Özellikle son bir aydır, ülkemizdeki siyasi gündem ağustos ayında gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine kaymış durumda. YSK tarafından ilk turu 10 Ağustos 2014 olarak açıklanan seçimlerin, ikinci turu ise 24 Ağustos 2014 olarak belirlendi. Özellikle mecliste yer alan partilerin desteklediği adayların tamamının açıklanmasının ardından seçim yarışı da resmi olarak başlamış oldu. Bir yanda CHP’nin tabanına ve bazı dinamiklerine uymayan, kendini yetiştirmiş, uluslararası örgütlerin üst seviyelerinde görev almış, CHP ve MHP’nin ortak adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, diğer yanda genç yaşına rağmen partisinin eş başkanlığına kadar yükselmiş ve belli bir tabana hitap eden HDP’nin adayı Avukat Selahattin Demirtaş, son olarak da 12 yıllık iktidarın ve başbakanlığın ardından deyim yerindeyse kendisini aday gösteren Recep Tayyip Erdoğan.
Tüm bu olup bitenlerin ardında, son dönemde yeni bir tartışma konusu da kendiliğinden ortaya çıkıverdi, yarı başkanlık sistemi. Hükumetin tutumundan mı? Yoksa icraatlarından mıdır? Bilemeyeceğim, ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından böyle bir algı oluştu son zamanlarda. Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle yarı başkanlık sistemi aynı kefeye konuldu isteyerek! ve yahut istemeyerek. Evet yarı başkanlık sisteminde de cumhurbaşkanını halk seçer ancak yarı başkanlık sistemi cumhurbaşkanının yetkilerinin fazla olduğu ve farklı bir deyişle ülke yönetiminin başbakan ve cumhurbaşkanı arasında paylaştırıldığı bir sistemdir. İşte bu yüzden bu yazımda insanların kafasında pek de oturmamış olan yarı başkanlık sistemini, başkanlık sistemi ve parlamenter sistemle olan benzerliklerini ve farklarını, Fransa ve Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger’den yola çıkarak anlatmak istiyorum.
[box_dark]YARI BAŞKANLIK SİSTEMİ[/box_dark]
Bir ülkenin yönetilmesi yasama yargı ve yürütme sayesinde gerçekleşir. Yargı bağımsız bir organ olarak işlev görür. Geriye kalan yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkiden yola çıkarak hükumetin sınıflandırılması yani sistemin belirlenmesi sağlanır. Eğer bu iki kuvvet katı bir biçimde birbirinden ayrılıyorsa bu sisteme başkanlık, net çizgilerle değil de yumuşak bir şekilde birbirinden ayrılıyorsa bu sisteme de parlamenter sistem olarak nitelendirilir. Bunların yanı sıra 1958 yılında Fransa da ortaya çıkan, Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger tarafından 1980 yılında kavramsallaştıran ve cumhurbaşkanının yürütmeye ortak olmasını esas alan yarı başkanlık sistemi de mevcuttur.
İlk olarak yarı başkanlık sistemi üzerinde oluşan yanlış bir algıyı düzelterek başlamak istiyorum. Her ne kadar isim olarak bakıldığında başkanlık sisteminin bir türevi olarak görülse de yarı başkanlık sistemi, aslında değildir. Tam tersine bir sisteme benzetmek gerekirse bu da parlamenter sistemdir çünkü yarı başkanlık sisteminde, parlamenter sistemde de olduğu gibi parlamentodan çıkan ve parlamentoya karşı sorumlu olan bir hükumet mevcuttur.
Yarı başkanlık sistemini diğer iki sistemden yani başkanlık ve parlamenter sistemden ayıran en önemli özellik yürütmenin iki başlı olmasıdır. Sistem aynı parlamenter sistemler gibi yumuşak kuvvetler ayrılığına dayanmaktadır fakat bu sefer başbakanının yanı sıra çeşitli yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı da vardır.
Maurice Duverger’ göre yarı başkanlık sisteminin ayırt edici unsurları şunlardır;
– Cumhurbaşkanı genel halkoyu ile seçilir.
– Cumhurbaşkanı önemli yetkilere sahiptir.
– Cumhurbaşkanının yanı sıra hükumet etme yetkisine sahip olan başbakan ve bakanlardan oluşan kabine bulunmaktadır.
[box_dark]CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİ[/box_dark]
-Direkt olarak halk tarafından seçildiği için gücünü direkt olarak halktan almaktadır.
-Başbakanı atar ve hükumetin kurulmasını sağlar. Yine başbakan tarafından sunulacak olan hükumetin istifasını onaylayarak, hükumete son verir.
