Bauhaus okulu ilk kez 1919’da Almanya’nın Weimar şehrinde endüstri, bilim, sanat ve fonksiyenelliğini birleştirmek ilkesiyle açıldı. O zamana dek hiç söylenmemiş bir şeyi söyleyerek “tasarım fonksiyonel olmalıdır ve bu yönüyle sanattan ayrılır” dediler.

On yıldan kısa bir süre içinde, New York’tan Kalküta’ya kadar dünya çapında ilerleyen bir çağın habercisi olarak tasarımda modernizmin sembolü haline geldi. Ancak ne yazık ki Nazi yönetimi, Bauhaus’u ortadan kaldırmaya çalıştıkları Yahudi Bolşevik komplosunun bir başka örneği olarak algıladılar. Bauhaus projesinin kalbinde temel bir radikalizmi sezmek yanlış değildi, dilekleri tüm çoklu eğilimleri ve dürtüleri birleştirmek, sanat ve mimariyi dünyanın işçi sınıfları için sosyal yenilenme olarak kullanmaya kalkışmaktı. Ülke genelinde Ulusal Sosyalizm durmaksızın iktidarı ele geçirirken okul her zaman güvenli ve kalıcı bir ev arayışında oldu. İlk Alman Cumhuriyetinin anayasasının yapıldığı yere yakın olan Weimar şehrinden, ömrünün kalanının geçeceği başkent Berlin’de sona ermeden önce en kalıcı mimari varlığını bıraktığı Dessau’ya gitti.

Temmuz 1933’te Mies ve diğer Bauhaus ustaları, Berlin’deki iç mimar Lilly Reich’ın stüdyosunda bir araya geldi. Mies, okulun mali ve naziler karşısındaki politik durumunu tartıştı ve kapatılmasını önerdi. Teklif oybirliğiyle kabul edildi ve Bauhaus feshedildi.

Tarihteki diğer sanat akımlarını düşündüğümüzde yüzyıllar sürdüklerini dahi görürüz. Bauhaus okulu 1933 yılına dek 15 seneden kısa süre fiziksel olarak sürmesine rağmen tarihteki en belirleyici akımlardan biri oldu ve günümüzde çağdaş tasarım okullarının eğitim çizelgesini büyük oranda etkiledi. Temel tasarım ilke ve fonksiyonlarını ilk kez ortaya koyarak günümüz tasarım dünyasını yarattı. Bununla da kalmayıp tasarımı ilk kez üst kesime has olmaktan kurtarıp işçi sınıfıyla tanıştırdı. Bunu yaparken Hollanda’da ortaya çıkan De Stjil akımının yapılandırmacı teorilerinden esinlendiler ama De Stijl’den farklı, özgün bir tasarım dili ortaya koymayı başardılar. Bunun yanı sıra De Stijl’de politik bir duruş yokken Bauhaus’ta bunu açıkça görebiliriz.

Tasarım tarihin Bauhaus’tan önce ve Bauhaus’tan sonra diye tanımlamak yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum. Bauhaus’tan önce tasarım ürünler ve mimari binalar yalnızca toplumun üst kesimine aitti.
Şık, basit ve kolay anlaşılır tasarım ve materyallerin yenilikçi kullanımı gibi Bauhaus tasarım dünyasına çığır açan gelişmeler getirdi. Her gün kullandığımız endüstriyel tasarım ürünlerine sanatsal bakış açıları kazandırdı ve bunu yaparken fonksiyonelliği asla geri plana atmadı.

Form olarak minimalliklerini korurken renk şeması olarak da aynısını uygulamayı seçtiler. Siyah, beyaz ve ana renklerden oluşan renk paletleri kullandı. Az çoktur ilkesini tasarıma taşıyabilen ve bunu yaparken aynı çizgide ilerleyebilen bir akım oldu.

Ayrıca, o güne dek sanat ve tasarım dünyasında erkek egemenliği hakimken Bauhaus akımına yön veren pek çok kadın sanatçı oldu. O zamana dek sanat dünyasında yağlı boya alanında tamamen erkekler egemen olduğu için kadınlar fotoğrafçılık, grafik baskı, iç tasarım gibi alternatif sanat yöntemleriyle sanat dünyasına atıldılar.

İşte bu sayede Bauhaus, sanat ve tasarım alanında çığır açtı ve günümüzün tasarım ilke ve yöntemlerine yön verdi ve bu kavramların o güne dek hiç yapılmamış tanımlarını yaptı.

Leave a Reply