Ezeli rekabet, ebedi dostluk. Yıllardır Fenerbahçe ve Galatasaray denince akla gelen ilk sözdür bu. Türk Futbolunda holiganizm anlayışı boy göstermeye başladığından beri, bu çekişmenin belki de en önemli yanı olan “ebedi dostluk” kavramını çoktan yitirmeye başlamıştık. Ama maalesef ki son yıllarda, sportif açıdan da bakacak olursak, “ezeli rekabet” yönü de kaybolmaya başladı. Üzülerek söylüyorum ki gerçek bu. Darılma gücenme yok. Peki ezeli rakibimiz Galatasaray’ın, bu duruma gelmesine yol açan sebepler nelerdir? Koyu bir Fenerbahçeli olarak naçizane fikirlerimi sizinle paylaşmak istedim…
Galatasaray’ın en büyük sorunu yönetimdir. Ancak bu dediğimden kesinlikle Adnan Polat Yönetimi anlaşılmamalıdır. Sorunlar 1996 da yönetime gelen Faruk Süren’in bir mirasıdır. Bu iddiama çoğu sıkı futbol takipçisi şaşırabilir, çünkü Faruk Süren’in başkanlığındaki 1996-2001 dönemi; Galatasaray’ın üstüste 4 sene şampiyon olduğu, 2 Türkiye Kupası’nı müzesine götürdüğü ve belki de en önemlisi 1 Uefa Kupası ve 1 Süper Kupa ile tüm Türkiye’yi onore ettiği bir dönemdir. Kısacası, Galatasaray Türk futbolu açısından devrim oluşturacak başarılara imza atmıştır bu dönemde. Ancak, bu inanılmaz başarı para ile tahvil edilememiş ve yeterince iyi pazarlanamamıştır. Yapılan isim transferlerine çok büyük paralar ödenmiştir. Eldeki müthiş futbolcuların çoğu, Avrupa’ya bedelsiz gönderilmiştir. Doğal olarak bu durum, kulübü ödenmesi güç bir borç batağına sürüklemiştir. Bu borçları ödemek için alınan krediler ise, ancak yeni kredilerin alınmasıyla ödenebilmiştir ve kulüp ciddi bir borçlanmanın altına girmiştir. Bu da Galatasaray’ı önlenemez bir düşüşün içine sürüklemiştir. O dönemden miras kalan ekonomik başarısızlıklar, Galatasaray’ın bugünkü sportif başarısızlığının en büyük nedenidir. Bu durum düşünüldüğünde insanın aklına ister istemez Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü geliyor. “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa; meydana gelen zaferler kalıcı olamaz, az zamanda söner.” Her ne kadar bu söz siyaset için söylenmiş olsa da, bence Galatasaray’ın durumunu da çok güzel açıklamaktadır. Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ben bu noktada Adnan Polat’ın hakkının yenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Adnan Polat Yönetimi Galatasaray’ın başına oldukça büyük bir kriz döneminde gelmiş ve takımı sahiplenmiştir. Galatasaray’ın bu durumlara gelmesinin en büyük nedeni olarak Adnan Polat gösterilse de, bu dönemde Galatasaray ekonomik açıdan en parlak dönemini yaşamaktadır. Kısıtlı imkanlarla, 3 sene gibi kısa bir sürede yeni stad yapımını projelendirme aşamasından kurtarıp faailyet aşamasına geçirmeyi ve bitirmeyi başarmış; 70-80 Milyon Dolar civarındaki Riva Projesini 500 milyon dolar seviyesine getirerek Galatasaray’ın tüm borçlarını tek bir proje ile silme aşamasına getirmiş ve yaptığı kârlı sponsorluk anlaşmaları ile çok büyük bir maddi gelir elde etmiş bir yönetimdir Adnan Polat yönetimi.
Ancak, nasıl ki Faruk Süren yönetimi sportif başarıları ekonomik başarıyla süsleyememişse, Adnan Polat yönetimi de ekonomik başarılarını sportif başarılarla güçlendirememiştir. Bunun en büyük nedenlerinden biri de yanlış transfer politikasıdır. Her ne kadar, her büyük kulüp gibi Galatasaray da sadece bir futbol kulübü değil bir spor kulübü olsa da, futbolun özellikle de Türkiye’de bir camianın vitrini olduğu gerçeği unutulmamalıdır. O yüzden futbol branşındaki sportif başarı çok önemlidir. Futbolcu ve teknik heyet seçimi de bu yüzden çok dikkatli yapılmalıdır. Sen sadece günü kurtarmak için son dakika transferleri yaparsan; takımı Galatasaraylılık ruhundan yoksun kiralık oyunculardan oluşturursan; Rijkaard gibi bir ismi başarısız diye gönderip, yerine Hagi gibi vizyonu dar bir ismi getirirsen; Hagi’nin sadece Romanya pazarından getirdiği oyunculara göz yumarsan, üstelik bu hatayı iki kere yaparsan; başka takımların sorunlu diye kovduğu oyuncuları transfer diye taraftarının karşısına çıkartırsan ve de en önemlisi Arda gibi elindeki değerlerin kıymetini bilmezsen, kusura bakma Adnan Polat ama sen başarısızsındır. Tüm hedeflerin kaybedildiği ve neredeyse küme düşme seviyesine gelindiği bir sezonda, 26. haftadaki Fenerbahçe maçının kazanılmasından başka bir şey istemeyen taraftarlarının yüzünü güldürecek bir takım dahi oluşturamamışsan, sen tek hedefin olan “günü kurtarma politikasını” bile becerememişsindir. Her sene transfer spekülasyonlarında sıkça rastlarız “Galatasaray Baros’un alternatifini buldu” haberlerine. Ama şunu belirteyim; ne zaman ki Galatasaray Yönetimi, Baros’ un alternatifi olacak transfer yapmak yerine, Baros’u alternatif yapacak oyuncu arayışına girer, işte o zaman Galatasaray önünü görmeye başlar.
Son olarak, Galatasaray’ın yeni yönetiminin kimler olacağı aşağı yukarı belli gibi. Ben yeni yönetimden çok umutluyum. Paralı da bir yönetime benziyor. Umarım bir an önce Galatasaray tekrardan ezeli rakibimiz olmayı başarır. Şu şartlar altında Fenerbahçe, hem sportif hem de mâli açıdan arayı bir hâyli açmış vaziyette. Üstelik sadece futbol da değil, sporun her alanında. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. Sadece Galatasaraylıların bu gerçeği önce kendilerine itiraf ederek, çözüm üretmeleri gerekiyor. Yoksa “ezeli rekabet” biraz geçmişte kalacak gibi. Unutmayın, dost acı söyler.