…
Altın Orda’nın yıkılma sürecine girdiğinde, ardında birçok ardıl devlet bırakarak tarih sahnesinden yavaşça çekildiğini ilk yazıda yazmıştık. İşte bu devletlerden biri olan Kazan Hanlığı, Altın Orda’nın parçalanma sürecinin son hükümdarı olan Uluğ Muhammed Han tarafından kurulmuştu. 1437 yılında Altın Orda tahtına geçen Uluğ Han, aynı yılda tahttan indirildi, bunun üzerine yoldaşları ile beraber Moskova’nın güneybatısındaki Belev şehrine yerleşmek istedi. Buna karşı çıkan ve bu durumun ileride tehlikeli olacağını düşünen Moskova Knezi II. Vasily, bu isteği reddetti. Amacının sadece taht mücadelesi için geçici bir yerleşim olduğunu söyleyen Uluğ Han, Rusların bir ordu topladığı haberini alınca yanına en seçme 3000 askerini alıp yürüyüşe başladı. İki ordu, Belev yakınlarındaki bozkırlarda karşılaştı. Savaş, Rusların sayı ve teçhizat bakımından önemli üstünlüğüne rağmen, Tatarların galibiyetiyle sonuçlandı.
Altın Orda’daki taht mücadelesinden umudunu kesen Uluğ Han, bu savaşın ardından kuzeydoğudaki Kazan şehrini kendine başkent seçti. İdil (Volga) Nehri kıyısındaki bu şehir, Asya’dan Rusya içlerine giden ticaret yolları üzerindeydi ve bu yönüyle büyük bir önem arz etmekteydi. 1445 Temmuzu’nda, Suzdal Savaşı’nda, Moskova Knezi ve vasallarının ordusunu mağlup eden Uluğ Muhammed Han, Rus devletlerini büyük bir maddi yükün altına sokacak bir barış antlaşması dayattı. Bu antlaşmaya göre, yıllık vergi gelirlerinin büyük bir kısmı, Kazan Hanlığı’na ödenecekti. Bu savaşla birlikte Kazan Hanlığı, dâhili birliğini tamamlamış ve Moskova Knezliği üzerindeki hâkimiyetini pekiştirmişti. Uluğ Muhammed Han’ın ölümünden sonra tahta oğlu Mahmutek Han geçti. Bu dönemde Kazan Hanlığı içinden geçtiği barış sürecinin etkisiyle bir refah dönemine girmişti. Kazan şehri imar edilirken, bir yandan da ticaret merkezi olma özelliğini geliştirerek tam anlamıyla bir cazibe merkezi haline gelmişti. Mahmutek Han döneminde altın çağını yaşayan Kazan Hanlığı, 1461’de Mahmutek Han’ın vefatının ardından 1480’lere dek bu gücünü muhafaza edebildi.
1200’lerden beri Türk-Tatarlara kaybeden Ruslar, bu duruma bir nihayet vermek amacıyla, 1470’lerin sonunda Büyük Knez III. İvan’ın Macaristan ve Anadolu’dan getirttiği bronz toplar ve diğer teçhizatlarla geniş bir ordu modernizasyonuna giriştiler. Bu dönemde büyük bir kaynak sıkıntısı çeken Kazan Hanlığı ise, bu gelişmelere yeterince hızlı ayak uyduramadı. Nitekim talih, çoğu zaman olduğu gibi, teknolojinin yanındaydı. Kendisi için tehlikeli bulduğu İlham Han yerine Emin Han’ı tahta geçirmek isteyen III. İvan ordusuyla Kazan’ı kuşattı. Uzun süreli yenilgiler sürecinin ardından ilk defa kazandı ve Kazan’a girdi. Emin Han, Kazan tahtına oturtuldu, III. İvan ise, İlham Han ve mahiyetindekileri esir alıp Moskova’ya götürdü. Bu Ruslar için önemli bir psikolojik eşikti. Yıllar yılı Tatar ovalarında onlarca kez savaş kaybeden Ruslar, ‘makûs talihlerini’ yenmişlerdi.
Tahta, Rus yanlısı Muhammed Emin Han oturtuldu. Han’ın, Moskova Knezi’nin sözünden dışarı çıkmaması ve izlediği politikalar, yönetime yakın tüm güç odaklarını rahatsız etmişti. Bunun üzerine, Kel Ahmet adlı vezirin başını çektiği bir grup, Sibir Hanı Mamuk’u yönetime müdahale etmesi için Kazan’a çağırdılar, Emin Han’ı devirdiler. Emin Han, Moskova’ya kaçtı. Sibir hanları, Kazan hanları ile aynı soydan geliyorlardı. Böylece bir hanedan değişikliği olduğu söylenebilecek olsa da, aslında aynı soydan biri tahta geçmişti. Bu dönemde Kazan Hanlığı’nın siyasi ortamına ‘‘ayak uyduramayan’’ Mamuk Han, yine Kel Ahmet’in başını çektiği grup tarafından Kazan’dan, tabiri caizse, kovuldu. Yerine Abdüllatif Han geçti. III. İvan ise, bu oldubittilere asla razı değildi. Beş yıl sonra uygun bir vakit kollayarak, Kazan Hanlığı’nın içişlerine doğrudan müdahale etmek suretiyle Abdüllatif Han’ı alıkoydu. Yerine ağabeyi Muhammed Emin Han, tekrar tahta geçti. Emin Han, ilk icraatı olarak Kel Ahmet’i öldürterek öcünü aldı.
