara yönelmiş ve Hristiyan teolojisi üzerine çalışmıştır.
İkinci büyük ölüm dalgasında ise sanat dünyasının yitirmiş olduğu isimler daha da dikkat çekicidir. Floransalı yağlı boya sanatçısı Andrea del Sorto, Rönesans öncesi İtalyanın en önemli ressamlarından, Vecellio, ya da İngilizce literatürde daha kullanılageldiği üzere Titian, Ferrera’lı Rönesans sanatçısı Dosso Dossi ve resimlerini adeta şairane bir kompozisyon ile kurgulan pastoral deha, Giorgione hayatını kaybeden isimlerden olmuştur.
Yiten sanatçıları hesaba kattığımızda, veba salgınının Rönesans hareketini en azından temelinden etkilediğini düşünmek yalnlış olmaz.
Alıntılar
-Art and Death in the Middle Ages, Metmuseum. Alınmıştır: https://www.metmuseum.org/toah/hd/deth/hd_deth.htm
-Sardis Medrano-Cabral, Influence of the Plague on Art from the Late 14th to the 17th Century. Alınmıştır: http://www.montana.edu/historybug/yersiniaessays/medrano.html
-Anna-Louise DesOrmeaux, The Black Death and Its Effects on Fourtheenth-and-Fiftheent-Century Art
– The Effect of Black Death on Art and Artists in the Medieval Period, History of Painters. Alınmıştır: http://www.historyofpainters.com/black_death.htm
-Lazer Horse, Black Death Art: Plague Inspired Paintings. Alınmıştır: http://www.lazerhorse.org/2016/12/10/black-death-art-paintings-inspired-by-the-plague/
-How The Black Death Inspired Paintings, Medievalist. Alınmıştır: https://www.medievalists.net/2009/05/how-the-black-death-affected-painters-and-art-history/