-Bakanlar kuruluna başkanlık eder. Başbakan ve meclis başkanının görüşünü aldıktan sonra millet meclisini feshedebilir. (1962,1968,1981,1988,1997 – Fransa)
-Silahlı kuvvetlerin başıdır. Milli savunma yüksek kurul ve komitelerine başkanlık yapmaktadır.
–Özellikle milli savunma ve dış siyaset konusunda neredeyse tek yetkili konumundadır. Parlamenter sistemlerden farklı olarak bu özellik göze çarpmaktadır.
–Anayasa konseyinin 9 üyesinin 3’ünü atama ve başkanı seçme yetkisine sahiptir.
–Anayasanın sunduğu hallerde tek başına yasa çıkarma yetkisi vardır.
–Yetkilerinin bir bölümünü tek imza ile kullanırken, bazılarını da karşı imza yetkisiyle kullanmaktadır. Bu özelliği de her türlü başbakandan üstün bir konumda olduğunun göstergesidir.
–Ve Fransa anayasasının 16. maddesinden yola çıkarak bir çok yetkiye sahiptir.
16.madde “Cumhuriyet kurumları, milli bağımsızlık ve ülkenin bütünlüğü ya da milletlerarası anlaşmaların yerine getirilmesi vahim ve yakın bir zamanda tehlikeye düştüğü ve anayasaya dayanan kamu otoritelerinin düzenli bir biçimde çalışması kesintiye uğradığında cumhurbaşkanı; başbakan, meclis başkanları ve Anayasa Konseyi ile resmen görüştükten sonra durumun gerektirdiği bütün önlemleri alır”
[box_dark]AVANTAJLARI VE ZAAFİYETLERİ[/box_dark]
Her sistemde olduğu gibi yarı başkanlık sisteminin de birtakım avantajları ve zaafiyetleri vardır. Bu bağlamdan bakıldığında başkanlık sisteminin en önemli özelliği olan yürütme gücünün ikiye bölünmesi hem avantaj hem de zaafiyet olabilir.
Yürütme gücünün tek elde toplanmaması ve otoriter bir sistemin ortaya çıkmasını engellemesi bakımından yarı başkanlık sisteminin avantajlı olduğu söylenebilir çünkü yürütme gücü ülke yönetimindeki en önemli güçtür. Yarı başkanlık sistemi sayesinde bu güç ne tek başına cumhurbaşkanın da ne de başbakanda olacaktır. Bu sayede halkın seçtiği cumhurbaşkanı ve halkın seçtiği parlamentodan çıkan başbakan her zaman birbirlerini dengeler nitelikte olacaktır.
Olaya tersinden bakacak olursak, bir avantaj olarak görülen yürütme gücünün ayrılması, çeşitli sorunlar doğurabilmektedir. Örnek vermek gerekirse, yarı başkanlık sisteminde özellikle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi halinde çifte meşruluktan söz edilebilir. Çeşitli güç ve yetkilerle donatılmış başbakan ve cumhurbaşkanının karşı karşıya gelmesi halinde, ülke sorunlarının çözülmesinde zaman kaybı ve ülke yönetiminde de güç kaybı yaşanacaktır. Hatta ve hatta cumhurbaşkanı ve hükumetin farklı siyasi yelpazelerden geldiği durumlarda ülke krize girebilir.
Yazının genelinde de bahsettiğim gibi, başkanlık sistemi ortaya çıkış ve uygulama açısından yeni bir sistemdir. Her sistemde olduğu gibi iyi ya da zayıf noktaları mevcuttur. Yarı başkanlık sistemindeki başkanın görevlerinden de anlaşılacağı gibi Türkiye’nin yarı başkanlık sistemine geçtiği yoktur. Sadece halkın cumhurbaşkanını seçmesiyle, yarı başkanlık sistemine geçilemeyeceğini ifade edebildiğimi düşünüyorum. Diyeceksiniz ki Türkiye de parlamenter bir sistemden de söz edemiyoruz artık. Doğru, 12 yıllık iktidarın ardından kendisini cumhurbaşkanlığına aday gösteren bir başbakanımız var. İşte bu yüzden Türkiye’nin yarı başkanlık sistemine geçme eğilimi ya da isteği yoktur. Ancak ve ancak bundan sonraki Ak Parti faaliyetleri gölgesinde başkanlık sisteminden söz edilebilir çünkü yarı başkanlık sisteminin aksine, başkanlık sisteminde yürütme gücü tamamen başkanın elindedir.
