Havsalam almıyordu bu hazin hali önce,

Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce.

Ağa Camii, Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinde; Taksim’den Tünel’e doğru yol alırken sağ tarafta kalan, 1594’te Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış, avlusunu ise Mimar Sinan’ın yaptığı, Nazım Hikmet’e yukarıdaki dizeleri yazdırtmış, şimdilerde ise yenileme çalışmaları nedeniyle kapalı olan şirin küçük bir camii.

Ben hep farklı bir sevgiyle bağlıydım bu mimari yapıya; ne zaman İstiklal’in insan selinde kendimi kalabalığın atmosferine bıraksam, bu ufacık yapı beni benden alır,  güzel mimarisi ile beni kuşatırdı. 400 seneden fazla bir süredir İstiklal Caddesi’nin bütün o keşmekeşine şahit olmanın verdiği olgunlukla beni selamlardı. Maalesef bütün bunların yanında cami gözüme çok mazlum görünürdü bana. Çünkü o yalnızdı; Beyoğlu’nda bir başınaydı. Birçok kilise, tarihi bina ve pasajlar vardı her şeyden önce etrafında, insanlar oraları ziyaret ederlerdi merakla ama kimse dönüp bakmazdı Ağa Camii’ne şöyle içten, kimse ezmek istemezdi avlusundaki mermer taşları. Günde ortalama üç milyon insanın yürüdüğü İstiklal Caddesi’nde bir başınaydı o, bitkindi ve maalesef mazlumdu.

Sonra barlar, gece kulüpleri, pavyonlar sarmıştı etrafını Ağa Cami’nin; ilginçti, başka cami yoktu zannımca kendisine böylesi zıt bir mekânda, yalnız var olmaya çalışan. Hâlbuki o hak etmemişti bu hazin yalnızlığı, bu kara bahtı. Nazım Hikmet de aynı benim gibi düşünmüş olsa ki Ağa Camii şiirine yukarıdaki dizelerle başlamıştı. Ve şöyle dile getirmişti duygularını Nazım şiirin devamında;

Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!

Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu

Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu.

90 sene önce Nazım Hikmet, Ağa Camii’sini bu şekilde bitkin değerlendirmişse, kim bilir şimdilerde görseydi neler söylerdi, nasıl hiddetlenirdi büyük şair? Neden mi böyle diyorum; çünkü geçenlerde Beyoğlu’nda karşılaştığım manzara beni böyle düşündürdü kara kara.

Üç hafta kadar önce, yine İstiklal’deydim, içimde belki de yine Ağa Cami’yi görmenin heyecanı vardı, o eski yapıyla hasret gidermek istedim, fakat önceden de belirttiğim gibi yenileme çalışmaları nedeniyle kapatılmıştı. Çok zarar görmüştü bu yaşlı yapı, artık dayanamıyordu yalnızlığa, bu keşmekeşin yıpratmasına, bu insan seline. Ne var ki bu da yetmiyormuş gibi, eski Sin-em Han’ın olduğu yere inşa edilen Demirören Alışveriş Merkezi’nin inşaatı sırasında, ciddi hasar görmüştü bu canım yapı.  Avlusunda Mimar Sinan’ın imzası olan bu şaheser, artık kendi başına ayakta duramıyordu çünkü biz onu o kadar hor gördük ki. Diğer mimari eserlerden, diğer kültürel tarihi değerlerimizden ayrı tuttuk, gerekli ilgi ve alakayı gösteremedik, İstanbul’un siluetini süsleyen diğer camiler, kiliseler, binalar sanki birer öz evlattı, ancak Ağa Camii sanki evlatlık edinilmiş, kendi kanımızdan olmayan bir çocuk gibiydi.

Uğruna Nazım Hikmet’in şiir yazdığı, onun adına üzüldüğü, kaderine dertlendiği, Necip Fazıl’ın hayatını tamamen değiştiren kişi Abdulhakim Arvasi ile tanışmasına vesile olan, Mimar Sinan’ın avlusunu yaptığı bu yaşlı çınar, ilgiye muhtaç bu günlerde.

Umarım yenileme çalışmaları özenle gerçekleştirilir ve cami eskisi gibi o çocuksu hüznüyle, meraklılarına kapılarını açar.

Leave a Reply