İsmail Noyan: Sosyal ağların siyasetle olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz sözgelimi Twitter, Facebook ya da diğer sosyal paylaşım siteleri ve bloglar siyasette ne derece etkilidir ve parti olarak bu noktada bir çalışmanız, internetle ilgili işleri yürüten bir kadronuz var mı?
Utku Reyhan: Şüphesiz özellikle Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleriyle ilgili çeşitli iddialar var bir takım verilerin toplandığı insanların bütün hareketlerinin tavırlarnın ilişki ağlarının beğenilerinin isteklerinin heveslerin vs takip edildiği yönünde. Bunların şüphesiz doğruluk payı var aynı zamanda sistemin insanları asosyalleştirmek için temas kurmadan, karşı karşıya gelmeden arkadaşlık kurmak gibi olumzuslukları olmasına karşın dünyadaki çeşitli halk hareketlerinde gördüğümüz üzere engellenemeyen bir kamuoyu yaratma gücü ve örgütlenmenin bir aracı haline gelmek gibi fonksiyonları da var ve biz de bunu iyi bir şekilde kullanıyoruz. Saydığım bütün sosyal paylaşım sitelerinde kişisel bloglarda kendi internet sitemiz vasıtasıyla sanal dünyayı kullanıyoruz bununla ilgilenen kadrolarımız da var hem basın ve propaganda bürosu var özellikle propaganda bürosu bunula ilgileniyor. Öncü Gençlik’te de bununla özel olarak sorumlu arkadaşlar var.
Noyan: Yapılması amaçlanan yeni anayasa hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Böylesine önemli bir adım atılırken sizce gençlere düşen görevler nelerdir? Tam bu noktada hükümet kanadından gençlere ve gençlerin fikirlerine verilen desteği hangi noktada görüyorsunuz?
Reyhan: Sondan başlayayım isterseniz, örneğin geçtiğimiz yıl bir dizi işte gençlik temsilcisi öğrenci konseyi temsilcileriyle bir araya falan gelindi fakat yani bunlar esas olarak rektörlüklerin seçtiği öğrencilerin çok da dahil olmadığı süreçlerle bir biçimde seçilen insanlar… Biz gençlere bakışlarını şöyle görüyoruz; üniversite açılışlarında ya da üniversiteye bir şekilde geldiklerinde ziyaret ettiklerinde kesinlikle öğrenciyle bir araya gelmiyorlar. Halbuki gençlerin bir arada bulundukları ve onlardan fikir alabilecekleri mekanlar ama onlar okulun memurlarıyla özel güvenlikleriyle zaten kendilerinin atadıkları rektörlerle toplantılar yapıyorlar ve öğrencileri o toplantılara almıyorlar. Öğrenciler birşey sormak istediklerinde susturuluyorlar dolayısıyla mevcut AKP iktidarıyla gençlik arasında makul bir ilişki yok hatta tersine olumsuz bir ilişki var kesinlikle dinlemiyorlar. Anayasa konusunda da farklı olmayacaktır. Cemil Çiçek başkanlığında yürütülen ve halkı da sözde dinledikleri bu anayasa grubunun çalışmalarında hep yandaş isimler gençlik kuruluşları çağırılıyor. İmam hatip mezunları, mazlumder gibi daha çok kendi çevrelerine yakın İslamcı hassasiyetleri, liberal hassasiyetleri olan gençlik yapılanmalar çağrılıyor. Atatütkçü sol sosyalist gençlik örgütleri dinlenmiyor ve bunu da beklemiyoruz zaten. Biz biraz daha farklı değerlendiriyoruz meseleyi, Türkiyenin bir anayasaya ihtiyacı var mı yok munun ötesinde biz anayasa yapım sürecinin meşru olmadığı kanaatindeyiz çünkü bütün anayasa profesörlerinin uzmanlarının da söylediği gibi yeni anayasalar ancak bir devrimin, savaşın ürünü ya da bir darbenin ürünü olabilir. Türkiye’nin anayasa geçmişine baktığımız zaman da bunu görüyoruz. 1. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi Mithat Paşa devriminin ürünüdür yada 2. Meşrutiyet Abdulhamid devrilerek uygulanabilmiştir. Zaten cumhuriyet anayasası, 1921 anayasası bir devrimin ürünüdür. 1960 da bir devrimin ürünüdür Adnan Menderes diktatörlüğüne karşı. 1980 darbeside Amerikancı bir karşı devrimin ürünüdür. Yani olağanüstü durumların sorunudur anayasa. Eğer sıfırdan yazılacak bir anayasa öngörülüyorsa bugün de olağaüstü bir durum var. O durum da şudur ki cumhuriyetin ruhuna fatiha okunacaktır, sıradan bir anayasa olmayacaktır bu zaten AKP kurmaylarının ya da onların beyin takımının, köşe yazarlarının yazıları dikkatli bir biçimde hatta dikkatli bakmaya gerek yok açıkça söylüyorlar birinci cumhuriyetle hesaplaşılacak ondan kalan son kurumların, mantığın da ortadan kaldırılacağı bir anayasa öngörülüyot. Bundan dolayı anayasa sürecini meşru görmüyoruz. İhtiyaç mı değil minin ötesinde, sürecin kendisini tanımıyoruz. Bütün gücümüzle her yerde köylerde, fabrikalarda, üniversitelerde, liselerde bu sürecin meşru olmadığını insanlara anlatmaya çalışıyoruz ve çeşitli örgütlemelere gitmeye çalışıyoruz ve yapıyoruz da. Biz bu anayasayı tanımıyoruz; tanımıyoruz çünkü o bu cumhuriyetin anayasası olamayacaktır; BDP’nin de istediği federasyonun ve gerici fikirlerin irticanın anayasası olacakır diye düşünüyoruz.
