Barış Eker ve Ceren Demiröz ile yaptığımız sohbetin son kısmıdır; kadının Küba’daki yerini, Küba ekonomisini ve insan hakları konusundaki gelişmişliğini konuştuk. İyi okumalar.
Küba’yı insan hakları açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Ceren: Biz boş zamanlarımızda Küba’nın parklarına gidiyorduk ve oradaki gençlerle birebir iletişim kurabiliyorduk. Fidel’in doğum gününde orada bulunma fırsatı da bulmuştuk ve bu vesileyle bir dayanışma gecesi düzenlenmişti. O dayanışma gecesinde, Santa Clara’da farklı üniversitelerden gençlerin katılımıyla, Lübnanlı bir tıp öğrencisi ile tanıştım. Küba’nın ona verdiği burs ile orada tıp eğitimi alıyordu ve son sınıfa geçmişti. Ona Türkiye’deki sorunları anlatmaya çalıştım, kadın cinayetlerinden ve genel olarak sistemden bahsettim ve yaklaşık yarım saat boyunca onlara bu durumu inandıramadım. Dehşete düştüler ve “Bir insan sırf kadın olduğu için nasıl öldürülür?” gibi sorular sordular. Bu tür şeyler Kübalılar için anlaşılması gerçekten güç şeyler, bunları anlamlandıramıyorlar çünkü bir insan asla kadın kimliğiyle öldürülmüyor ya da tecavüz yok Küba’da. Bu tür alanlarda insan hakları konusunda çok çok öndeler. Bununla birlikte diğer ülkelere dair bilgi akışının kafalarında bir yere oturduğunu düşünmüyorum. Bunun bir sebebi de internet; ülkede büyük sorun. Çin üzerinden internete bağlanabiliyorlar ve sadece belli yerlerde internete erişim var. Mesela Santa Clara’da sadece parklarda internet hizmeti mevcut, kimse evlerinden ulaşamıyor internete ve erişim kısıtlı zaten.
Barış: Bu kısıtlılığın sebebi, Amerikan ambargosundan dolayı okyanustan kablo döşeyememeleri. Bu kısıtlılıkta devlet, zaten mekanizmalarını işletebilmek için o interneti kullanmak zorunda ve tüm 10 milyonluk halkın interneti kullandığı durumda kendi işleri için kullanamayacak devlet. Bu yüzden insanlar, ETEKSA adı verilen ve sadece şehir merkezlerinde bulunan binalara giderek ve belli bir ücret ödeyerek interneti kullanabiliyorlar. Küba devleti bu durum için ambargoyu hafifletmek ve insanlara internet erişimini sağlamak için çok kararlı görünüyor. Fakat dünyada birçok insan Küba’ya sempatiyle baksa da “mass media” dediğimiz ana akım medya bu konuda çok fazla çarpıtma yapıyor. İnsan haklarından uzaklaştık, bebek ölümlerine bakabiliriz, ki bu veriler uluslar arası şirketlerce de onaylanmış verilerdir, kadına şiddet oranına bakalım ya da başka oranlara. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde gelişmişlik açısından tatmin edici bir tabloyla karşılaşacağımızı düşünüyorum. Bu kadar büyük bir ambargoyla ve bunun getirisi bir yoklukla karşı karşıyayken bu kadar medeniyet ancak herhalde Küba’da mümkün olabilir.
Meclis ne durumda? Mesela meclisteki kadın oranı nedir?
Barış: %44’ü kadın. Küba İspanyol ya da Amerika sömürgesindeyken kadın ya tarlalarda çalışıyor, ya hizmetçilik yapıyor ya da hayat kadınlığı yapıyor. Şimdi kadına biçilen rol son birkaç yüzyıldır böyle. Ama devrimle birlikte hızlı bir şekilde değişmeye başlıyor. Sosyal yapıyı incelediğimizde kültüründe oldukça maço bir erkek tipiyle karşılaşıyoruz. Devrimin en büyük kavgalarından biri hep Kuzey Amerika ile gibi görünüyor ama asıl olarak bu maço kültürle kavga var. Devrimi Savunma Komiteleri’nin yanı sıra kadınlar için ayrıca komiteler var. Çünkü kadın sorunu bütün dünyada “Geçer.” ya da “Sosyalizm gelsin bakarız çaresine.” denilebilecek bir durum değil. Aynı şekilde sosyalist devletlerde de görebiliriz bu sorunu. Kadın sorununu çözmek için olabilecek en iyi alternatif, bana kalırsa, kadınlara inisiyatif vermek. Küba bu konuda oldukça istekli ve bu durum en tepedeki politik dünyadan halk yaşamının her alanında Küba kadını bu yaşamın ve politik hiyerarşinin aktif bir katılımcısı. Küba’daki en büyük fark da belki de bundan kaynaklanıyor, kadının olduğu yerde her şey çok farklı oluyor. Mesela Türkiye’de kadın toplumsal hayata bu kadar dâhil olabilseydi ben çok daha güzel bir yerde yaşardım; bunlar çok paralel giden şeyler.
Ekonomiden bahsedelim biraz da.