Misafir
Öncelikle mantık hatalarını incelemeni öneririm. Öss’de çıkan anlatım bozukluğu olanlarını değil, bir argümanın nasıl kurulamayacağını gösterenler. Özellikle de affirming the consequent başlığını incelemen faydalı olabilir. Zira bu yazı ziyadesiyle örnekler sunuyor.
Ayrıca amacını seçmek de bir yazıya başlamadan önce faydalı olabilir. Eğer Douverger’ye atıf yapacaksan kaynak göstermelisin. Yok eğer akademik bir anlam ifade etmediğini düşünüyorsan yazının, Douverger böyle diyor deyip anayasa hukuku dersini bir şekilde almış herhangi birisinin bile tartışmalı olduğunu bildiği fikirleri yazmak; benim dayımın çok çevresi var diyerek mahallede kabadayılık yapmaya benziyor.
Yarı başkanlık sisteminin ayırt edici özelliği olarak cumhurbaşkanının yanı sıra bakanlar kurulunun olmasını yazmışsın. Ayırt edici özellik ne demek acaba? Eğer parlamenter sistemde de varsa bu söylediğin, nasıl ayırt edici özellik oluyor bu? Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesi de öyle, başkanlık sisteminde melekler mi seçiyor başkanı?
Yarı başkanlık sisteminin ayırt edici özellikleri bahsinde hem başkanlık sisteminden hem parlamenter sistemden ayıran bazı özellikleri, herhangi bir metadoloji takip etmeden yazmışsın (tabii ki duverceye göre diyerek). Ancak hiçbirisi bahsettiğin kategoride olan özellikler değil.
Cumhurbaşkanının yetkileri başlığı altında zannedersem yarı başkanlık sisteminin özelliklerine değinmeye çalışmışsın. Cumhurbaşkanının karşı imzaya tabi olmayan işlemler yapabilme yetkisinin olması yarı başkanlık sisteminin bir özelliği olmakla birlikte bunlar yarı başkanlık sistemini tespit etmen için yeterli değil.
Avantajları ve zaafiyetleri kısmını değerlendirmeme gerek yok, o işe logical fallacies bakıyor.
Bolt yazılmış kısma gelecek olursak, cümle cümle cevaplamak daha makul olacak. Bir sistemden yarı başkanlık olarak söz edebilmek için fransız anayasasıyla söz konusu anayasayı yan yana koyup başkanın yetkilerini tek tek karşılaştırmak mantıksız. Zira karşı imzaya tabi olmayan bir yetki katalogu olması ve cumhurbaşkanının klasik parlamentarizme göre yürütmede siyasal sorumluluğu bulunan bir organ olması yeterli. Ayrıca türkiye örneği için mesele sadece cumhurbaşkanını halkın seçmesi de değil. Dolayısıyla yarı başkanlık sisteminde başkanın görevlerinden hareket ederek türkiyede yarı başkanlık sistemine geçilmediği sonucuna varman geçerli bir akıl yürütme değil.
Bir sonraki cümleni irdeleyecek olursak, bu yazı boyunca maalesef iddia ettiğin şeyi açıklayamamış olmakla birlikte türkiye örneğinde parlamenterizmden sapan tek noktanın cumhurbaşkanını halkın seçmesi olmadığını bilmende fayda var.
Diyeceksiniz ki diye başlayan cümle için de üstteki eleştirimi tekrarlıyorum.
12 yıllık iktidarının ardından kendini cumhurbaşkanlığına aday gösteren bir cumhurbaşkanının olması ne siyasi etik açısından sorunlu, ne de bir parlamenter sistem içinde rastlanmayacak ya da rastlanmaması gereken bir durum.
İşte bu yüzden diye başlayan cümleni nasıl gördüğümü ise bir örnekle izah etmek istiyorum: canım karpuz istiyor, o zaman mevsimlerden kıştır. İşte bu yüzden almanya dünya şampiyonu olacak.
Son yorum cümlene gelince, analiz sosuna büründürülmüş basit ve ucuz bir siyasi öfke kusma yazısı yazdığını okurlarına göstermek için yazdın sanırım. Eğer okurların da aynı duygular içerisinde okuyorlarsa bu yazını ne ala. Yok eğer yarı başkanlık sistemini değerlendiren ve türkiyenin klasik parlamentarizmin mi yoksa yarı başkanlık sisteminin mi özelliklerini barındırdığı sorusunu cevaplandırmaya çalışan bir yazı okumak isteyen benim gibiler içinse tam bir hayal kırıklığı.