Bilen bilir, ortada bir milli takım ya da Avrupa’da oynayan bir kulübümüzün maçı varsa o maç branş fark etmeksizin mutlaka yüksek gerilim hattına sahne olur, son anlarında adeta öldürüp öldürüp diriltir izleyenleri ekran başında.
A Milli Takımımızın 2024 Avrupa Şampiyonası’ndaki açılış maçı da işte tam olarak bu cinsten yürekleri ağıza getiren, eski A Milli Takım teknik direktörümüz Guus Hiddink’in deyimiyle “Turkish Way” bir maçtı. SSCB dağıldıktan sonra, 1991’de kurulduğundan bu yana tarihinde ilk kez bir turnuvaya katılma başarısı gösteren Gürcistan Milli Takımı’nın öncelikli hedefi ilk gollerini ve ilk puanlarını almaktı. Bu turnuvaya altıncı kez katılan A Milli Takımımız; hem buralara daha alışkın taraf olduğunu hem de kâğıt üzerindeki gibi daha kaliteli bir takım olduğunu maçın ilk yarım saatlik bölümünde sahaya da yansıtmayı başardı ve bu dilimde kalesinde gördüğü bir kontra hariç bütün sahipsiz ikinci topları toplayarak oyunu rakip yarı alana yıktı, bulduğu bir sayılan bir de VAR’dan dönen iki golün yanında birçok pozisyon ve gol fırsatı yakaladı.
25’inci dakikada Mert Müldür’le bulduğumuz gol, hem turnuvanın o ana kadarki en güzel golü oluyor hem de maçın başından beri yaptığımız baskının da meyvesi oluyordu. Golden sonra aklıma ilk gelen şey ise hemen bulmamız gereken bir ikinci golün gerekliliğiydi. Zira bu tür maçlarda en önemli şey rakibin direncini kırıp maçı sağlama alacak hamleleri yapmaktır, tıpkı bir boks maçında hücum fırsatını bulan bir boksörün atabileceği tüm kroşeleri sıralayıp nakavta gitmesi gibi. 27. dakikada Kenan Yıldız’la bulduğumuz gol parmak uçarıyla ofsaytta takılınca maçı kopartma fırsatını o an için kaçırmış olduk. Ve tam da burada oyunun momentumu tam tersine döndü; Gürcistan’a kaptırdığımız oyun hakimiyeti, takım savunmasında adam paylaşımı eksikliğinin sebep olduğu çok amatörce bir gol ve adeta yürüyerek yapmalarına izin verdiğimiz ikiye birlerle kalemizde gördüğümüz art arda pozisyonlar… Bu anlardaki en büyük şansımız devreyi 2. golü kalemizde görmeden kapatmak oldu. İkinci yarıda ise gole kadar yine çoğunlukla rakip yarı alanda oynasak da yerleşik savunmanın blokları arasına sızmayı neredeyse hiç denemedik ve sıkışan bir oyun oynadık hücumda da. Arda’nın Mert’e nazire yaparcasına attığı golün imdadımıza yetişmesiyle skoru alsak da tıpkı ilk yarıdaki gibi farkı hemen ikiye çıkartma fırsatını bu kez Orkun’la değerlendiremedik ve maçın son kısmı da tıpkı ilk yarıdaki gibi oldu. Gürcistan’ın son şutlarda etkili olamaması ve son topta Samet’in hayat veren müdahalesi sonucu 3 puanı almayı başardığımız bir maç oldu.
Burada yapılacak genel eleştiri ise yakın geçmişteki aynı hataları yapmaya devam ediyor oluşumuz. Kendi takım profilimizin seviyesindeki ya da daha altındaki milli takımlara karşı oynarken -yani topun ya daha çok bizim ayağımızda olduğu ya da daha eşit paylaşıldığı maçlarda- hem skoru bulmakta çok zorlanıyoruz hem de skoru bulduktan sonra topun kontrolünün devamlılığını sağlayarak tempoyu düşüren bir oyunu tercih etmektense oyunun kontrolünü rakibe bırakıp kontrolsüzce savunmaya çekilmemiz bu tür maçların sonunu hep sıkıntılı geçirmemize sebep oluyor (Son 10 yıldaki Letonya maçları ve Dünya kupası elemelerindeki Karadağ maçları örnek olarak gösterilebilir). Bu kontrolsüzce geriye yaslanışımız da çoğu zaman sistemli bir takım savunması içermiyor, ya doğru yer tutmayı yapamıyoruz ya da bu maçta kalemizdeki birçok pozisyonda olduğu gibi yerleşimde sorun olmasa bile takım savunmasında ve rakip oyuncuyu bloklar arasına kaçırmakta sorun yaşıyoruz. Aynı şekilde bu tarz maçlarda skoru ararken de oynadığımız oyunda kapalı savunmanın bloklarının arasına girmekte ve o blokları kaydırmakta da sorun yaşıyoruz, bu maç özelinde ilk 30 dakika harici hücumda top ayağımızdayken neredeyse pozisyona giremedik, fırsatlar ve goller geçiş hücumlarıyla geldi. Bu sorunların sebebininse henüz yeni yeni seviyesi yükselen ve başarısı da daha çok bir düzene bağlı olan bir milli takım profiline bürünmemizden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Eskiden başarılarımız daha çok iyi ve bireysel yetenekli altın jenerasyonlara ve turnuva şansına bağlı ve süreksizdi. Günümüzdeyse sistematikleşen futbolun da etkisiyle düzenli ve sistemli bir takım oyunu kurarak sonuca gitmek bir zorunluluk, ekstra yeteneklerle sonuca gitmekse bir alternatif olmuş durumda. Bu tarz maçlarda bu yerleşik sistemde de en önemli şeyler takım savunmasında blokları sağlam tutup oyuncu kaçırmamak, hücumda ise aynen bu bahsedilen blokları bozmak. Milli Takım olarak uzun süredir yaşadığımız bu soruna özel daha fazla çalışılması gerektiği düşüncesindeyim.
Bu tarz zor maçlarda her şeye rağmen önemli olan kazanmak ve moral depolamaktır, takımı turnuva içerisinde bile ileriye taşıyabilecek değerde galibiyetlerdir ve daha büyük rakiplere karşı kazanılan maçlardan bile daha değerlidir gözümde. Çünkü o rakipleri yendiğinizde ya da puan aldığınızda onları anlamlı kılan şey kâğıt üzerinde kazanmış olmanız gereken maçlardır. Bugün takımımız Portekiz maçında yapacağımız olası bir sürprizi anlamlı kılacak olan kritik bir üç puanı kazandı ve en iyi 4 üçüncünün Son 16 yapacağı turnuva formatında da gruptan çıkmak için çok önemli bir adım attı.
Görseller NTV Spor ve TRT Spor sayfalarından alınmıştır.