28 Şubat tartışmaları soğumaya ve bireyler nezdinde heyecanını kaybetmeye başladığı şu günlerde, Sırrı Süreyya Önder’in yapmış olduğu tespit ışığında 28 Şubat döneminin günümüze yansıyan önemli sosyal etkilerine birey özgürlükleri ve liberal perspektif açısından bakmak zaruri hale geldi. Önder, 28 Şubat’ın amaç bağlamında başarıya ulaştığını, bu amacın dindar sosyal yaşamın etkisizleştirilmesi ve itibarsızlaştırılması olduğunu ve günümüzde kendini dindar zannedenlerin dinle bağdaşmayacak hareketlere giriştiğini vurgulayarak günümüz Türkiye’sinin din bağlamında sosyal bir fotoğrafını ortaya koydu. Bu fotoğraftan ve (yakın) tarihi gerçeklerden yola çıkarsak, bu topraklarda son asırda en çok cefa çekmişler listesinde ilk ikiye girebilecek bir güruh olan –ismi dindar, dini konulara hayatında öncelik veren ya da muhafazakâr olarak konulmuş kesim- dindarlar son ve en net darbeyi 28 Şubat’ta yediler. Bu darbe sadece fiziksel değil, daha çok zihinsel ve sosyal anlamda kendini gösterdi. Zira dindarlığın dincilik adı altında gruplanarak irticacılığa eş bir mertebeye indirilmesi ve irtica adını koydukları olgunun hangi paradigmaya göre geriye gidiş olduğunu veya hangi zamanlar arası bir gidiş olduğundan bahsedilmemesi ise siyasi manada bir tartışmanın, argüman savaşının göstereceği doğru ya da ahlaklı veya insancıl bilgiden korkulması anlamına gelebilir. Darbeciler veya diktatörlerin eleştiriye kapalı olmalarının ve halkı sadece güç ile yönetmeye çalışmalarının da ana sebebi budur. Eleştiriye açıldıklarında haksız olduklarını herkesin anlaması ve buna başkaldırmaları baskıcı, otoriter ya da totaliter rejimlerin istemeyecekleri türden durumlardır. Bunun örnekleri tarih kitaplarında (ilköğretim ve lise kitapları hariç) rahatlıkla bulunabilir. Velhasılıkelam, 28 Şubat dönemi amacı bakımından netleşmesinin ardından günümüz sosyal etkilerine bakacak olursak, günümüz gençleri tek tipleştirme politikaları paralelinde Kemalist ve ulusalcı bir bağlamda, tarihi ve siyasi birikimden uzak bir şekilde yetiştirildi ve yetiştiriliyor. Tabii burada gözden kaçmaması gereken bir nokta da ailelerin çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme özgürlükleridir, az önceki tespitten kasıt 28 Şubat döneminin ailelere uyguladığı sosyal baskıdır. Bu şekilde yetiştirilenlere ise bu baskının verdiği bir ödül olarak modern, Atatürkçü, laik, çağdaş gibi pozitif görünümlü sıfatlar ise baskının kolayca kabul edilebilmesine ön ayak olmuştur. Bu cephe muhafazakâr kesime ve siyasi temsilcisi durumundaki AKP’ye 28 Şubat ürünü derken, karşı cepheden de modern gençlere aynı yakıştırma yapılabiliyor. Bu iki argümanın da savunulacak yönleri olmasıyla beraber ikincisi sosyolojik açıdan daha ağır basıyor. Sonuç olarak ise kısaca varacağımız yer Sırrı Süreyya Önder’in de söylediği gibi 28 Şubat’ın başarıya ulaştığıdır.