Moskova’daki yıllarında Ruslardan nefret etmiş Emin Han, bu sefer Moskova karşıtı bir siyaset izlemeye başladı. Nijni Novgorod’u kuşattı, fakat başarısız oldu. Ama III. İvan’ın ölümü ile Kazanlıların eli güçlendi; çünkü tahta geçen oğlu III. Vasily, İvan kadar becerikli ve diplomatik zekâya sahip biri değildi.
1518 yılına gelindiğinde, Kazan Hanı Muhammed Emin, artık yaşlanmıştı ve hastalıklarla pençeleşiyordu. Hayatta olan oğlu olmadığı için Rusların elindeki Abdüllatif Han, Moskova’dan istendi. Fakat Ruslar, bu veliaht krizini fırsata çevirmek niyetindeydiler. Abdüllatif Han, Rus kaynaklarına göre normal bir şekilde hayatını kaybetti. Tatar kaynaklarına göre ise, olayın şartları değerlendirildiğinde mantıklı olacağı üzere, zehirlenerek öldürülmüş idi. Emin Han’ın vefatının ardından Rus vasalı Kasım Hanlığı’nın başında olan ve Cengizoğulları soyundan gelen Şah Ali Han, Kazan tahtına geçti. Fakat Rus yanlısı politikaları, çok geçmeden birçok muhalifin yine Cengizoğulları soyundan gelen Kırım Hanı Mehmed Giray’dan yardım istemesine sebep oldu. Bunun üzerine tahta kardeşi Sahib Giray Han’ı geçirmek için kuvvet yollayan Kırım Hanı başarılı oldu. Böylece Uluğ Muhammed Han neslinden gelen hanedan sona ermiş oldu.
Bu olayların ardından kurulan Kırım-Kazan ittifakı, 1522 yılında bu iki devletin beraberce Moskova’yı kuşatmasıyla sonuç vermeye başladı. Kuşatma sırasında Kırım Hanlığı’nın tarihi rakibi Astrahan Hanlığı’nın Kırım’ı ve Azak’a sefer düzenlemesi üzerine kuşatma kaldırıldı. Mehmed Giray’ın döndüğü haberini alan Astrahanlılar geri çekildiler, fakat Mehmed Giray çok hiddetlenmişti. Astrahan üzerine çıktığı seferde, Mehmed Giray’ın ani ölümü ise, tüm dengeleri sarstı. Kazan tahtını yeğenine bırakan Sahib Giray Han ise, İstanbul’a dönerek Kırım Hanı olmak için onay aldı[1]. Bu süreçte Kazan ve Kırım hanlarının arası açılmıştı. Bu karışıklıktan yararlanan Moskova Knezi III. Vasily, 1530 yılında Kazan üzerine herhangi bir sonuç elde edemeyeceği bir sefere çıktı. Seferin ardından Kazan tahtında Kırımlıları görmek istemeyen bir grup asilzade, Moskova ile anlaşıp Kasım Hanı Şah Ali’nin kardeşi Can Ali’yi tahta geçirdiler. Fakat Can Ali henüz 15 yaşındaydı, iktidar bakımından yeteneksizdi. Nitekim Rus karşıtı gruplar, III. Vasily’nin ölümü üzerine, fırsattan istifade ederek Can Ali Han’a karşı bir isyanı tetiklediler ve Can Ali, Türk-Tatar devletlerinde pek rastlanılmayan şekilde katledildi.
Bu olaydan sonra Safa Giray tahta yenide geçse de, 1545 yılına dek sürecek taht kavgaları başladı. Bu yıla dek taht Şah Ali ve Safa Giray arasında gitti geldi. 1546’da ise, Safa Giray kesin bir şekilde tahtı ele geçirdi. 1547 yılında kendini Çar (Tsar/Caesar) ilan eden IV. İvan’ın bu hamlesi ile Rusya artık birleşik bir emperyal güç olma yoluna girmişti. Safa Giray Han’ın 1549’da vefat etmesi üzerine, Ödemiş Giray, Han olarak tac giydi, fakat IV. İvan (Korkunç İvan olarak da bilinir), artık Kazan Hanlığı’na son vermek gerektiğini düşünüyordu. 1551 yılında Ödemiş Giray, tahttan Kasım Hanı Şah Ali lehine çekildi. Fakat aynı yıl, Rus karşıtı gruplar, Kazan’da isyan çıkartıp Şah Ali yerine Cengizoğulları soyundan gelen Yadigâr Muhammed Han’ı tahta geçirdiler. Bunun üzerine IV. İvan, Kazan üzerine bu sefer Hanlık’a son verme amacıyla sefere çıktı. 1552 yılının Ekim ayında şehir düştü. İvan’ın, Rus kaynaklarında da belirtilen, fermanına dayanılarak Yadigâr Muhammed Han hariç yakalanabilen Kazanlı erkeklerin tamamına yakını katledildi. Türk tarihinin en kanlı sayfalarından biri olan bu olayın ardından Kazan Hanlığı sona erdi. Muhammed Emin Han’ın ilk döneminden itibaren Rus vasalı haline gelen Kazan Hanlığı, kimi zaman bağımsızlığını kazanmışsa da, Rus yanlısı bazı kişiler eliyle taht oyunlarıyla aslında istiklalini çoktan kaybetmişti. Kazan’ı mamur bir şehir haline getiren Türk-Tatar hanlarının mirası, bugün Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin mazisinde yatıyor.
[1] Kırım Hanlığı, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir ‘’bağlaşık devlet’’ olduğu için Kırım Hanı olacak kişilerin İstanbul’dan onay almaları gerekiyordu.