Veli’den Beş Manzum, Ömürden Bir Sene

Ömürden eksilen bir senenin daha sonuna geldiğimiz şu günlerde, bu denli işe güce dalmış vaziyetteyken özellikle, bi’ durup düşünmeli. Ne yaptık? Ne yaşadık? “Gerçekten” ne derece yaşadık? Ne bekledik? Ne aldık? Ne değiştirdik? Ne kadar değiştik?

Tüm bunlar üzerinde, kısacık da olsa, durup düşünmeden, yeni yıla girelim istemedim. Bu yüzden, her zamankinden farklı olarak, üzerine konuşulacak romanlar değil; şiirler var bu defa önümde. Orhan Veli’nin bütün şiirleri arasından, kendime en yakın hissettiğim ve bir araya gelince her sene geçirilen döngülerin bir yansımasını oluşturduğunu düşündüğüm beş şiiri, sizlere hatırlatma niyetindeyim.

Her sene, hayatın bize açtığı her yeni kapı, beklenmeden karşılaştırdığı her yeni yüz, tokalaştırdığı her yeni el gibi birdenbire gelişen, gelişini fark edemediğimiz fakat geldikten sonra yokmuş gibi de davranamadığımız bütün meseleleri Birdenbire’nin mısralarında saklamış Orhan Veli. Birdenbire oluyor her şey, Veli’nin de dediği gibi:

Birdenbire vurdu gün ışığı yere

Gökyüzü birdenbire oldu;

Mavi birdenbire.

Birdenbire olup biterken bir şeyler, rahatsız oluyoruz kimi kimi. Kontrolü kaybetmekten. Olup bitene etki edememekten, yaşadıklarımız üzerinde söz sahibi olamamaktan. Ne kadar hayıflanırsak hayıflanalım, birdenbire olmaya devam ediyor hayat.

Kız birdenbire, oğlan birdenbire;

Yollar, kırlar, kediler, insanlar…

Aşk birdenbire oldu,

Sevinç birdenbire…

Kendiliğinden gelişen onca olay, her saniye bize daha çok yaşanmışlık, daha çok tecrübe katıyor. Her gün biraz daha öğreniyoruz, biraz daha tanıyoruz hayatı. Biraz daha kırılıyoruz ve biraz daha büyüyor içimizdeki “geçmişe dönme merakı”.

Beni sevmediğini

Anladiğim zamanlarda

Görmek isterim seni de

Annemin kucagindan

Seyrettiğim insanlar gibi

Küçüklüğümde…

 İnsanlar’da, annesinin kucağında seyrettiği insanlar gibi görmek isterken Veli sevdiğini; tam olarak hissettiriyor bahsettiğim “geçmişe dönme merakı” kendini. Anne kucağı çünkü; insanın en korunaklı yeri. Annenizin kucağında seyrettiğiniz insanların çünkü; seyredilmesi ilginç, gövdeleri hareketli ve tek dertleri kendileri. Ne yazık ki, yıllar geçtikçe seyir noktası anne kucağı olmaktan çıkıyor. “Korunduğumuz” hissi giderek kayboluyor ve insanlar daha ürkütücü, daha tehlikeli, daha uzak gelmeye başlıyor. “Anne kucağı yok madem, biz koruruz kendimizi” deyip kendi kabuğumuza çekilmeye başlıyoruz. Kendi kabuğumuzda, korunaklı fakat boş zamanlar geçiriyoruz.

“Son saatimde mi uyandım uykudan,

Neden boş geçen yıllardan içim ezik?”

Son Türkü’nün en etkileyici kısmıdır, benim için. “Korunaklı yaşayayım, eldekiyle yetineyim, boyumu aşan suda yüzmeyeyim, olmayacağı zorlamayayım” derken biz, birbirinin kopyası hayatlar akıyor ellerimizden ve pişmanlıktan başka hiçbir şey takılmıyor parmak aralarımıza.

“Ah! Ne olur bütün güneşler batmadan

Bir türkü daha söyliyeyim bu yerde!”

demek, çoğumuzun fayda getirmeyen sonu oluyor. Pişmanlık safhası da gelip geçtiğinde ise, insan olmanın gerekliliği olarak (bir şekilde devam etmeliyiz çünkü) bir sonraki aşamada umut karşılıyor bizi.

Her pişmanlık sonrasında, açılması muhtemel görülen tek kapı olan umut, başından beri orada duruyor aslında. Fakat biz, kaybetmeden umut etmeyi bilmediğimiz; yenilmeden önce yenebileceğimizi fark etmediğimiz için görmüyoruz onu. Olsun varsın. Umudun dahî olmadığını düşüneceğimiz günler gelmesin yeter ki.

Gün olur, alır başımı giderim,

Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.

Şu ada senin, bu ada benim,

Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

Değişime yönelik umut demek, eldekinin tek çıkar yol olmadığını fark etmek demektir bana göre. Hepimizin yaşanana karşı çıkacağı, tek seçeneğin kabullenmek olmadığını fark edeceği, başını alıp gitmeyi düşüneceği günler olur. Daha mavi gökyüzlerine…

Gün olur, başıma kadar mavi;

Gün olur başıma kadar güneş;

Gün olur, deli gibi…

Bütün bunlar olup biterken, içinde bulunulan döngü hissettirmeye başlar kendini. Yaşarız, evet. Birdenbire gelir hayat. Korkarız, evet. Kabuğumuza sığınırız. Pişman oluruz, evet. Bir şans daha ister, bir daha düşeriz yola. Büyürüz, evet. Alıp başımızı gideriz belki. Bütün bunları ne sıklıkla yaptığımızı fark ettiğimiz anda ise, adını koyarız bunun. Hayat, deriz. Hayat böyle zaten.

Neler oldu bir yıl içinde!

Oldu ya, olanların hepsi böyle..

Hayat böyle zaten!..

 Çiçeklerin gürültüyle açtığı, dumanın topraktan gürültüyle çıktığı dünyalar’ı düşünebileceğimiz günler görme dileğiyle.

Herkese mutlu seneler!

Leave a Reply

2 comments

  1. B.C.

    Çok güzel bir yazı olmuş. Sana da mutlu senelere Setto.

  2. Havva BAŞAR

    Çok içten ve sıcacık bir yazı olmuş arkadaşım
    Yolun hep açık olsun?