Evet sevgili okurlarımız, Bilkent Mezunu olan hocalarımız ile ilgili yazı dizimize Hukuk Fakültesi’nde görevli olan Hüseyin Can Aksoy ile başladık. Röportaj isteğimizi kırmadığı için kendisine teşekkür ediyoruz. Biz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik, umarım siz de okurken keyif alırsınız.
GazeteBilkent: Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Hüseyin Can Aksoy: 2002 TED Koleji Uluslararası Bakalorya mezunuyum. 2006 yılında Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni birincilikle bitirerek fakültemizin verdiği ilk mezunlardan oldum. Daha sonra , Ankara Üniversitesi’nde Medeni Hukuk alanında yüksek lisansıma başladım; eş zamanlı olarak Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde de araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım.
Doktoramı Almanya’da Martin Luther Üniversitesinde yaptım. Bilkent’in bana sağladığı birçok artıdan bir tanesi de tez danışmanımla tanışmam oldu. Danışmanım International Business Law dersini vermek için Almanya’daki bir Hukuk Fakültesi’nden misafir öğretim üyesi olarak Bilkent’e gelmişti. Kendisi ile Bilkent’te tanışmamın ardından kendisinin görev yaptığı okuldan doktora öğrencisi olarak kabul aldım. 2013-2014 güz döneminden itibaren de tam zamanlı olarak yeniden Bilkent’teyim. Mezun olduğum okuluma hoca olarak geri döndüm.
GazeteBilkent: Hukuk bölümü dışındaki bölümlere hukuk dersleri veriyorsunuz, bu sizin için nasıl bir deneyim?
Hüseyin Can Aksoy: Basic Concepts Of Law dersini Türkçe ve İngilizce olarak hukuk öğrencisi olmayan öğrencilere veriyorum. Business Law ve Introduction To Contract Law derslerini de verdim. Hukuk Fakültesi öğrencilerine ders anlatmak çok keyifli; fakat bölüm dışı öğrencilere ders vermenin de farklı bir keyfi var. Onların hukuk kavramları ve hukuki kurumlarla tanıştıklarında verdikleri tepkiler son derece keyifli olabiliyor.
GazeteBilkent: Öğrencilerinizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Hüseyin Can Aksoy: Şaşırıyorlar. Onlara başka birisinin eşyasını satıp satamayacağımı sorduğumda hemen verdikleri cevap “O eşya size ait olmadığı için satamazsınız.” oluyor ama öyle değil. Bu yüzden, ilk derse başlarken “Bildiklerinizi unutun. Bu derste artık yepyeni bir düşünce tarzı oluşturmaya çalışacağız” diyorum. Onların hukuk kavramları ve hukuki düşünce yapısı karşısındaki şaşkınlıklarını görmek çok hoşuma gidiyor. Doğru olarak bildikleri yanlışlar konusunda onları yönlendirebilmek bana çok keyif veriyor. Ben zaten ders anlatmaktan inanılmaz keyif alıyorum, onlar da dersleri heyecan ve ilgiyle takip ediyorlar.
GazeteBilkent: Üniversiteye başlayacağınız dönemde Bilkent Üniversitesi’nin daha yeni bir hukuk fakültesi kurmuş olması, önünüzde hiç mezunun olmaması sizde herhangi bir endişeye yol açtı mı?
Hüseyin Can Aksoy: Fakültenin yeni kurulmuş olmasından dolayı hiçbir endişe yaşamadım. Neden Bilkent değil, çünkü Bilkent’ti benim cevabım. Ailemde de Bilkent’te okuyan bireyler olması, üniversitenin işleyişi, yaklaşımı, vizyonu ve eğitim kalitesi hakkında bilgi sahibi olmamı sağladı. Elimde hukuk fakültesiyle ilgili hiçbir veri yoktu, ilk öğrencilerinden olacaktım ama Bilkent adı altında kurulan bir fakültenin her türlü yatırımı yaparak en iyi noktaya geleceğinden emindim. Bu konuda hiç şüphe, endişe duymadım. Ayrıca her ne kadar yeni kurulsa da akademik kadroda ki bazı isimler belliydi. Prof. Dr. Turgut Tan, Prof. Dr. Osman Berat Gürzumar, Prof. Dr. Ergun Özbudun gibi isimlerin kadroda bulunması da fakültenin ne kadar kaliteli olacağına dair bir işaretti.
GazeteBilkent: Hukuk bölümünü seçmenizin sebebi neydi?
