Yazı serimizin ilk ayağı olan “Yanıbaşımızdaki Tarih – 1: Durupınar Köyü” başlıklı yazımızda Durupınar (Totak) Köyü’nün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolüne ve o dönem gerek söz konusu köy gerekse civar köylerdeki duruma değinmiştik. Durupınar Köyü’nün, Ankara’nın batısındaki Polatlı’ya kadar gelen ancak buradaki Türk Kuvvetleri’ni aşamaması üzerine Milli Mücadele’nin merkezine darbeyi güneyden vurmak isteyen Yunan tehdidi altında geçirdiği 22 güne ve bu zaman diliminde yaşanan olaylardan bahsetmiştik. Serimizin ikinci ayağı olan bu yazımızda da her zaman olduğu üzere birincil ve ikincil kaynaklardan yararlanarak tarihe tanıklık etmeye devam edeceğiz.
Yunan işgallerinin bu bölgeye yansımasının en temel sebebi Polatlı’da Türk Karargâhı’nın ve nispeten güçlü Türk kuvvetlerinin bulunmasıdır. Bölgede bulunan kuvvetler sayesinde Yunan ordusunun pek çok ilerleme girişimi geri püskürtülmüştür. Bu sebeple Yunan Kuvvetleri Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’ya ve kendi tabirleriyle “Mustafa Kemal ve çetelerine” son ve kesin darbeyi güneyden vurmak istemişlerdir. Bu hedeflerini gerçekleştirmek üzere Ankara’nın 50 km güneyinden, Durupınar Köyü’nü de içine kapsayan bölgeden saldırıya geçmişlerdir.
O dönemde ordunun amaçlarının ve harekât tekniklerinin yazılarak kitaplaştırıldığı günümüz Genelkurmay yayınlarında köye ve döneme dair bilgilere rastlamak mümkün. Bu yayınlarda, amaçları Ankara istikametinde ilerlemek olan Yunan birliklerine karşı yapılan mücadele ile izlenen savunma ve operasyon şeklinin ilgili bir subayca şu kelimelerle kaydedildiğini görmek mümkün:
Asıl muharebe hattımızı Totak(Durupınar) şarkı –Totak(Durupınar) – Kızılkoyunlar- Eskiçalış- Sarı Halil – Karsakcenubu – Adatepe – Kartaltepe – Üçpınar – Duatepe hattına aldık.[1]
30 Ağustos Harekâtı: Demiryolu boyunca düşman taarruzları kırıldı. 4. Grup’a taarruz eden düşman biraz arazi kazandı fakat durduruldu. Çalış (Durupınar Köyü’nün kuzeydoğusunda bulunan ve bölgedeki Türk Kuvvetleri’ne ev sahipliği yapan köy) istikametinde ilerleyen iki düşman tümeni taarruzları kırıldı. Akşama doğru düşman 3. ve 4. Grup’larımız arasından kuvvetlerini Çaldağı’na doğru şimale hareket ettirdi. Maksadı Ankara genel istikametinde Türk ephesini yarmak idi.[2]
İzmir’deki çıkarmanın ardından Ankara’ya kadar gelen Yunan Kuvvetleri karşısında Türk askerleri düşmana olabildiğince karşı koyarak geri çekilmekteydi. Yunan Kuvvetleri’nin bölgeye ulaştığı dönemde dedesi Durupınar Köyü muhtarı olan İskender Güngör, dedesi ve babasının kendisine anlattıklarına dayanarak şunları söylüyor:
“…11-12 kadar Türk askeri de çarpışmak için yeterli sayıda olmadıklarından bizim köye kadar kaçmışlar. İçlerinden biri kaçmanın çözüm yolu olmadığını, en iyisinin Yunanlara teslim olmak ve diğer esirlerle batıya dönerken yol üzerinde kaçmak olduğunu söylemiş. Diğerleri de bunu kabul edip yunan ordusunu beklemek amacıyla köyün güneybatısında bulunan araziye hakim bir dama saklanmışlar. O an yüzlerce Yunan süvarisi geniş düzlük arazide belirmiş. Hazırlıksız ve oldukça yorgun görünüyorlarmış. Köye kaçan bahsettiğimiz askerlerden biri de çavuşmuş. Bunun iyi bir fırsat olduğunu düşünüp diğer askerlere ateş emri verip Yunanlara büyük zayiat verdirmişler. Ancak çatışmanın ardından şehit düşmüşler. Bu olayı takiben Yunan komutanlar bizim köyde Mustafa Kemal’in kuvvetlerinin bulunduğunu düşünmüşler.”
