Okurumuz Yusuf GÖK’e yazısı için teşekkür ederiz.
Dünya’nın karşısında bir önemli tartışma var: eşcinsel evlilik, aile içi yeniden evlenme. Türkiye’de yok diyebilirsiniz; ben Türkiye ve doğu ülkelerini henüz yaşanan dünyayı yakalamaya çalışan bir küçük dünyacık olarak değerlendiriyorum.
Eşcinsel Evlilik
Eşcinsel birliktelik kavramı, dünya literatürüne 1989 yılında girdi. Medeni birliktelik adıyla, Danimarka’da, eşcinsel çiftlere yasal birliktelik yolu açıldı. 2001’de ise Hollanda’da “evlilik” adıyla resmen birlikte olmalarına izin verildi. Bugünkü dünyada 12 ülkede, Amerika ve Meksika’nın toplam 9 eyaletinde eşcinsel evlilik serbestken; 20 ülkede ve Avustralya, Meksika, Amerika ve Venezuela’nın toplam 17 eyaletinde medeni birliktelik adıyla yasallaştırılabiliyor. Bunların yanında, 50’ye yakın ülke ve 20 kadar eyalette halen eşcinsel evlilik tartışmaları sürüyor. Diğer taraftan ise Türkiye gibi ‘geri kalmış’ ülkelerde de, bir bakan çıkıp “Bu hastalıktır, tedavi edilmelidir.” diyebiliyor. Neyse ki Arap yarımadasında ya da Afrika’da değiliz. Zira orda birçok ülkede ölüm cezasından para cezasına uzanan bir yelpazede eşcinsellik cezalandırılabiliyor.
Peki, eşcinsel evliliğe ‘izin verilmeli midir, verilmemeli midir’? Bu soruyu yanıtlamak için öncelikle devletin ne olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Devlet, bireylerin tek tek yapamayacağı şeyleri yapmak için para toplayıp bunları bir kuruma yaptırması, kendine bir ‘hizmetkâr’ yaratmasıyla ortaya çıkmıştır. Devlet, benim hizmetkârımdır. Devletin başkalarının hakkını korumayı amaçlayan kısıtlamalardan fazlasını yapması meşru değildir. Kim, nasıl, hangi hakla “Hayır, siz ikiniz de erkeksiniz. Siz evlenemezsiniz!” diyebilir?
Devlet kısıtlayamaz, ya bireyler? Bu yaz Amerika’daydım ve televizyonda her gün eşcinsel evlilik ve eşcinsellerin askerlik durumları tartışılıyordu. Hatrımda kalan en mantıklı konuşma şuydu: Eşcinsel evlilik karşıtı bir papaz, “Ben eşcinsel evliliğe karşıyım.” dedi. Karşısında bulunan insan hakları savunucusuysa cevaben, “Eşcinsel evliliğe karşıysan, bir erkekle evlenmezsin, olur biter.” dedi. Evet, çok doğru. Eğer eşcinsel evliliğe karşıysanız, hemcinsinizle evlenmeyin, ama hepsi bu kadar. Beni kısıtlamaya kimsenin hakkı yok.
Buna cevaben çocukların eşcinsel çiftleri görmesinin olumsuz olacağını ve devletin ve toplumun bu çocukları korumak için eşcinsel evliliği sınırlandırabileceğini söyleyenler oluyor. Burda, eşcinselliğin ‘özentiyle’ ortaya çıkmayacağını, genetik faktörlerin etkisini açıklamayacağım. Hamaset nutukları atmayı bilenler, birkaç sözcüğü Google’layarak bunların tamamına erişebilir. Ben diğer taraftan bakarak, tartışma boyutunda birkaç şey söylemek istiyorum. Eşcinsellik artık bilinmez bir şey zaten değildir. Çocuklarının ‘etkilenmesini’ istemeyen aileler başta interneti, ardından televizyonu, ve gazeteleri çocuklarına yasaklamalıdırlar. Ayrıca eşcinsellik de yasal suç değil Türkiye’de, bunun suça dönüşmesi ve cezalandırılması için çalışmalıdırlar; zira birçok yerde iki erkek/iki kadın el ele gezebiliyor. Yahut tüm bunları yapmaktansa, çocuğuna cinsel yönelimlerden bahsedebilir, çocuğun ‘empoze edilen toplumsal olgulara zıt’ bir manzarayla karşılaşmasını engelleyebilirler. Eşcinselliği, çocuğun gözünde normalleştirirlerse, çocuk da psikolojik bunalım yaşamayacak, bocalamayacak, ‘özenmeyecek’tir. Eğer gerçekten eşcinselse bunu kendinden utanmadan söyleyebilecek; heteroseksüelse, eşcinsel dostları olabilecektir.