Hüseyin Can Aksoy: Benim ailemde hiç hukukçu yoktu. Bu nedenle ailemin benim hukukçu olmam yönünde bir isteği vardı. Ben de eşit ağırlık dalında eğitim görüyordum. Her zaman da eşit ağırlık branşlarına ilgim vardı. Eşit ağırlıkta tercih edebileceğiniz bölümler sınırlıdır. Tercih edebileceğim bölümlere baktığım zaman benzer bölümlerden hukuku ayıran özelliği, mezununa bir meslek kazandırması oldu. Hani şu “altın bilezik” dedikleri durum… Genel kültürden ziyade, meslek kazandıran bir bölüm olarak düşündüm. Eşit ağırlıktaki birçok branşın açamadığı kapıları hukuk açabiliyordu: hakimlik, savcılık, avukatlık gibi. Ayrıca hukukçu olmanın da her zaman ayrı bir ağırlığı olduğuna inanıyorum.
GazeteBilkent: Hukukun birçok iş imkanı sağladığını söylediniz. Hakimlik, savcılık yerine neden akademisyen olmayı tercih ettiniz?
Hüseyin Can Aksoy: Öğrenciliğimden beri beni akademisyenliğe çeken sebepler oldu. Her zaman ilgili bir öğrenciydim. Hocalarım da akademik kariyer yapmanın benim için uygun olduğu görüşündeydiler. Bu anlamda şanslıydım. Hem teşvik edildim hem de cesaretlendirildim, akademik kariyer yapma konusunda hep desteklendim. Bir dönem avukatlık da yaptım. Şimdi ölçüp biçtiğim zaman, iki farklı tarafı da gören biri olarak baktığımda, çok doğru bir karar verdiğime inanıyorum. Ben yaptığım işi keyifle ve yürekten yapıyorum, gerçekten severek yapıyorum. Benim karakterime, yapıma çok uygun bir meslek olduğunu düşünüyorum. Örneğin; hakimlik, savcılık daha farklı dinamikleri ve zorlukları olan meslekler. Akademisyenliğin de kendine özgü zorlukları var. Hayatın boyunca ders çalışacaksın ömrün ders çalışmakla geçecek desen başka bir insan koşarak kaçabilir. Bu karakterle ilgili, ben bundan keyif aldığım için bu mesleği tercih ettim.
GazeteBilkent: Üniversite hayatınız süresinde herhangi bir kulüp faaliyetinde görev aldınız mı?
Hüseyin Can Aksoy: Bir dönem MUN kulübüne katıldım. Ama o sırada bu kulüp yeni kuruluyordu. Bu yüzden çok aktif çalışmadık. Ardından; Moot Court yaptım 2 sene. İnanılmaz yoğun ve öğretici bir aktiviteydi. Yıllık komitesinde fakültenin öğrenci temsilcisiydim, balo organizasyon komitesinde de vardım. Böyle organizasyonlarda olabildiğince görev almaya çalıştım.
GazeteBilkent: Hukuk bölümünü tercih ettiğiniz için hiç pişmanlık duydunuz mu?
Hüseyin Can Aksoy: Hukuk eğitimi zor bir eğitim. Bu zorlu süreçte, insanın pes etme noktasına gelebileceğini, yorulabileceğini kabul ediyorum; ama günün sonunda diplomayı elinize aldığınızda ve piyasaya çıktığınızda o diplomanın yaratacağı farkı gördüğünüzde buna gerçekten değmiş diyorsunuz. Bizim dönemin şöyle bir zorluğu vardı: Bölümün ilk mezunları idik. Özel üniversitelere karşı bir ön yargı var, ne yazık ki bunu inkar etmek mümkün değil. Bu ön yargı bize karşı da oldu. Ama bizim mezunlarımız yani ben ve dönem arkadaşlarım ki en büyük pay onların, bu ön yargıyı kırmak için çok uğraştık ve kırdık. Bugün o ön yargı öylesine kırıldı ki piyasa özel olarak Bilkent mezunlarını aramaya başladı; çünkü bildiğiniz yabancı dille ve aldığınız eğitimin kalitesiyle diğer üniversitelerin mezunlarının arasından sıyrılıyorsunuz. Bunun nedeni de nitelikli hocalardan ders almak kadar sınıfların az kişi olması diye düşünüyorum. Küçük sınıflar da eğitim almak demek hocayla birebir vakit geçirmek, hocalarını okulda bulabilmek, sorularını sorabilmek demek. Derste görüş bildirebilmek demek. Bunlar da öğrencilere formasyon anlamında çok şey katıyor. Bilkent mezunları da bu nedenle zamanla çok aranan kişilere dönüştüler.
