İsmail Noyan: Öncelikle, bu projemde destek verdiğiniz ve görüşme talebimi kabul ettiğiniz için İsmail Noyan olarak teşekkürlerimi sunarım. Kısaca projemden bahsedecek olursak siyasi partilerimizin gençlik kolları başkanlarıyla ya da gençlik kolları gibi faaliyet gösteren diğer organizasyonlarıyla, vakıflarıyla röportaj yapmaktır. Projemize destek veren tüm katılımcılara aynı soruları sorup; onların görüşleri çerçevesinde farklı yorumlar almayı ümit ediyoruz. Bu röportajlar sayesinde hem gençlerin partileri ve partilerin düşüncelerini daha yakından tanıma fırsatı bulmalarını sağlamayı hem de aynı olaylara nasıl farklı pencerelerden bakılabileceğini göstermeyi amaç ediniyorum.

İlk olarak kendi ağzınızdan özgeçmişinizi anlatır mısınız?

Tercioğlu: 24 yaşındayım. Aslen İzmirliyim Bornova Anadolu Lisesi’nde okudum ve o dönemlerle tanıştım TKP’yle. Sonrasında  okumak için Ankara’ya ODTÜ’ye geldim. Bu üniversitede matematik bölümünü geçen yıl bitirdim ve şu an da doktora yapıyorum matematik bölümünde. 

Siyasetle ilk tanışmanız nasıl oldu ve niçin aktif siyasette bulunmayı tercih ettiniz?

Tercioğlu: Lise yıllarında tanıştım TKP’yle, büyük oranda temelini alan şey şuydu: kapitalizme karşı sosyalizm alternatifinin taşıyıcısı olduğu için, insanların daha iyi, daha umut dolu bir dünyada yaşayabileceğine inandığım için TKP’ye katılmaya karar verdim. Aktif siyaset diye bir olgu var Türkiye’de ama biz siyasetin insanların hayatının bir parçası olduğunu düşünüyoruz.  Yaşadığımız en küçük sorunlardan ülke politikasına kadar siyaset aslında hayatımızdan uzak bir şey değil. Genç yaşta tanışmış olmak büyük şanstır bizim açımızdan. O dönem 2005-2006 yılları büyük oranda Irak işgali ve sonrasında Ortadoğu’nun kan gölüne döndüğü bir dönemdi. Emperyalizme ve Amerika’ya karşı duruşun anlamlı bir bağlanma noktası olduğu, önem kazandığı dönemlerdir. İlk defa Yurtsever Cephe ile tanışmıştım o dönemde. Antiemperyalist duruşun beni etkilemesiydi aslında beni TKP’ye yakınlaştıran. Ayrıca sosyalist bir ülkenin mümkün olduğu, olabileceği inancıydı siyasete girmemin sebebi.

Aile üyelerinizden herhangi birinin siyasetle ve siyasi partilerle organik bir bağı var mı eğer ve bu durum sizin siyasete atılmanızda ne derece rol oynadı?

Tercioğlu: Yok, genel olarak sosyal demokratlar ama siyasi partiye üyelik ya da aidiyetleri yok. Onların düşünceleri pek etkilemedi. Ciddi bir baskı da görmedim. Çok genel anlamda solcu diyebiliriz aile üyelerime ama sosyal demokrat tabiri daha uygun ailem için. Ama benden sonra halam da TKP’li oldu.

Siyasetin yerelden başladığına inananlardan mısınız? İyi bir siyasetçi olmayı hedeflemiş bir genç, siyaset bilimi okumak zorunda mıdır yoksa kendini yerel  yönetimlerde geliştirmesi daha mı uygundur. Hemen hemen her meslek dalı için yapılan alaylı mektepli ayrımında hangi tarafın savunucususunuz?

