Bekleme Odasında Geçen 56 Senenin Özallı Yılları

Uzun ince bir yolun, yokuş yolun, başındayız. Zorluklar olan bir yol bu. Uzun müzakereler olacaktır. Bizi kızdıracak belki çok hadise olacaktır. Hiç beğenmediğimiz istemediğimiz lafları duyabiliriz. Ama cesaretli, aynı zamanda sabırlı, dikkatli, hesaplı olmamız mecburiyeti vardır.

Turgut Özal

turgut-ozal

Kimileri çok sever, desteklerdi onu; kimileriyse nefret ederdi ondan. Kimilerince Türkiye’yi aydınlığa kavuşturmuş kimilerince de karanlığa saplamıştı; herkesin de kendince bir haklılık payı vardı düşüncesinde… Türk siyasetinin unutulmaz isimlerinden birisinden, Turgut Özal’dan bahsediyoruz. Böylesi önemli siyaset adamının günümüz Türkiye-AB ilişkilerini de derinden etkileyen Avrupa Ekonomik Topluluğu ile münasebetleri ve politikalarından bahsedeceğiz bu yazımızda. 1983-89 Başbakanlık ile 89-93 Cumhurbaşkanı sıfatlarıyla yaklaşık 10 yıl Türk siyasetine damga vurmuş Özal, Türkiye’nin Avrupa ve şu an AB olarak adlandırılan dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu(AET) ile ilişkilerinde  büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye’nin AET’ye dair bakış açısını ve politikalarını, ülkenin her anlamda ilerlemesi için büyük medeniyetlerin, güçlü ülkelerin içerisinde yer alması gerektiği yönündeki inancı paralelinde geliştirmiştir.

Takunyalı, dinci gibi sıfatlara maruz kalmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı Dünyasıyla yakınlaşma hususunda attığı adımlar bunun bir göstergesi niteliğindedir. Yüksek Lisans Eğitimini tamamladığı ABD, Özal’ın batıya olan özel ilgilisinin belki de ilk tohumlarını atmıştır. Yüksek Lisansının yanı sıra 12 Mart(1971) muhtırasını takiben devletteki işini bırakıp çalışmaya başladığı Yeni Dünya, demokrasisinden teknolojisine, sosyal yapısından sanayisine Özal’ı derinden etkilemiş ve bu etki yapacağı reformların temelini oluşturmaya başlamıştır. Günümüzde sıkça tartışılan Başkanlık Sisteminin ki ABD’nin temel taşlarından birisidir ilk gündeme gelmesi de Özal tarafından gerçekleşmiş ve Özal bu sistemin Türkiye için uygun olduğu görüşünü açıkça ifade etmiştir.

Özal bu hedefi doğrultusunda uzun yıllar devlette çalışmanın verdiği deneyim ve öngörüyle kafasında kurmuş olduğu yenilikçi hareket ve reformlara girişmiştir. Türkiye’nin bugününü dahi fazlasıyla etkileyebildiği açıkça söylenebilecek bu reformlar arasında Batıya, özellikle AET’ye açılan kapının önündeki engelleri kaldırmak da yerini almıştır. Ancak gerek bu yönde gerekse iç politikadaki aksaklıkları gidermek için başta ekonomi olmak üzere birçok alanda uygulanan ya da uygulanmaya çalışılan politikalar, değişim ve dönüşümlerin doğaları gereği beraberinde getirdikleri belli başlı sıkıntılara sebep olmuştur. Zamanla gelir dağılımının bozulması, dış borçların artması, kredi suiistimalleri, hayali ihracat gibi zaman geçtikçe kamuoyunda Özal iktidarına olan desteği azaltan, iktidarı yıpratan bu sıkıntıların bazılarıdır. İşte bu problemler muhalefetin sert eleştirilerini de beraberinde getirdi. Mesela, 68 kuşağının kimi kesimlerince dile getirilen şu söylem tekrar duyulur olmuştu:

“Onlar ortak, biz pazar”

Ülkesini batı ülkeleriyle aynı çatı altında görmek isteyen, bunun gereği ve sonucu olarak da ülke ekonomisini girdiği bataktan çıkarmayı, donanımlı, çağdaş ve refah bir toplum yaratmanın hayalini kuran Özal AET’yi bunun için vazgeçilemez bir araç ve dolayısıyla hedef olarak görüyordu.

Ancak günümüzün AB’si, dönemin AET’si ile ilişkilerin sağlıklı ve iyi bir safhaya taşınması için öncelikle normalleştirilmesi gerekiyordu ve bunun için aşılması gereken bazı sorunlar vardı.

