[box_dark]Bölünmüş Ortaklık[/box_dark]
Feminizm, kadınların binlerce yıllık ezilmişlik ve ikincillik deneyiminden kaynaklanan ve var olan düzeni, erkek egemenliğini, değiştirmeye yönelen bir ideoloji, sisteme gerçek bir tehdit ve meydan okumadır. Bu meydan okuma, var olan sistemin yeni savunma mekanizmaları geliştirmesine ve karşı saldırıya geçmesine neden olmuştur. Aynı zamanda, feminist hareket, var olanı değiştirmeye yönelen her devrimci hareket gibi, kendi hedef kitlesi olan
kadınlar arasında da bir geri-tepme akımı yaratmıştır. Feminist teori 1960’larda genelleştirilerek bir teori olarak geliştirilmiş, kadınların ortak deneyimi ve maruz kaldıkları ortak baskı üzerine yoğunlaşmıştır. Bu ortaklık algısı, aynı zamanda, feminizmin teorik zaaflarından en önemlisi olmuştur. Bu yoğunlaşma, ortaklıktan çok kadınlar arasındaki farklılıkların vurgulanmasına yol açmış, kadın kavramının homojen, birleşik bir kavram olmadığını ortaya koymuştur. Rahatlatıcı ve sıcak kızkardeşlik kavramının inanılırlığını azaltmıştır. Farklılığı dikkate alan gerçek anlamdaki bir çoğulculuğun, feminizme içerden yönelttiği bu meydan okuma feminizmi, kültür ve değer çeşitliliğini hem gözetmeyi hem kucaklamayı mümkün kılan teoriler ve stratejiler geliştirmeye zorlamıştır. Kadın-erkek ilişkileri ve sosyal kimlikler, topluma ve zamana göre değişen özgül biçimler almaktadır. Bu algı; ırksal, sınıfsal, etnik, cinsel farklılıklardan kaynaklanan baskı ve iktidar deneyimlerini yok sayarak, özgüllüğü reddederek, yapay ortaklıklar üretmek kadın kurtuluş mücadelesini çıkmaza sokmaktadır.
[box_dark]Kültürel Relativizm[/box_dark]
Varolanı değiştirmeye yönelik eleştirel bir bilinçlilik biçimi olan feminizm, kolay genellemelerden ve dogmatizmden kaçınarak, kendi var olanlarını değiştirerek, bölünmüşlük durumundan kurtulmalıdır. Büyük genellemelerden vazgeçmek, yerel
deneyime dayanan ve farklı toplumsal değerleri kendi içinde mutlaklaştıran bir kültürel relativizmin doğmasına neden olmaktadır. Kültürel relativizmin eleştirel olmayan yaklaşımı, başka kültürleri olduğu gibi kabul eden tutumu güç ilişkisinde ezilen tarafta yer alan kadınların birbirleriyle iletişimini, empatiyi zorlaştırmaktadır. Böyle bir yaklaşım, batılı bir feministin Afganistan’da kadunlara uygulanan zulmü ya da Urfa’daki namus cinayetini eleştirmesi ve bu uygulamalara karşı tavır göstermesini imkansızlaştırmaktadır. Feminist teoriyi, yerele dayandırmak ve evrensellikten uzaklaştırmak eleştirel, muhalif özün kaybına neden olmaktadır.
[box_dark]Kız kardeşlerim, Birleşin ve Kenetlenin![/box_dark]
Baskı altında tutulduğunu açıkça görebilen bir azınlık olmadığımız içindir ki, birey olarak kadınların yaşamları birbirleriyle çelişkilidir. Her iki cinse atfedilen kültürel anlam ve toplumsal uygulamalar ise kadı ve erkek olmanın anlamını göreceli yapmaktadır.
Var olan iktidar ilişkilerini değiştirmek ise ezilenlerin birbirleriyle iletişim kurmaları, birbirlerinin sesine kulak vermeleriyle mümkündür. Feminizm, sevgili kız kardeşlerim, bize başka kültürleri anlamak, değerlendirmek, karşılaştırmak ve seçmek görevini yüklemektedir. Eleştirme ve tavır alma hakkını ortadan kaldırmayan bir kültürel çoğulculuk yaklaşımıyla eşit bir dünyaya ulaşmak mümkün olacaktır.
.