İskender Güngör sözlerine şöyle devam ediyor:
“Birkaç gün içinde de gelip o dönem muhtar olan dedemi yaka paça kendi kuvvetlerinin bulunduğu işgal altındaki komşu Güzelcekale köyüne götürmüşler. Tercüman aracılığıyla Mustafa Kemal’e yardım ettiği için esir alındığını ve Atina’da asılacağını söylemişler. Esir kampında onunla beraber yaklaşık 300 kişi daha varmış. Esirler arasından bir asker dedemin yanına gelip onu tanıdığını, zamanında Türk askerlerine yiyecek, giyecek vermek suretiyle yardımda bulunduğunu ve bunların unutulmadığını, kendisine buradan kaçmasına yardım edileceğini söylemiş ve korkmasına gerek olmadığını Yunanların bozguna uğrayıp artık buralardan kaçtığını belirtmiş. Yunanlar bir süre sonra geri çekilirken bu esirleri de yanlarına alıp İzmir’e doğru götürmeye başlamışlar. Eskişehir’e giderken mola için bir yerde durmuşlar. Yunan askerler bu esirleri alıp bir dama koymuş. O asker, dedemi de yanına alıp bir şekilde oradan çıkmayı başarmış sonra da ona köye nasıl döneceğini anlatmış. Denilene göre kutup yıldızını tarif ettikten sonra muhtara yalnızca geceleri hareket etmesini ve hareket ederken de daima kutup yıldızının sol tarafında bulunması gerektiğini, yoksa yolunu kaybedeceğini söylemiş. Dedem de yedi günün sonunda köye ulaşabilmiş.”
O dönem köy ahalisinin hali de içler acısı. Gerek Türk Ordusu, gerek Yunan Ordusu gelip köydeki hayvanları alıp götürüyorlar. Bunun sebebi de şüphesiz her iki ordunun aç ve perişan olması. Ancak kaynakları sınırlı olan köylü bir süre sonra köydeki hayvanların çoğuna el konulduğunu fark ediyor ve tepkisiz kalamıyorlar. Babası o dönemin canlı tanıklarından olan Mustafa Bayraktar şunları paylaşıyor bizimle:
“…Durum böyle olunca köylü, nasıl olsa ellerinden alınacağını düşündükleri hayvanlarını kendileri kesip tüketmeye karar vermişler. Neredeyse tüm köy köyün aşağısında, tarlaların başında toplanıp 10-15 tane kazanın altını yakmış ve hayvanları kesmeye başlamışlar. En başta etraf sakinmiş ancak aç olan Türk askerlerinin de yavaş yavaş köylünün yanına gelmeye başlamasıyla, Yunanlar bizim köyün tepesindeki Gâvur Kalesi’nden o bölgeye top atışına başlamışlar. Kazanların çevresinde bulunan herkes dağılmış. Bu arada Türk askerlerinden biri koyunun sağ bacağını kapıp karargâha götürmek üzere Çalış Köyü’ne doğru koşmaya başlamış ve tepeden gelen bir top atışıyla şehit düşmüş. Askerin şehit olduğu bu nokta daha sonra “Meçhul Asker Anıtı’’ olarak bilinen şehit mezarına dönüştürülmüş.”
[box_dark]REFERANSLAR[/box_dark]
[1]T.C. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları. Türk İstiklal Harbi 2. cilt Batı Cephesi 5. Kısım 2. Kitap Sakarya Meydan Muharebesi ve Sonraki Harekât. Ankara: Genelkurmay Basımevi,1973.
[2]Tümerdem, İ. Hakkı. Türk İstiklal Harbi Yunan Cephesi Operatif veTabiye Bakımından İncelemeler. İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1939.