Eğer Erasmus öğrenci değişim programına katılmak konusunda kararsızsan ya da gidince o dönemi en verimli şekilde nasıl geçiririm diye şimdiden düşünmeye başladıysan, sana yardımcı olabilmek adına geçen sene Eramus programıyla İsveç Uppsala’da bir dönem bulunan CS bölümünden arkadaşımız Uğur Kumru’dan Erasmus öncesi ve sonrası hakkındaki düşüncelerini aldık.

Cansu: Çoğu üniversite öğrencisi yurtdışında uzun bir dönem geçirmek için Erasmus programına başvurmayı düşünüyor fakat akıllarında her zaman bir soru işareti oluyor. Senin Eramus programıyla İsveç’e gitmende neler etkili oldu, neden Erasmus, neden İsveç?
Uğur:
Mezun olduktan sonra yüksek lisans ya da bir iş için yurt dışına gitme gibi planlarım vardı. Erasmus’un bana başka bir ülke ve kültürde yaşarken mutlu olup olamayacağıma dair fikir verebileceğini düşündüğüm için başvurdum ilk etapta. Tabii bunların yanında Bilkent’in yoğun ortamından uzaklaşmak ve benim için bir tutku olan yeni ülkeler gezip yeni şehirler görmek de önemli rol oynayan etmenlerdi başvurumda. Neden İsveç sorusuna gelince, CS bölümünün anlaşmalı olduğu, eğitimi en iyi olan üniversite sıralamalara baktığınızda Uppsala Üniversitesi’ydi. Önceki senelerde Uppsala da bulunan arkadaşlarımla da konuştuktan sonra oradaki kampüs hayatının Bilkent‘ten çok farklı olduğunu öğrenip, bir dönem de olsun hayatıma farklı bir ara koymak istedim İsveç’e giderek. Geri dönüp baktığımda bu amaçlarımın her birinin fazlasıyla gerçekleştiğini ve hayatımın en güzel ve unutulmaz dönemlerinden birini yaşadığımı fark ediyorum ve zaman zaman da olsa geri dönüp tekrar o heyecanı tatmak istiyorum. Rahatlıkla söyleyebilirim ki Erasmus’a gitmek eğitim hayatımda almış olduğum en iyi kararlardan biriydi ve öyle kalacak.

Cansu: Meraklandım şimdi. Uppsala’ya gitmende seni bu kadar etkileyen kampüs hayatı hakkında anlatılanlar gerçek oldu mu? Bize oradaki öğrencilik hayatından bahsedebilir misin?
Uğur:
Evet, çok eğlenceli, çok farklı deneyimler yaşadım, dedikleri kadar varmış. Anlatma sırası şimdi bende. Uppsala başlı başına öğrenci dominasyonunun olduğu bir şehir. Şehrin popülasyonunun %70 e yakın bir kısmının öğrencilerden oluşması oldukça sıcak ve eğlenceli bir ortamın oluşmasını sağlıyor şehirde. Bunlaradan ziyade bence Uppsala’da Erasmus olmanın en güzel yanı Nationlar. Bilmeyenler için Nationlar kısaca Harry Potter’daki evlere benziyor ( Gryffindor, Slytherin vs). Bunlardan toplam 13 tane var ve her birinin kendine ait şato benzeri büyük binaları var, 17, 18. yüzyıllardan kalma. Buralarda tamamen öğrenciler tarafından işletilen ve gönüllü ya da para karşılığı çalışabildiğiniz, restaurantlar, publar, clublar, kütüphaneler ortak alanlar bulunmakta. Her öğrenci bu nationlardan en az birine üye olmak zorunda. Bu üyelik o Nation için özel haklar getirse de ( orada çalışma, ücretsiz club, pub girişi vs.) sizi diğerlerine gitmekten de alıkoymuyor. Uppsala içinde de en ucuz yemek, içki ve eğlence mekânları buralar, çünkü devlet alkol, yiyecek gibi ihtiyaçları bu nationlardan vergi almadan sağlayabiliyor ve öğrecilerin gönüllü olarak çalışması fiyatları oldukça düşürüyor. Ayrıca buraların diğer bir avantajı ise buralarda çalışma sıralarına yazılarak hem inanılmaz eğlenceli zamanlar geçirip, hem bir miktar para kazanıp hem de birçok arkadaş edinme şansı bulmanız. Bu nationlarin haftanin hemen hemen her günü club ve pub imkânları sunması ise bu akşam ne yapayım kaygısını ortadan kaldırıyor çoğu zaman.

