Bu zamana kadar Gazetebilkent serüvenimde ağırlıklı olarak Ortadoğu üzerine yazılar yazdım. Ancak bu kez farklı bir alanda yazmak istiyorum. Aslına bakarsanız, bu isteğimin altında yatan motivasyon o bölgeye ilgim değil; insani ve vicdanı sorumluluğumdur. Uygur Türkleri meselesi… Uzunca bir süredir tüm Batının konuştuğu bizim ise ülke olarak ‘Fransız’ kaldığımız bir mesele. Aslına bakacak olursak, Uygur Türkleri konusunda bizi ilgilendirmeyen bir şey yok. Türklük ve Müslümanlık ülkemizdeki en geniş kimlik sayılabilecekken Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki müslüman ve Türk olan Uygurlar’a karşı yaptığı sistematik baskılar ülkemizde cılız birkaç sesten öteye geçmiyor. Ben de bu doğrultuda, bütün kimliklerin de ötesinde, sadece insani açıdan en azından kendi üzerime düşen sorumluluğu, bu yazıyı yazarak bir nebze olsun yerine getirmeyi hedefledim.
Uygur meselesini biraz araştırınca, olayın Çin’in Uygurlular üzerinde asimilasyon politikası gütmesinden de öte olduğu ortaya çıkıyor. İlk olarak Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Çin’in en prestijli projelerinden ‘Bir Kuşak Bir Yol’ tren projesinin rotası üzerinde yer alıyor ve Çin’in burada en ufak bir merkezi otorite dışındaki sese tahammülü yok. Bu yüzden Çince yerine Uygurca konuşan, Müslüman kimliklerini koruyan Uygurlar Çin’in “yeniden eğitim” kampları için bir “gereklilik” arz ediyor. Diğer bir argüman ise, dünyadaki ilk dijital otoriter devlet olma yolunda olan Çin için, Doğu Türkistan tam bir laboratuvar işlevi görüyor. Çin, şimdiden Doğu Türkistan bölgesindeki Uygurları kendisi için güvenli, orta güvenli, güvensiz şeklinde kategorize etmiş durumda. Güvensiz bulduklarını ise kamplara alıyor ki bu 10 milyon içinden 1 milyon kişiye kişiye denk geliyor. Bu kategorizasyonun oluşturulmasında, sayıları yüzbinleri bulan güvenlik güçleri ve kontrol noktalarının yanısıra, yüz tanıma özelliğine sahip kameraların varlığı önemli bir rol oynuyor. Bu şekilde Çin, vatandaşlarını puanlandıran bir “sosyal kredi sistemi” inşa etmeye hazırlanıyor. Doğu Türkistan da bu nokta da bahsettiğim gibi bir laboratuvar işlevi görüyor.
Çin’in yeniden eğitim adını verdiği kamplarda, çocuklar ailelerinden alınıp hep birlikte devlet ideolojisi temelli bir eğitim programına sokuluyor. Bu yolla kendi benliklerinin unutulması amaçlanıyor. Çin bunu ‘Radikal İslamcılık’ı engellemek amaçlı yaptığını söylüyor ancak bu anlayışa göre helal yemek yeme isteği bile aşırılık olarak görülebiliyor. Bu toplama kamplarını ölüm kampları olarak değerlendirmek doğru olmaz ancak bu durum kamplarda işkence ve ölümlerin olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Yukarıdaki fotoğraftaki kamp alanı 2018’in başında 0.2 km²’nin altındayken, Kasım 2018 itibariyle sahanın büyüklüğü 1 km²’yi aşıyor. Bu Hoten şehrindeki kamplardan bir tanesi, 1 km²’nin ise yaklaşık 150 futbol sahasına denk geldiğini göz önüne alacak olursak, durumun ne denli ciddi olduğu bir başka açıdan da su yüzüne çıkıyor.
KAYNAKÇA:
http://t24.com.tr/haber/dogu-turkistan-global-kapitalizmin-bir-laboratuvari,771897
Ana Görsel: Bloomberg
Ara Görsel: Planet Labs