Barış: Hayatımızın her alanında kâr çok büyük bir motivasyon hem dünyada hem de Türkiye’de. Aldığımız ve verdiğimiz birçok hizmeti aslında para kazanmak üzerinden kurguluyoruz. Küba’da kâr motivasyonu sıfırlanmış durumda değil. Hem devlette hem de insanlarda hala para kazanma güdüsü durmuş değil. Mesela Küba’nın turizm yapmasının sebebi bu: çünkü sıcak paraya ihtiyacı var. Bunun sebebi de ambargo var ve kendini devindiremiyor.
Ceren: sağlık ve eğitim hizmetleri ücretsiz daha önce de söylediğimiz gibi. Bu hizmetleri ücretsiz halkına sunabilmesi için turizmden elini çekmemesi lazım bu yüzden de belli alanlarda özel girişime destek veriyor, özellikle turizmde.
Barış: Sıcak para ihtiyacı yüzünden turizmi desteklediğini söyledik Küba’nın. Ama aynı zamanda turizm demek birçok zararlı etkenin de ülkeye girişi demek. Bunlardan biri de seks turizmi; Küba’da açık bir sorun halinde bu. Küba devleti, sıcak para ihtiyacı kendileri için bu kadar yakıcıyken seks turizminin önüne geçemiyor. Yani fuhuş yasak ve hatta fuhuş yapan insanlara sadece seks işçisi gözüyle de bakılmıyor Küba’da; onurunu satmış bir insan gözüyle bakılıyor aynı zamanda. Çünkü devlet o kadına ya da erkeğe toplumsal ya da ekonomik hayata katılması için birçok imkânı sağlıyor, eğitimden tutun sağlığa ya da psikolojik yardıma kadar. Ama o insan kendi cinselliğini başkalarına pazarlayarak kısa yoldan daha lüks yaşamanın yolunu aramış oluyor devlet gözünde ve bu Küba’da hiç hoş kabul edilen bir şey değil. Bu kötü bir durum ama buna rağmen herkes Küba’da kendini çok güvende hissediyor. Yani sabaha karşı dörtte bütün Küba’da yürüyebilirsiniz kimseden laf yemeden ya da herhangi bir şekilde tacize uğramadan.
Bunu nasıl sağlıyorlar peki?
Ceren: Ben bir kadın olarak sabaha kadar parkta oturabiliyorum. Gençler sohbet etme ya da dansa gitme gibi tekliflerle geliyorlar tabi ama ondan sana zarar gelmeyeceğini biliyorsun. Kabul ettiğin takdirde iletişimi kesmek istediğin yerde “Tamam bu kadar.” dediğin anda onlar da bunu kabul edip gidiyorlar. Türkiye’de bu durumun nasıl olduğunu hepimiz görüyoruz.
Barış: Kaldı ki bu başka durumlar için de geçerli. Oldukça modern bir zihne sahip insanlar, kimse bir ilişki için ısrar etmiyor. Yani seks turizmi yapan kadınlardan bile bir teklif geldiğinde iki kere “No” demen onun gitmesi için yeterli oluyor asla üçüncüyü beklemiyorlar. Bunda alınan sert tedbirlerin –tutuklama- de etkisi var ama doymuşluğun ve medeni ilişki kurmanın da getirdiği bir şey var. Çünkü kendine de saygı duyuyor iki kere reddedildikten sonra üçüncüyü sormayı kendine yediremiyor.
Ceren: Bir Kübalıyla tanıştım. Kardeşi Amerika’da okuyormuş, aslında beklentim “Orada her şeye ulaşabiliyorlar biz çok kısıtlıyız.” şikayetiyle geleceğini düşünüyordum ama kesinlikle bunun aksine “Tamam, her şey elinin altında ama kardeşimin kazandığı para ne kadar ki her şeye sahip olabiliyor.” diyor yani bu ayrımın farkında çoğu insan.
Vergi sistemi nasıl?
Barış: Herhangi bir vatandaş tüketim vergisini özel olarak ödemiyor ama devlet maaşını vermeden önce zaten oradan bir kesinti yapıyor ve azımsanmayacak bir miktar bu. Fakat bunun bilançoları açık; sağlığa, eğitime, altyapıya, yola, politik ve uluslar arası faaliyetlere ayırdığı kalemler var. Bu yüzden maaşlar oldukça düşük; mesela 10€ kabaca bir asgari maaşa denk. Bir doktor ortalama 50-60€ kazanıyorken bir şehir çiftliğinde çalışan çiftçi 70€ kazanıyor. Ve şehir çiftliğinde çalışanlar tam zamanlı emekliler ya da gaziler oluyor. Küba insanlarının bir kısmı gerçekten oturmak istiyor ve açıkçası boş boş oturuyorlar da. Ama hiç azımsanmayacak bir kısım da yaşlı ya da emekli olsa bile toplumsal ve ekonomik hayata tekrar dâhil olmaya çalışıyor.
Not: Barış Ekler ve Ceren Demiröz’e deneyimlerini bizimle paylaştıkları ve bu süreçteki yardımları için çok teşekkür ederim.