Cansu: Öğrenci kulüp sistemi tamamen değişmiş durumda. Kulüpler şehir içinde, gerçekten çok güzel. Peki, Erasmus hayatında hiç unutamayacağım diyebileceğin bir anını ya da ilginç bir anı sormadan edemeyeceğim.
Uğur:
Sanırım Erasmus’ta yaşadığım en ilginç şey daha Erasmus’un ilk saatlerinde başıma gelen garip olaylar zinciriydi. Uppsala’ya vardığım ilk saatler ilk bir kaç gün kalacağım Hostel’e gitmek için bir takside, taksici dayının Türk olduğumu öğrenmesinden sonra garip bir doğu şivesiyle “Merhaba Gardeşim” demesiyle başladı her şey. Daha sonra Hostel’in çok pahalı olmasını bahane edip bavullarımı indirmeyerek beni Uppsala’dan 40 km uzaktaki evine götürdü bu dayı. Adı Ali’ydi ve şimdiye kadar öğrendiğim tek şey İran’lı olduğu ve 25 sene önce Adıyaman’da İnşaat Mühendisliği okuduğuydu. Her ne kadar evin 3. katındaki 6 kişilik jakuzi’yi gördükten sonra böbrekleri bir organ mafyasına kaptırma korkum alevlense de karısının eve gelmesi ve sıcak bir akşam yemeğinden sonra yavaş yavaş yok olmaya başladı ve yolun yorgunluğuyla birlikte kendimi önceden Ali Dayı’nın ısıttığı bir odada uyurken buldum. Sabah kahvaltıyı “Türk balı, tereyağı ve sonraki 6 ay boyunca bulamayacağım bilimum Türk yiyeceği ile ettikten sonra kalacağım yere doğru dönerken daha önceden bildiğim güven konseptimin tamamen değiştiğini fark ettim.

Cansu: Daha sonra görüşme şansınız oldu mu? Ya da herhangi bir ihtiyacın olduğunda yardım meleği gibi yanında belirdi mi?
Uğur:
Erasmus boyunca görüşemedik ama 6 ay sonra veda etmek için aradığımda ise beni yine bir akşam yemeği için evine götürüp sonra da hava alanına kadar arabasıyla bırakması gözümde değerini kat kat arttırmıştır. Umarım bir gün onu Kuşadası’ndaki yazlığında ziyaret etme ve tekrar teşekkür etme şansı bulurum.

Cansu: Bu başlangıçtan sonra inşallah İsveçliler de Ali Bey gibi olur diye geçirmişsindir içinden.Biraz da oranın yerli halkından ve kültürlerinden bahsetmek gerekirse, neler söylemek istersin bize?
Uğur:
Her ne kadar ilk gün yaşadığım misafirperverliği tüm İsveçlilerde bulamasamda, genelde söylenen o soğukluğun Nationlar’da ve öğrenciler arasında olmadığını söyleyebilirim. Gerçi insanların samimi ya da soğuk olması havanın durumuna göre değişse de (Soğuk olunmayacak gibi bir kış da geçmiyor orada) genel olarak yaptıklarınıza oldukça saygılı ve onları etkilemedikçe size karışmayan insanlardan oluşuyor İsveç halkı. Zaten bu özgürlükçü tavırlarıyla oldukça meşhurlar ve bunu da korumaya çalışıyorlar. Dünyanın en kolay adapte olunabilecek yeri değil belki (gerek iklim gerek insan ilişkilerinden ötürü) fakat en rahat yaşanabilecek yerlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Cansu: Yapılması gerekenler listesine geldi sıra. İlk soru hakkımı İsveç’ten yana kullanmak istiyorum. İsveç’ten yapmadan ayrılmayın diyebileceğin 3 şey?
Uğur:

1.Uppsala’da tüm şehrin nisanın sonunda nihayet güneşin belirmesiyle, şenlik havasına büründüğü Valborg festivaline katılın.
2.Kuzey ışıklarını görmek ve köpekli kızakta kaymak için Kiruna’ya gidin.
3.Stockholm’ü yürüyerek gezin.

