Sahte Evrim Kuramının Tarihi – 1: Sosyal Darwinizm

Bilimsel bir kuram olarak biyolojik evrim, 19. yüzyılda ortaya çıkışından itibaren yeni toplumsal, politik, felsefi ve etik yaklaşımların gelişmesine sebep olmuştur. 20. yüzyıl öncesinde dünyada hâkim olan ve insanı, hayvanlar âleminden bağımsız ya da hayvanlar âleminin en üstün varlığı olarak değerlendiren insan-merkezcil ideoloji, biyolojik evrimin kuramsallaşması ile birlikte anlamsız hâle gelmiştir. Böylece evrim, doğaüstü varlıklara atfedilen ya da dini referanslarla geliştirilmiş ve insan-merkezcil ideolojiyi temel alan tüm sosyal ve felsefi kuramların yeniden sorgulanmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte, biyolojik evrimi her şeyi açıklayan bir kuram haline getirmeye yönelik çabalar da ortaya çıkmıştır.

Aslen, insanın ve diğer tüm canlı türlerinin doğal yaşam koşulları içerisinde biyolojik değişimini irdeleyen evrim, toplumsal ve politik mekanizmaların işleyişinin ve gelişiminin nasıl gerçekleştiği konusunda da yeni fikirlerin oluşmasına katkı sağlamıştır. “Sosyal Darwinizm” adıyla anılan görüş, biyolojik evrimi, sosyal teorilere uygulama girişiminin ilk örneklerinden biridir. Sosyal Darwinizm, genellikle Darwin’in kendi döneminde yaşamış üç isimle birlikte anılmaktadır: Thomas Malthus, Herbert Spencer ve Francis Galton. Bu üç isim arasında doğrudan tarihsel bir bağ olmamakla birlikte, her biri Sosyal Darwinizm ile ilişkilendirilen kişiler olarak bilinmektedir.

[box_light]Malthus ve Sosyal Darwinizm[/box_light]

İktisat ve nüfus bilimi kökenli Thomas Malthus, tam anlamıyla bir Sosyal Darwinist sayılmaz. Ancak, geliştirmiş olduğu nüfus teorisi, Sosyal Darwinizm’e uyumlu sonuçlar doğurur. 1798 yılında yayınlamış olduğu “An Essay on the Principle of Population” isimli kitabında, nüfus artışının sebeplerini ve muhtemel sonuçlarını inceler. Malthus’a göre insan nüfusu, geometrik [a1 * r ^ n – 1] bir biçimde artma eğilimi gösterirken; kaynaklar, aritmetik [a1 + ( n + 1) * d] bir biçimde artar. Bunun sonucunda, fazla nüfus artışı gerçekleştiğinde kaynaklar tüm insan nüfusunu karşılamaya yetmeyecektir. Malthus, insan nüfusu ve kaynak dengesini sağlamak için belli toplumsal grupların artışını durdurmanın makul olacağını düşünür. Bu görüş, daha sonradan “öjenik” ya da “soyarıtımcılık” olarak ifade edilen pratiğe ilham verir.

[box_light]Spencer ve “Survival of the Fittest”[/box_light]

Herbert Spencer (1820-1903)

Herbert Spencer, Charles Darwin’in ünlü başyapıtı Türlerin Kökeni (1859) henüz yayımlanmamışken, Lamarck’ın evrimsel anlayışını temel alarak yayımladığı kitaplarla ünlenen bir sosyologdur. Ayrıca, genellikle Darwin’e atfedilen “survival of the fittest” (en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması) kavramını ortaya atan kişidir. Spencer, August Comte’un pozitivist yaklaşımından ilham almış ve döneminin bilimsel verileriyle uyumlu bir sosyal kuram geliştirmeye çabalamıştır. August Comte, toplumsal olay ve süreçlerin tıpkı fizik yasaları gibi belli yasalara bağlı olarak “doğal” bir şekilde ilerlediğini düşünmekteydi. Bu nedenle, toplumsal ilerlemeye yönelik herhangi bir müdahale, ilerlemenin önünü tıkayacağından ötürü patolojik bir girişim olarak nitelendirilebilir. Spencer, bu varsayımı benimseyerek Lamarck’ın evrim kuramıyla sentezlediği, toplumsal ilerlemenin yasalarını içeren bir kuram geliştirmiştir. Lamarck’ın evrim kuramına göre canlılar, çevresel faktörlere bağlı kullanıma dayalı yeni biyolojik karakterler kazanırlar ya da kaybederler. Örneğin, Lamarck, zürafaların boyunlarının, onların ağaç yapraklarına erişmelerini kolaylaştırdığından ötürü uzadığını iddia eder. Bu evrimsel anlayış, dolaylı olarak ilerleme ve gelişim kavramını içermektedir. Kullanılan biyolojik özellikler evrimle gelişir ve değişir. Kullanılmayanlar ise elenerek yok olurlar.