GazeteBilkent: Ülkemizde herkesin hukukla ilgili bir fikri, hukukun nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir görüşü var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hüseyin Can Aksoy: Ülkede herkesin hukukla ilgili olmasını bir noktaya kadar anlayabiliyorum; çünkü hukuk o kadar hayatımızın içinde ve herkesi o kadar ilgilendiriyor ki ister istemez hukuki sorunlarla ve kurumlarla karşı karşıya geliyoruz. Ülke olarak gündemimiz yoğun olduğundan herkesin belli bir düzeyde hukuk ile ilgilenmesi normal, bunun olması gerekir; ama rahmetli Uğur Mumcu’nun da söylediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak tehlikeli bir şeydir.
GazeteBilkent: Akademisyenliğin dışında neler yapıyorsunuz? Hobileriniz neler?
Hüseyin Can Aksoy: Bizde ofisi kilitleyip gitmek diye bir şey yok. Benim olduğum her yer ofistir. Bana göre bu mesleğin güzel taraflarından biri de bu. İş hiçbir zaman bitmiyor. Gece de gündüz de çalışabiliyorsunuz. Belirli bir zaman yok. Bu, yani saatlerimi oynatabilmek, benim için büyük bir artı. Ancak, özellikle bir makale, bir kitap yazıyorsanız düşüncelerinizi nadasa bırakmak gerekiyor; çünkü kafanızdaki bazı sorular, mucizevi bir şekilde kendi kendine cevabını buluyor. O zamanlarda da spor yapmaya çalışıyorum. Üye olduğum bir spor salonu var düzenli olarak oraya gitmeye gayret ediyorum. Onun dışında, 30 yaşıma merdiven dayamışken tenis oynamaya başladım. Açıkçası çok kondisyon isteyen bir spormuş ve beni biraz zorladı; ama vakit buldukça tenis derslerine de gitmeye çalışıyorum. Ayrıca çeşitli oyunları, gösterileri de takip etmeye çalışıyorum.
GazeteBilkent: Bu fakültede en sevdiğiniz ders ve hoca hangileriydi?
Hüseyin Can Aksoy: Hukuk fakültesine başladığımda ilk dersim B113 sınıfındaki, Osman Berat Gürzumar hocanın verdiği medeni hukuk dersiydi. Hukukla tanışmam medeni hukukla başladı. Ertesi sene de Erden Kuntalp hocadan borçlar genel dersini alınca “Tamam.” dedim, “Ben medeni hukukçu olmalıyım.” Sonrasında da kendimi hep özel hukuka yakın hissettim ve özel hukuka ilgi duydum. Bütün soyutluğuna ve son derece teknik olmasına rağmen medeni hukuk benim için çok özel bir alan oldu. O soyutluğun arkasını görmeye çalışmak, onu anlayabilmek ve kafamda oturtmaya çalışmak bana çok keyif verdi bu nedenle bugün medeni hukukçuyum.
GazeteBilkent: Hukuk okumak isteyen veya şu an hukuk okuyan öğrencilere verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Hüseyin Can Aksoy: Her ne kadar zor olsa da dersler ve sosyal yaşam arasındaki dengeyi sağlamayı başarmak gerekiyor. Ancak gerçek şu ki hukuk eğitimi zor bir eğitim. Hukuk fakültesinde okuyan veya okumak isteyen öğrencilerin, farklı bazı bölümlerdeki öğrencilerden daha çok emek ve zaman harcamak gerektiğini kabul etmeleri gerekiyor. Bunu adaletsizlik olarak görmemek gerek. İleride bütün bu çalışmanın meyvelerini toplayabilmek öğrencilerin esas amacı olmalı. Bunun dışında yeni fikir ve düşüncelere açık olmalarını öneriyorum. Sadece hukuka dair değil, felsefe ile ilgili çeşitli eserleri okumalarını ve içselleştirmeye çalışmalarını öneriyorum. Hukuk eğitimi insana sıfırdan bir düşünce yapısı kazandırır. Eğer buna açık olmazsanız işiniz daha zor olur. Bu nedenle ezber yapmaktan öte, hukuk nosyonu kazanmak için çabalamalarını öneriyorum. Kendi öğrencilerime söylediğim bir şey var: Hukuk ezberlenmez; hukuk hissedilir. Hukuku hissetmeye çalışmalarını öneriyorum. Hukuk kuralları birtakım çıkar çatışmalarını dengelemeyi hedefler. Eğer kuralların temelinde yatan çıkar çatışmalarını tespit edebilirsek, bunları kavrayabilirsek hukuku ve kanunu anlamak ve hatta geliştirmek mümkün olabilir. Bu nedenle hukuk hissedilmelidir.
GazeteBilkent: Sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için teşekkür ederiz.