Örneğin AET, Türkiye’nin insan haklarını yeterince savunmadığını ve ülke içerisinde bu anlamda büyük eksiklikler olduğunu vurguluyor ve ilişkilerin başlaması için gerekli zeminin henüz mevcut olmadığını ileri sürüyordu. Aynı zamanda 80 darbesiyle gelen askeri vesayetin henüz etkisini kaybetmemiş olması AET nezdinde sorun teşkil eden bir başka noktaydı. Bunun yanı sıra Türkiye’den hemen önce başvuran ve hatta başta da belirttiğimiz üzere Türkiye’nin başvurusu için itici bir güç niteliği taşıyan ve mutlu sona ulaşan Yunanistan’ın engellemeleri aşılması güç ancak gereken bir başka engeldi. Zira özellikle Pan-Helenik Sosyalist Parti’nin (PASOK) iktidara gelmesiyle beraber Yunanistan’ın Türkiye’nin önüne mümkün olduğunca engel koymaya başlamıştır. Ayrıca başta Almanya olmak üzere özellikle 60’larda başlayan Türk göçüyle beraber binlerce, hatta milyonlarca Türk vatandaşına ev sahipliği yapmaya başlayan Almanya ve bazı başka Avrupa ülkeleri Türk işçilerin serbest dolaşım ihtimalinden oldukça çekiniyorlardı.

Ancak her ne kadar Avrupa Türkiye’yi söz konusu konularda yetersiz ve sorun teşkil edebilecek olarak görseler de 83 genel seçimleriyle Türkiye’de temsili demokrasi ışıkları umutları tekrar yeşertmiştir. Tek parti olarak iktidara gelen Özal Hükümeti AET’yi hedef olarak belirlemekle beraber, katılım için ciddi çaba harcamaya başladı.

1983 genel seçimlerinin ardından Avrupa’yla ve bütün dünyayla ekonomik ilişkilere girebilecek, o koşullarda rekabet edebilecek bir serbest piyasa ekonomisi oluşturmak Özal Hükümetinin başlıca hedeflerinden biri oldu. 80 askeri darbesinin AT ile dondurduğu ilişkileri tekrar canlandırmak ve böylece başta ekonomik olmak üzere sosyal ve siyasal bir hedef neticesinde de AT ye katılmak Özal ve hükümetine kalıyordu. Bu amaç doğrultusunda hükümet programında şu ifadeye yer verildi:

Avrupa ekonomik topluluğu ile münasebetlerimizde esas hedefimiz tam üyelik olmakla beraber, bütün safhalarda menfaatlerin dengelenmesini esas alan bir anlayış içinde olacağız.

Başta muhalefet olmak üzere kimileri tarafından açık ve net olmamakla itham edilen bu programı Özal şu ifadelerle savundu:

Programda açık bir şekilde ifade ettik. Müşterek Pazara tam üye olmak bizim hedefimizdir. Bunu açık bir şekilde söyledik; ama şunu da ilave ettik, dedik ki: ‘Kendimizi, her ne pahasına olursa olsun, buraya giren bir ülke durumuna düşürmek istemiyoruz. Çünkü pazarlık yapmak istiyoruz.’

Avupayla ilişkileri geliştirmke ve aet nin parçası olmak isteyen Özal bu anlamda hükümetiyle adımlar atarken eşitlik ilkesine bağlı kalmaya ve Türkiye’nin muhalefetin dile getirdiği gibi yalnızca Avrupa ülkeleri için avantaj sağlayacak bir anlaşmaya karşı çıkmaya özen göstermeye çalışmıştır.

Dönemin Devlet Bakanı Ali Bozer’in TRT ekranlarında paylaşmış olduğu şu anı Özal’ın bu prensibinde ne kadar hassas olduğunu gözler önüne sermektedir.

Amerika’da hastalığından ötürü ameliyat olduktan sonra Türkiye’ye gelirken Özal’ın Londra’da mola vermesi ve dinlenmesi tavsiye edilmiştir. Ancak bu mola esnasında doktorlar Özal’ın yorulmaması için 2 dakikadan fazla kimseyle görüştürmeyeceklerini belirtmektedirler. Dönenim Devlet Bakanı Ali Bozer işte iki dakikalık bu süre zarfında doktorlardan aldığı izinle Özal’ın yanına girer ve başvuru izni için izin ister; diyalog şöyledir:

Bakan Bozer: “Efendim biz başvuruda bulunmayı düşünüyoruz

Turgut Özal: “Ali, haysiyetimizle oynatma

Leave a Reply