1862 yılında ilk basımı yapılan A System of Synthetic Philosophy eserinde Spencer, canlıların zorunlu olarak ilerlemeci bir yolla evrildiğini iddia eder. Spencer’a göre biyolojik evrim, basitlikten karmaşıklığa yönelik bir ilerleme biçimde gerçekleşirken; toplumsal evrim, bireyin özgürlüğünü ve mutluluğunu açığa çıkaracak bir toplumsal ilerlemeyi sağlar. Bilimsel ve teknolojik alanda hızla gelişen endüstriyel toplumlar, bu anlamda ilerlemeyi en hızlı biçimde gerçekleştiren toplumlardır.

[box_light]Galton ve Soyarıtımcılık[/box_light]

Charles Darwin’in kuzeni Francis Galton da Sosyal Darwinizm’e sempati besleyen biyologlardan birisidir. Francis Galton, toplumsal ilerlemenin, kaliteli ve yararlı bireylerin toplum içerisinde sayıca artmasıyla gerçekleşeceğini düşünüyordu. Bu nrg1100_153a_f1sebeple, fiziksel ve zihinsel olarak ırksal özelliklerin, sosyal kontrol altında gelişmesini ve verili olarak bu ırksal özellikleri taşımayan bireylerin üremesinin engellenmesini amaçlayan soyarıtımcılık ya da öjenik pratiğini geliştirmiştir. Darwin’in soyarıtımcılığa şiddetle karşı çıkmasından dolayı soyarıtımcılık, Darwin’in yaşamı boyunca hayata geçirilememiştir. Ancak, Darwin vefat ettikten bir yıl sonra Galton öncülüğünde İngiliz Öjenik Derneği ve Uluslararası Öjenik Kongresi kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Soyarıtımcılık, İskandinavya’da ve Amerika’da zihinsel engelli, psiko-patolojik ve yoksul bireyleri kısırlaştırma ya da öldürme yöntemiyle uygulanmıştır. En son, Nazi Almanyası döneminde, saf “Aryan” ırkına mensup olmayan bireylere yönelik olarak kitlesel biçimde uygulanan soyarıtımcılık, İkinci Dünya Savaşı sonrası tamamen yasaklanmıştır.

[box_light]Sosyal Darwinizm, Darwinizm’in bir biçimi midir?[/box_light]

Sosyal Darwinizm, isminden ötürü her ne kadar Darwinizm ile ilişkilendirilse de Darwinist evrim kuramından oldukça farklı tezler öne sürmektedir. Darwinizm, canlı türlerinin, çevresel koşullara bağlı olarak doğal seçilim ile değişimini açıklayan bir evrim kuramıdır. Bu kurama göre bir tür popülasyonun sahip olduğu biyolojik özellikler, çevresel faktörlere dayalı olarak doğal bir şekilde değişirler. Darwin, bu değişimi aşamalı bir süreç gibi açıklıyor olsa da, bu teoriden yola çıkarak, ilerlemeye ya da ileriye doğru gelişime dair bir çıkarım yapmak mümkün değildir. Darwinizm öncesi dönemde evrim kuramıyla toplumsal olayları açıklamaya çalışan Spencer, Lamarck’ın evrim teorisini temel alır. Bu nedenle, her ne kadar güncel bilimsel verilerden faydalanmaya çalışmış olsa da, kuramının büyük bölümünü evrime dayandıran Spencer, aslında Darwinizm’le birlikte geçerliliğini yitirmiştir.

