14 Kasım 2014 Cuma günü, kısa bir süre önce CHP’den istifa eden Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan yeni bir siyasi parti yapılanması olan Anadolu Partisi (ANA Parti) ‘nin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na sundu. 2028 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 8. Maddesinde sayılan belgelerin İçişleri Bakanlığı’na sunulmasıyla siyasi partilerin tüzelkişilik kazanacağı hükme bağlandığından Anadolu Partisi’nin resmen kurulduğunu söyleyebiliriz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara giden yolda merkez sağ ve sağ muhafazakâr görüşten devşirdiği siyasî hamleleri sonucu uzun süredir CHP’de bir parti içi uyumsuzluğun olduğu açıktı. Kaldı ki sosyal demokrat parti olma iddiasını kağıt üstünde de olsa halen taşıyan bir partinin biat sistemiyle yönetilmemesi, parti içi demokratik yolların kullanılabilir olması, görüş farklılıkların olması doğal karşılanmalıdır; ancak bu reflekslerin Kılıçdaroğlu eksenli bir tek adam partisi olma hevesiyle etkisizleştirilmeye çalışılması CHP’nin ideoloji karmaşası yaşadığını gösteriyordu.
İktidar olma amacı taşıyan bir partinin kuruluş ideolojisine sıkı sıkıya bağlı kalması gelecek idealleri açısından elbette ki beklenemez ve dinamik bir siyasal ortamda durağan bir tutum sergilemesi büyük kayıplara sebep olur. Olmuştur da. CHP uzun yıllar bu durağanlık ve yerinde sayma sendromu içinde yüzde 20’si ile mutlu mesut (!) yaşarken merkez sağ partiler ile başa çıkamamış ve en son da AKP hezimetini yaşamıştır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiye bir dinamizm kazandırdığı ve değişime yol açtığı reddedilemez bir gerçektir. Öte yandan gittikçe ‘AKP gibi’ olmaya çalışarak iktidar hedeflerine odaklanan CHP, halkın gözünde samimi bulunmamakla birlikte kuruluş değerlerinden uzaklaşma riskini göze alarak tabanıyla çatışmaya başlamıştır. Böylece hezimetler, siyasi kayıplar devam etmiştir CHP’de ve parti bir türlü düzlüğe çıkamamış, huzur bulamamıştır. Son ‘çatı aday’ fiyaskosunda kanaatimce seçimi kaybetmesi malumun ilanı olan Ekmeleddin İhsanoğlu hamlesi ipleri koparmıştır. Bu süreçte Selahattin Demirtaş’a CHP’den oy kayması zaten çanların kimin için çaldığının sorulmaya başlamasına neden olmuştu.
İşte bu son cüretkâr hamleden sonra Emine Ülker Tarhan partiyi sarsarak uyandırma iddiasıyla Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı haklı bir mücadele başlatmıştır. CHP’nin kuruluş ideolojisine bağlılıklarını koruyan bir kesimin sesi olmakla birlikte Emine Ülker Tarhan esas itibariyle siyasal başarısızlıklardan usananları temsil etmeye çalıştı. Biz o günlerde gördük ki Kemal Kılıçdaroğlu sessiz sedasız parti delegasyonunu tek adam himayesine çoktan sokmuştu, Muharrem İnce gibi ‘partinin öz evladı’ diye nitelendirilen bir adam bile iyi bir oy sayısına sahip olsa da Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu sarsamadı. Emine Ülker Tarhan ve ekibi ise daha da büyük bir sessizliğe bürünüp genel başkanlık yarışında adeta yok olmayı tercih ederek zaten parti içinde mağlup olduklarını kabul etmişlerdi. Bu da onları partiden kopardı.
Emine Ülker Tarhan’ın istifası geç kalmış doğru bir hamleydi. Parti kuracağı da zaten bir süredir basına yansıyan bir dedikoduydu ve en nihayetinde Anadolu Partisi kuruldu. Yok efendim partinin adı olmamış (bkz. Ahmet Hakan’ın 15.11.2014 tarihli yazısında geçen isme yönelik anlamsız yorum), efendim amblem çok saçma gibi ‘goygoy’ niteliğinden öteye gidemeyen sorgulamaları bir kenara bırakırsak esas sorulması gerekenler şunlar:
Parti içi desteği bile sağlayamamış bir ekip Türkiye’de nasıl iktidar olabilir?
Türkiye, CHP’nin yeni sağ muhafazakâr girişimlerine bile alerjik reaksiyon gösterirken bu hamlelerle alakası olmayacağı tahmin edilen bir partiye nasıl destek verecek?
Anadolu Partisi, eski CHP çizgisinde mi olacak, partide öne çıkması beklenen isimler ‘aşırı eski CHP’liler’ mi olacak? Yoksa kuruluş değerlerini koruyup Türkiye’nin toplumsal yapısına uygun yorumlarla sosyal demokrasiyi halka sevdirmeye mi çalışacak?
Kısa sürede parti örgütlenmesini ne kadar sağlayabilecek?
AKP gibi güçlü bir şanssızlık karşısında durmaya çalışan cılız muhalif kesim tek sözde iktidar alternatifi CHP’den vazgeçip Anadolu Partisi çatısı altında birleşebilecek mi? Birleşirse sağa kayma politikasıyla CHP’ye gelen oylar nereye gidecek?
Bunun gibi onlarca soru önümüzdeki günlerde Anadolu Partisi’ni bekliyor. Benim temennim muhalefeti unuttuğumuz son yıllarda bize biraz olsun muhalefeti hatırlatmaları. Selahattin Demirtaş’ın sadece sağlam bir muhalif duruşla artırdığı oylara gözünü dikme cesaretini gösterip ciddi bir muhalif tutumla AKP’yi sıkıştıran ve onlara bu ülkenin tek partiden ibaret olmadığını hatırlatan bir parti olması kanımca ilk etapta yeterli bir kazanımdır. İktidar planlarının kısa vadede gerçekleşebileceğini düşünmüyorum ama ihtiyaç duyulan muhalif sesi yakalayabilirlerse en azından sosyal demokrat muhalefet açığını kapatabileceklerine dair umutlarım var. Tabi bu süreçte Anadolu Partisi’ni bekleyen en büyük tehlike eski kafalı siyasetten kurtulamamış, kendine sosyal demokrat diyen ama aslında sosyal demokrasiyi aristokratik bir azınlık hegemonyasından ibaret sanan, toplum için artık çok antipatik bir hale gelmiş kişilerin Anadolu Partisi çatısı altında etkili olmaya çalışmalarıdır. Açıkçası buna karşı etkili ve net bir duruş sergileyebilecekleri konusunda şüphelerim var.
Bu son senaryonun gerçekleşmemesi umuduyla tebdil-i mekânda ferahlık vardır diyor ve iyimser bir tutumla Türkiye için uğurlu olması temennimi sunuyorum.