Gazete Bilkent Mezunlarına ulaşmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıldan itibaren ekranlarda sıkça görmeye alıştığımız Zeynep Özder ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti siz okuyucularımıza sunmaktan onur duyarız.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1980 Ankara doğumluyum. 7 yaşında piyano 14 yaşında çello çalmaya başladım.Liseyi Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde bitirdikten sonra tam burs alarak Bilkent Üniversitesi Çello Bölümünde okumaya hak kazandım. Üniversite hayatım boyunca hem okulda hem de yurt dışında çeşitli konserlere ve work-shop lara katıldım. Bilkent’ten mezun olduktan sonra Gazi Üniversitesin’de Yüksek Lisansımı tamamladım. Bu süreçte de Gazi Üniversitesi Akademik Oda Orkestrasında çaldım. Yüksek Lisansım öncesi ve sonrasında dönem dönem Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestra’sında sözleşmeli olarak konserlere çıktım. Bütün bu süreç sonrası İstanbul hikayem başladı ve bir arkadaşımın ısrarları üzerine Gaye Sökmen Ajansa kayıt oldum ve oyunculuğa ilk adımımı atmış oldum. Lise yıllarımda zaten tiyatro kursuna gidiyordum, az da olsa merakım vardı, ancak işin içine girince gerçekten zevk aldığımı anladım ve bu işte devam etmeye ve devam ederken de kendimi geliştirmeye karar verdim. 3 sene içerisinde 3 dizi ,2 sinema filminde rol aldım ve New York’ da Stella Adler Studio Of Acting de ikibuçuk ay oyunculuk kursuna katıldım.
Bilkent’de almış olduğunuz eğitim sizi nerelere taşıdı?
Bilkent gibi bir okulda müzik eğitimi almak büyük bir ayrıcalık diye düşünüyorum. Bana çok usta öğretmenlerle çalışma fırsatı sundu ve bu sayede enstrümanımda çok daha iyi seviyelere gelmemi sağladı. Aldığım çalışma disiplini sayesinde de şimdi yaptığım oyunculukta çok daha hızlı ilerleme kaydetmemi sağladığını düşünüyorum.
Bilkent’ de geçirmiş olduğunuz günlerden bahsetmenizi istesek, bizlere neler söylemek istersiniz?
Aslında o kadar çok şey var ki. Dönüp baktığımda her anlamda geçirdiğim en keyifli senelerim Bilkent’te okurken ki senelerimdi diyebilirim. Bir kere çok severek okuduğum bir bölümde olduğum için dersler benim için her zaman güzel geçerdi, ayrıca bölümümüzün binasının içindeki Mozart Cafe sinin o müthiş yemeklerini hiç unutamıyorum. Mozart’ dan sonra ikinci adresimiz Ankuva olurdu. Arkadaşlarımla orda saatlerce otururduk. Yılın en heyecan verici zamanı da May Fest olurdu. En yakın arkadaşlarımla da üniversite zamanımda tanıştım ve gerçekten çok eğlenceli zamanlarımız oldu.
Oyunculuk serüveninizden bahsedecek olursak nasıl karar verdiniz ve başlama süreciniz nasıl gerçekleşti?
Belirtiğim gibi aslında çok da alakasız değildim zaten. Hem lise zamanı tiyatro kursuna gitmiştim hem de ben orta okuldayken o zamanlar çok izlenen Ferhunde Hanım ve Kızları dizisinin birkaç bölümü bizim evde çekilmişti. O dönemde evdeki set halini görmek çok ilgimi cekmişti benim. Yüksek lisansım bitince büyük ısrarlar sonucu “Evet kesin denemeliyim, yoksa hep merak ediceğim, ayrıca eğer keyif almazsam bu işten vazgeçebilirim” dedim ve oyunculuğa bu şekilde adım atmış oldum.
Bir çellist ya da bir oyuncu olarak sahnelerde yer almak durumundasınız. Ekranların aranan yüzü haline gelmiş olmanızda oyunculuğunuza, çellist kimliğinizin ne ölçü de katkısı oldu?
Katkısı çok büyük. Her şeyden önce müzik eğitimi sizin hayattaki duruşunuzu değiştiren ve sizi farklı bir yere koyan bir eğitim, diğer sanat dalları da bu şekilde bence. Bu özelliğiniz ile zaten dikkat çekiyorsunuz. Bunun yanında aldığım eğitim disiplini, grup çalışması, duyguları ifade etmek konularında bana çok şeyler kazandırdı, oyunculuk ta aynen bunların gerekli olduğu bir alan. O yüzden müzik geçmişim bana çok kolaylık sağlıyor. Orkestra da şef, set te yönetmen var, ikisinde de ezber yapmak ve cok calışmak şart ve tabi ki duyguları işin içine katmak ta bir o kadar önemli.
New York’da tiyatro eğitimi almaya başladınız, önümüzde ki yıllar da neyi hedeflemektesiniz?
Ben oyunculuk konusunda yavaş ama emin adımlarla ilerlemek , bir sürü sinema filminde rol almak istiyorum. Diziler de her ne kadar keyifli olsa da sinema filmi yapmanın çok ayrı bir büyüsü olduğuna inanıyorum. Ayrıca fırsat buldukça tekrar eğitim için yurt dışına gidebilmeyi umut ediyorum.
Bu yoğun temponun içinde ne ölçüde çello çalmaya fırsat ayırabiliyorsunuz?
Açıkçası eskisi gibi çalışamıyorum. Bizim enstrumanımız cok bencil, eğer onunla her gün ilgilenmezsek bize küsüyor ve tekrar barış sağlamak o kadar da kolay olmuyor. Ben de İstanbul’a ve yeni işime adapte olma sürecimde biraz ihmal ettim çellomu, ama artık daha çok fırsat yaratıyorum ve çalışıyorum. Arkadaşlarımla oda müziği konseri verme hayallerim var ama herkesi ayni zamanda aynı yere toplamak bile burda zor. Umarım en kısa zamanda gerçekleştirebiliriz bunu.
Müzik kariyerinize devam etmeyi planlıyor musunuz?
İstesemde müzikten kopamam zaten, şimdilik sadece konser verme düşüncelerim var ancak yarın öbür gün belki müzik alanında çellom ile başka birşeyler yapmak isteyebilirim.
Son olarak Gazete Bilkent okurlarına ve Bilkent Üniversitesi’nde eğitimine devam eden öğrencilere neler söylemek istersiniz?
Okuduğunuz okulun tadını çıkarın. Her yönüyle.
Zeynep Özder’e yoğun iş temposu arasında bize ayırdığı vakitten dolayı teşekkür ediyoruz.