Tercioğlu: Biraz öncede söylediğim gibi, siyaset bir meslek değil. Türkiye’de, günümüzde partilerden alışageldiğimiz şekilde para kazanılacak, bir iş meslek grubu olarak görülüyor ama biz siyaseti, kendi hayatının merkezine koyulup başka işlerle birlikte yapılabilecek bir iş olarak görülüyoruz. Mesela Türkiye’de milletvekilliği bir meslek, bir kazanç kapısıdır. Herkes belli yatırımlar yapıyor ve cebini doldurmak için milletvekilliğini bir yol olarak seçiyor. Sosyalist ülkelerde milletvekilliği diye bir meslek yok. Bir işçi milletvekilliyse işçi olarak devam ederken işçi olarak meclise katılıyor. Bir öğrenci hem öğrenciliğine devam ederken hem de yasama faaliyetlerine katılabiliyor. O yüzden bizim siyaset pratiğimiz, öğrenciyi, işçi komünistleri temel alır bundan dolayı sorunun cevabı şudur ki siyaset sokakta yapılır. İşin kuramsal ve teorik arka planı, belli bir disiplini muhakkak ki vardır. Hele hele sol sosyalist siyasetle uğraşan kişilerin daha vâkıf olması gerekir. Marksizm olsun diye siyasi akımlar olsun. Ama  siyaset bunları çok aşan gündelik basit bir olgudur.

Gelecekte de aktif siyasetin içinde bulunmak istiyor musunuz?

Tercioğlu: Bulunacağız, bulunmak zorundayım çünkü beni bunun içerisine çeken koşullar ortadan kalkmadı en temel sebebi bu. Herhangi bir maddi çıkar beklentisiyle yürütmüyoruz biz, büyük oranda hem kendi geleceğimiz hem de bütün Türkiye’nin hatta insanlığın geleceği açısından anlamlı olduğunu düşünüyoruz mücadelemizin. Siyaset de bir yerde dünyadaki değişimlerin bir aracıdır. Bu anlamıyla siyasetin dışında kalmak gibi bir olgu herhalde belli noktalarda yaşamamakla eşdeğer bizim için. Ama haklısın bu konuda, yani Türkiye’de siyaset çok fazla profesyonelleşmiş ve meslek olarak değerlendiriliyor. Mesela bu fark şuradan da anlaşılabilir, diğer partilerde gençlik kolu örgütlenmesi varken; bizde mesela kolektif yürütülen bir çalışma olarak devam eder gençlik faaliyetleri. Üniversitelerde daha önde duran, inisiyatif alan yoldaşlarımız var bunlar TKP’ nin üniversite çalışmalarını kolektif bir sorumlulukla yürütürler ve bu anlamda ben de gençlik sorumlusu; değil mücadele eden bir üniversiteliyim bu şekilde tarif ederim kendimi.

Sosyal ağların siyasetle olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz sözgelimi Twitter, Facebook ya da diğer sosyal paylaşım siteleri ve bloglar siyasette ne derece etkilidir ve parti olarak bu noktada bir çalışmanız, internetle ilgili işleri yürüten bir kadronuz var mı?

Tercioğlu: Var. Yani sosyal ağları bir noktasıyla fazlasıyla önemsiyoruz. İnsanların birbiriyle iletişim kurdukları, fikir, görüş veya duygularını paylaştıkları her araç komünistler için bir değer taşıyor. Bu anlamıyla TKP’nin Facebook hesapları merkezi olarak takip ediliyor. Özellikle gençlerin kullandığı bir araç olarak Facebook ya da diğer sosyal medya araçlarını destekliyor ve kullanıyoruz. Ama bir noktanın altını çizmek gerekiyor, ne kadar da farklı ve birbirinden uzak insanları birbirine yakınlaştırsa da bire bir görüşmek, karşılıklı oturmak kadar önemli ve değerli olacağını düşünmüyoruz. Zaman zaman belki iki kelimeyi bir araya getiremeyen, sosyal bir ilişki geliştiremeyen kimi insanlar sosyal medyada veya o klavyenin başına geçtiği zaman bambaşka bir kişiliğe bürünüyor. Biraz da gerçek hayata yansıtabilmek gerekiyor. Örneğin gelişmelere verilen tepkileri buralardan dolayı görüyoruz. Bir de Türkiye’de yandaş medya diye bir olgu var mesela çoğu konular haber bile yapılamıyor. Mesela Uludere katliamının haberi yapılmadı bir gün boyunca. Sosyal medya bir yerde haberciliğin devam ettiğinin de göstergesi. Ama insanların karşılıklı oturarak fikirlerini birbiriyle doğrudan paylaşarak bir şekilde bir ilişki geliştirmesi en idealidir. Bazen bir gösteri için yüzbinlerce kişi “katılacağım, ben kesin ordayım” diyor ama 20 kişi geliyor. Oturduğumuz yerden bir şeyler söylemek kolay oluyor kısmen. Sorumluluk almak, elini taşın altına sokmak değerli bundan dolayı birebir yüz yüze ilişkinin yerini tutmuyor bu tür ilişki. Ülkenin nabzını tutmak diye bir olgu varsa, burada ciddi bir gösterge bence sosyal medya. Farklı ülkelerde, bölgelerde yaşayan insanların temel sorunlara karşı ortak refleks gösterilebilmesini sağlaması açısından sosyal medya önemlidir. Türkiye’de Facebook üzerinden 30-40 ilde birden örgütleniliyor bu noktalarda önemli Facebook ve internet. Ama sosyal medyadan ülke değişmez. Facebook’da devrim olmaz yani.