Ensest Evlilik
Öncelikle ensest ilişki ve ensest evlilikten bahsedelim. Ensest ilişki, aile içi kurulan ilişkidir. Çoğunlukla çocuk küçük yaştayken; anne, baba, abi, abla gibi bireylerin tacizine veya tecavüzüne uğrar. Ve bu zaten yasal olarak suçtur. Ancak burda savunacağım, ensest evlilik. Yani iki olgun birey eğer isterse evlenebilmelidir. Bir babayla oğlu, yahut anneyle oğlu, yahut babayla kızı, yahut anneyle kızı, çocuk olgun olduktan, 18 yaşını doldurduktan, sonra evlenebilmelidir. “Neden?” derseniz, bir yanıtı yok. Çünkü yasağın nedeni olmalıdır, özgürlüğün değil. “Neden evlenemesin?” derim ben de size. “Ama o onun oğlu!” demeyin sakın. Rasyonel sebepleriniz yoksa, sadece duygusal savunmalar geçerli değil Rasyonel Perspektifte. Eğer ensest evlilik hoşunuza gitmeyen bir durumsa, yapmazsınız, olur biter; tıpkı eşcinsel evlilik örneğinde olduğu gibi. Eşcinsel evliliğe yasak getirilememesi dayanaklarının tamamı ensest evlilik için de geçerli. İnsanlar kimle hayatını sürdürebileceğine karar verebilmelidir ve bunun karşısında ne devlet, ne insanlar durabilir.
Klasik Aile Yapısı
Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde yahut liberalizmi ve kişi haklarını henüz içselleştirememiş Avrupa ülkelerinde insanların eşcinsel evlilik ve/veya ensest evlilik ile ilgili sıklıkla öne sürdüğü argüman şu oluyor: “Geleneksel aile yapısına zarar verir.” Öyle ki, Türkiye Devleti anayasası da buna benzer bir hüküm içerir. “Devlet aile yapısını korumakla yükümlüdür.” Geleneksel aile yapısını korumamızın gerektiği iddiası rasyonel temellerden tamamen uzak, yalnızca ‘tutucu’ bir kuru sözden ibarettir. Değişime bu kadar kapalı ve korkak bir toplumla, ancak ‘muasır medeniyet seviyesi yakalanmaya çalışılır’ en fazla yakalanır; muasır medeniyet seviyesi belirlenemez. Bunu, gerçekten devrimci ve korkulardan uzak, rasyonel Avrupa yapar, sen de arkadan, 100 yıl arkadan onları takip eder, iki reform yapılınca sevinirsin. Avrupalı ben doğmadan iki sene önce eşcinsellere medeni birliktelik hakkı vermiş; ben bugün, burada, 19 yaşımda, bir gazetede “eşcinsel” kelimesi geçtiğini görünce mutlu oluyorum.
Sonsöz
Eşcinsel/ensest evliliklere karşı çıkmanın, bunları yasaklamanın, Kemalist zihniyetin türbana karşı durmasından bir farkı yoktur. Rasyonel olmayan korkular, duygusal tepkiler mantıklı olmayan yasakları doğurur ve insanların yaşamını azaba dönüştürür. Tamamının çözümü, liberal demokrasi ve hoşgörünün içselleştirilmesidir.