Darwinizm’e göre Spencer’ın bilimsel açıdan hatalı görülebilecek iki görüşü ön plana çıkmaktadır. Birincisi, Spencer’ın kuramı büyük ölçüde bireyciliği olumlar ve evrimsel sürecin bireyin bağımsızlığını ve gücünü artıran bir biçimde işlediğini varsayar. Ancak, Darwinci evrim kuramına göre bir türün evriminin sağlanması için popülasyonun kayda değer bir bölümünün doğal seleksiyona tabi olarak yeni ve değişik biyolojik nitelikler kazanarak değişmesi gerekir. Yani evrim, popülasyon düzeyinde gerçekleşir. Öte yandan, biyolojik evrim, bireyciliği ya da kolektivizmi meşrulaştıracak bir kuram olmaktan çok, sadece biyolojik süreçleri açıklamakla yetinen bilimsel bir teoridir. İkincisi ise, Spencercı evrimsel yaklaşıma göre evrim, her zaman ileri ve gelişmiş bir aşamaya doğru değişimi ifade eder. Bu görüş, teleoloji ya da amaçsalcılık olarak adlandırılır. Teleolojik evrimin “amacı”, insanın ve diğer canlı türlerinin karmaşık ve ileri aşamalara geçişini sağlamaktır. Termodinamik yasaları gereği biyolojik olaylar da karmaşık yapıları oluşturma eğilimi göstermektedir. Ancak, bu ileri ya da daha üstün bir aşamaya geçiş olarak tanımlanamaz. Darwinci evrim kuramına göre insanın, diğer canlılardan ya da insanın atası olan diğer primat türlerinden daha ileri bir aşamada olduğu iddiası yanlıştır.

Bilimsel hataları bir yana, Sosyal Darwinizm’in sloganı olan “uyumu en yüksek olanın hayatta kalması” (“survival of the fittest”) ifadesi de çelişkilidir. Uyumu en yüksek olan ile hayatta kalmak aslında eş değer ifadelerdir. Bir canlının hayatta kalması için uyum sağlaması ya da uyum sağlayabilmek için bir canlının hayatta kalması gerekir. Dolayısıyla, uyum sağlamak ve hayatta kalmak mantıksal olarak aynıdır.

[box_light]Biyolojik evrim, toplumsal evrimi açıklayabilir mi?[/box_light]

Sosyal Darwinizm, biyolojik evrimi, toplumsal değişimlerin işleyişine dair yasalar öngörebilecek derecede geniş bir kapsama sokmaya çalışan bir girişimdir. Aslında Sosyal Darwinizm, geliştirdiği toplumsal yasalarla birlikte doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki boşluğu ortadan kaldırmaya çalışmış olsa da, sosyal bilimlerin doğası gereği normatif çıkarımların kurbanı olmuştur. Biyolojik evrim, canlı türlerinin biyolojik değişimini açıklamakla yetinse de; Sosyal Darwinizm, toplumsal olayları evrimle ilişkilendirerek açıklamanın yanında ne olması gerektiğine dair de çıkarımlar yapmaktadır. Örneğin, Sosyal Darwinizm’e göre toplumun değişimine müdahale etmek yanlıştır. Çünkü, toplum kendi yasaları gereği ileriye doğru değişim geçirir ve her müdahale, bu değişimi yavaşlatacağından ötürü yanlıştır.

Felsefede “doğalcı safsata” (“naturalistic fallacy”) olarak ifade edilen mantık hatasına göre, doğal ya da olgusal önermelerden, normatif (olması gereken, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış) önermeler çıkarmak mantıksal olarak mümkün değildir. Dolayısıyla, biyolojik evrimden yola çıkarak toplumun nasıl işlemesi gerektiğine dair bir tez öne sürmek mantıksal olarak yanlıştır. Aynı zamanda, biyolojik evrimin de toplumsal bir perspektif sunmak gibi bir amacı söz konusu değildir. Biyolojik evrim kuramı, salt açıklayıcı bilimsel bir kuramdır.

Zamanında bir “moda” gibi parlamış ve bilimsel gelişmeler sayesinde geçerliliğini tamamen yitirmiş Sosyal Darwinizm, sadece ve sadece evrim kuramının yanlış yorumlanmasından ibarettir. İsminden ötürü Darwinizm’den köken almış olduğu düşünülse de, Darwinizm’den çok daha eski ve geçersiz varsayımlarla ortaya konmuş, toplumsal ve siyasal sonuçları insanlık tarihine kirli bir leke olarak geçmiştir. Günümüzde Sosyal Darwinizm geçerli bir kuram olarak görülmüyor olsa da, yeni sosyal bilim kuramları içerisinde daha zayıf bir şekilde var olmaya devam etmektedir. Bu yazı dizisinin devamında, Sosyal Darwinizm’in sosyobiyoloji ya da evrimsel psikoloji olarak adlandırılan disiplinlerle ilişkisi irdelenecektir.


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Elliott Sober, Biyoloji Felsefesi, İstanbul: İmge Yayınları, 2009.

Ergi Deniz Özsoy, Evrimsel Biyoloji Yazıları, Ankara: BilgeSu Yayınları, 2012.

William Sweet, “Herbert Spencer (1820-1903)”, Internet Encyclopedia of Philosophy.

Leave a Reply