Cansu : Peki senden Erasmus dönemini en eğlenceli şekilde geçirebilmemiz için 5 ipucu istesek:
Uğur:

a. Gezin: Geziler planlayın, Erasmusta’ki diğer arkadaşlarınızı ziyaret edin, gidebildiğiniz kadar çok ülkeye çok şehire gitmeye çalışın.
b. Yemek yapmayı öğrenin: Almanya ya da Balkan ülkelerinden birine gitmiyorsanız dışarıda yemek bütçenizi oldukça etkileyecektir. Güzel yemek yapmak hem gezmeye daha çok para arttırmanızı sağlar, hem de her zaman sosyalleşmek için kullanabileceğiniz bir araçtır.
c. Oryantasyon haftasını iyi değerlendirin: Etkinlik kaçırmayın herkesle tanışın, çünkü ilk iki hafta takıldığınız insanlar genellikle Erasmus’un sonuna kadar takılacağınız insanlar oluyor.
d. Eğlenin: Bilkent gibi bir okuldan gidiyorsanız büyük ihtimalle dersler sizi çok zorlamayacak ve vaktinizi almayacaktır. O yüzden tüm partilere gidin, ister sarhoş olun ister dans edin, öğrenci kulüplerinde aktif rol alın Türkiye’ye döndüğünüzde yapma fırsatı bulamayacağınız şeyleri araştırın ve yapmadan dönmeyin.
e. Veda partisi verin: Oradaki insanlar bir süre boyunca hayatınızın çok önemli bir bölümünü oluşturacak, her ne kadar hüzünlü bir parti olsa da orada yaşadığınız son zamanların bir getirisi olarak büyük ihtimalle gördüğünüz en eğlenceli parti ve arkadaşlarınızla ilişkilerinizin Erasmus’tan sonra da devamı açısından da en önemli parti olacaktır veda partisi.
f. Yakın arkadaşlarınızın içinde bir Türk bulundurun: Her ne kadar Erasmus çoğunlukla eğlence içerse de bazı zamanlar İngilizce’nin yükünden kurtulup kendi dilinizde sizinle aynı dertleri taşıyan biriyle konuşmak dertleşmek (belki rakı balık yapmak) isteyebilirsiniz. Bu ihtiyacı asla göz ardı etmeyin.

Cansu: Az daha unutuyordum. Tabiki de Eramusun en yapılmazsa yapılmazı: Avrupa Seyahati. Gerek Erasmusa katılacaklara gerek Avrupa’ya çıkarma yapacak arkadaşlara ulaşım ve kalacak yer hakkında tavsiyeler de bulunur musun?
Uğur:
Bu havayolu şirketinin adını kesinlikle unutmayın: RYAN AIR. Erasmus boyunca belki de her sabah maillerinize bakmadan önce girebileceğiniz tek site. Avrupa’nın dört bir yanına çok ucuz uçuşlar bulabiliyorsunuz. Bunun yanında, İskandinavya taraflarında ise gemiyle ulaşım mümkün. Gemi pahalı olur diye düşünmeyin, sista minuten (son dakika) biletleriyle kendinize bir akşam yemeğinizden bile daha ucuza gelebilecek kamaralar alabiliyorsunuz bir gece için ve o gecenin sabahında gözlerinizi bambaşka bir ülkede açıyorsunuz. Kalacak yerlere gelince, Avrupa da ülke ülke ucuz hostel mantığı değişiyor. Bir ülkede böyle hostel mi olur bu resmen otel diyebiliyorken kimisinde gece sadece gözleriniz yumup sabah olsun da gezeyim diye bekliyorsunuz. Kalacak yer seçiminde dikkatli olun: çok ucuza, gezilecek yerlere yakın hosteller ya da oteller bulmak mümkün. Eğer ben kalacak yere bir kuruş para vermem, hiç bilmediğim bir yerde, tanımadığım insanlarla birlikte farklı bir deneyim yaşayayım diyorsanız tek adres: couchsurfing.com. Kendinize bir hesap açın, dünyanın dört bir yanından insanlara ulaşın ve onlardan kalma izni alabiliyorsanız gittiğiniz her yerde bir eviniz var demektir.

Cansu: Gerçekten çok teşekkür ederiz Uğur verdiğin bilgiler için. Son olarak ne demek istersin Erasmus’a gitmek isteyen arkadaşlarımıza?
Uğur:
Bir an bile düşünmeden gidin, iyi eğlenceler. Şimdiden çok kıskandım sizi.

Leave a Reply