Noyan: 80 darbesinin gençleri politikadan, siyasetten korkuttuğunu ve onları politikadan uzak yaşamaya ittiğine inanıyor musunuz?
Reyhan: Şüphesiz bu bir doğru fakat bu o kadar çok kullanıldı ki “80 sonrası kuşaklar apolitiktir.” şeklinde. Bir yanılsamaya da yol açtı. 80’den sonra da çok ciddi öğrenci direnişleri, gençlik direnişleri olmuştur. Mesela 89’da 91’de İstanbul tersanelerinde ya da 91’de Zonguldak’ta çok sayıda genç işçi ayağa kalkmıştır ve Turgut Özal’ı siyaset sahnesinden silen ya da ANAP’ı silen en büyük etkenlerden biri odur. 90’ların ortalarında harç ücretlerine yüzde 400 zam yapıldığında üniversite öğrencilerin tamamı sağ sol demeden bu ilginç zammı protesto etmişlerdir. Her tarafta bu zamlara karşı insiyatifler kendinden oluşmuştur. Çiller iktidarını ya da Çiller’i gözden düşüren tek başına 28 Şubat süreci falan değildir; gençlik hareketlerinin de rolü vardır. Yine 2000’lerle birlikte özellkle Atatürkçü, devrimci gençlik örgütlenmeleri güç kazanmıştır. Bugün de Türkiye’de gençlik hareketleri sağlıklı, geçmişin hatalarından ders çıkartan, geçmişteki hatalara düşmeyen bir hal olgunluktadır ve üniversitelerde de bu yaygın açıkçası. Zaten yüzlerce gencin hapiste olması da bunun göstergesidir. Benim gözlemim giderek artan bir biçimde gençlik hızla politikleşiyor yani ya düzenden yana yani AKP’den yana ya da karşısında olarak hızla politikleştiği kanaatindeyim. Türkiye’de büyük bir hesaplaşmaya gidilirken gençlerde o hesaplaşmanın bi tarafında yer alıyor. Bazen internette, bazen lise kantininde, bazen üniversite amfilerinde eskisinden çok daha fazla bir biçimde tartışıyorlar yani 80 darbesinin etkileri artık siliniyor diyebiliriz.
Noyan: Ailelerin de çocuklarına “Aman evladım sen bu işlere bulaşma.” Şeklindeki yaklaşımını ve siyasetin kirli, kötü bir kelime olarak anılması hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Reyhan: Buna katılmıyoruz tabi. Çünkü bu esas olarak emekçi ailelerin söylediği bir söylemdir. Bu şunun için söylenmektedir siyaseti tuzu kuru ailelerin çocukları yapsın diye. Benim ailemde bana olaylara karışma der fakat ben onlara şunu söylüyorum ben sizlerin iktidarı için mücadele ediyorum yani işçi sınıfının, emeğiyle geçinen alınteriyle geçinen kendi emeğini satarak kazanan insanların. Dolayısıyla, en çok da onların siyasetle ilgilnmesi hatta çocuklarını teşvik etmesi gerekiyor. Tabi bir korku ortamı yaratılıyor mesela ben yakın bir zamanda Bodrum’da Muğla’nın ilçesinde bir Amerikan askerinin başına çuval geçirdim ve şu an 16 yıl hapsim isteniyor. Bu bir gözdağı yani gazeteler şöyle manşetler atıyorlar “ şimdi yandılar” sistem bir biçimde kitle iletişim araçlarıyla, kültürel aygıtlaryla gazeteleri televizyonu internet siteleri bazen sinema tiyatro ve kitaplarıyla böyle bir ortam yaratıyorlar ve aileler de bu ideolojik aygıtlardan etkilenip korkuyorlar. Ezilen sömürülen sınıfların yok olma tehdidi altında olan sınıfların çocuklarını siyasete yönlendirmeleri gerekiyor. Bu onların çıkarı için zaruri birşey hatta kendilerini de bizatihi örgütlernmelerinin onların açısından hayati olduğunu düşünüyorum ben de kendi ailemi örgütlemeye çalışıyorum açıkçası.