Yapılması amaçlanan yeni anayasa hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?  Böylesine önemli bir adım atılırken sizce gençlere düşen görevler nelerdir? Tam bu noktada hükümet kanadından gençlere ve gençlerin fikirlerine verilen desteği hangi noktada görüyorsunuz?

Tercioğlu: Sonuncudan başlayayım düşünmüyorum. Anayasanın sadece ismi yeni olacak. Elbette değişecek maddeler var ama bize göre yeni anayasayla Türkiye daha da geriye gidecek. Anayasa tartışmaları 12 Eylül ile hesaplaşma üzerinden yürütüldü ama biz AKP’nin 12 Eylül ile hesaplaşabileceğini inanmıyoruz. “Kenan Evren yargılanıyor bunu yapan AKP’dir referandumla evet çıkması sayesiyle böyle oldu.” biz bunun bir tiyatro olduğunu düşünüyoruz. Anayasaya gelecek olursak AKP belki de 10 yıldır birçok hükümetin yapamadığı bir dönüşüm uyguluyor ülkede. Ülkeyi daha dinci, gerici ve paranın, kârın insan ilişkilerinin merkezine oturduğu piyasacı, kamu değerlerinin satıldığı ve emperyalizmle bağların daha fazla arttığı ve Türkiye’nin Suriye ve İran’a karşı tetikçilik yaptığı bir hale getirdi. Yeni anayasa bunların ve biraz da yeni rejimin resmi bir ilanı olacak bu anlamıyla biz anayasaya bakarken bu tartışmaya bir yerinden dahil olmuyoruz biz AKP’nin yeni anayasasını tanımıyoruz. Bu şu demek değil bizim ülke olarak yeni bir anayasaya ihtiyacımız yok demiyoruz ama bunu yapacak parti Adalet ve Kalkınma Partisi değildir. Biz yeni anayasanın ülkeyi çok daha geriye götürecek bir yasal düzenleme olacağına inanıyoruz. Mesela yargıda, Oda TV Davası, Ergenekon Davası, KCK Davası birer hukuksuzluk abidesi ve bunlar kaynağını AKP’nin yargıya yönelik müdahalelerinden alıyor. Bütün ülkenin hapishaneye dönüşmesi herhalde AKP’nin istediği Türkiye. Kürtler bir tartışma yürütüyor anayasa üzerinden o da kürtlüğün bir anayasal statü olarak kabul edilmesidir ki biz bunu destekleriz meşru bir haktır. Ancak yeni bir anayasanın umut ve bambaşka bir ülkenin habercisi olduğu koskoca bir yalan. Gençlik açısından, nasıl bir ülkede yaşanmak istediği tartışılmalı nasıl bir anayasa olması gerektiği tartışılmalı ama bu tartışmanın sınırları AKP tarafından çizilmemeli. Ben şunu hissediyorum kimi sınırlar çiziyor Adalet ve Kalkınma Partisi ve gençlere diyor ki burada oynayın. Tıpkı çocuklara bir oyun bahçesinin verilmesi gibi. Gençlik daha geniş çaplı tartışmalar yürütülebilmelidir. Bu sayede Türkiye’ye layık bir anayasa yapılabilir.

Leave a Reply