Feminist epistemologlar, erkeksi/kadınsı kavramsal dikotomisinin bilgiye yansımalarını inceler. Akıl/beden, kültür/doğa, mantık/duygu, nesnel/öznel gibi ikiliklerde bunun bir parçası olarak adledilirler. Bu metaforik dikotomi, salt sosyolojik anlamının yanında bilim ve rasyonel sorgulayış aşamalarında ortaya çıkan ikilikleri de yaratır. Kavramların, cinsiyetçilikle nasıl sınırlandırıldığı da önemli bir konudur.
Toplumsal cinsiyet sembolizmi iki seviyede işler. İlki, bilgi alanları ve biçimleri arasında otorite ve prestij hiyerarşisi oluşturan kişisel bilgiyi meydana getirir. İkincisi ise, kuramsal sorgulayış esnasında oluşur. Kişisel bilgi, kişinin kimliği, özgeçmişi ve duygusal deneyimlerinden bağımsız olmayan kısacası “feminenlik” ile bağdaştırılan bilgi biçimidir. Kuramsal bilgi ise nesnelliği yücelten, duygusallığı ve öznelliği ve “doğal olarak” feminenliği dışlayan, maskülen bilgidir. Toplumsal cinsiyet kodlu bilgi hiyerarşisi, kişisel bilgi ve kuramsal bilgiyi birbirinden keskin bir biçimde ayrırır. Aslına bakılırsa, post-pozitivistlerin vurguladığı üzere, teori üretiminde ikisi birbiriyle entegre olmuş durumdadır (context of discovery, context of justification). Bu da kuramsal üretimin, sadece kuram yüklü nesnel bir işleve sahip olmadığını ve aynı zamanda değer yüklü bir yöne sahip olduğunu gösterir.
Toplumsal cinsiyet kodlu bilgi hiyerarşisi, kuramsal bilgi içeren çeşitli bilim dallarını da ikilikleştirir. Doğa bilimleri, “zor ve sert” olan maskülen bilimler olarak anılırken, sosyal bilimler “yumuşak ve kolay” bilimler olarak ele alınır. Matematik ve fizik, en prestijli maskülen bilimlerdir. Hatta hiyerarşi, bazı bilimlerin içerisindeki disiplinleri de niceliksel ve gözlemsel özelliklerine göre sınıflandırır. Sosyal antropoloji, “feminen”dir; çünkü, sosyal yorumlama kadınların becerisi olarak düşünülür. Biyolojik antropoloji, “maskülen” sıfatına sahiptir; çünkü, fosil üzerinde araştırma yapma gibi zor becerileri üstlenir. Matematiksel biyoloji, fizyolojiden üstün bir “maskülen” bilimdir, çünkü niceliksel olarak daha gelişmiştir. Deneysel psikoloji, sosyal psikolojiye göre daha zor bir uğraştır ve “maksülen” olarak düşünülmelidir. Elbette, bu tür bilişsel otorite ayrımının anlamsız olduğu açıktır. Bilginin üretimi aşamasında bazı bilimlerin, kadınları ya da erkekleri kayırdığına dair hiçbir empirik kanıt yoktur. Feminist epistemologların, bu noktadaki rolü, bilginin cinsiyetçi ayrımına dayanan modellerin yanlış ve anlamsız olduğunu açıklamaktır.
Feminist Bilim (1) – Kuramsal Emekçiliğin Cinsiyetçileştirilmiş Ayrımı: