İnsan bazen kendisini ifade etmekte zorlanmaya başlar ve en kolay cümleleri kurmak işkence gelir. Yanı başımızda olup bitene ses çıkarmak istersiniz ama kuşatılmışlık hissi dört bir yanınızı sarar. Ses çıkartamaz ve sadece seyretmek zorunda kalırsınız olanı biteni. Televizyonlarda, gazetelerde ODTÜ’deki olaylara ilişkin bir yığın haber görüyorum iki gündür. Öğrencilere terörist diyenleri mi ararsınız yoksa bir biri ardına kınama yollayan üniversiteleri mi ararsınız hepsi var. Haberleri görünce sanki iç savaşın hüküm sürdüğü bir ülkede yaşıyormuşum hissi uyanıyor. Birbirine düşman, birbirinden nefret eden insanlar var. Nasıl olur da bir ülke topyekûn kendi evlatlarından bu kadar nefret eder oldu ve nasıl oldu akl-ı selimle hareket etmeyi terk eder olduk. Korkuyoruz birbirimizden ve daha kötüsü farklı şeyler işitmeye, farklı dünyaları anlamaya tahammül edemiyoruz. Aklı başında, yaşını başını almış “büyükler” varlığınıza tahammül edememeye ve size potansiyel bir terörist muamelesi yapmaya başladığında işlerin pek yolunda gitmediğini anlarsınız.
Hayatımıza ilişkin alınan kararları sorgulamak ve gerektiğinde itiraz edebilmek insan olmanın biricik koşuludur. ODTÜ’lü öğrencilerin “Göktürk 2” ile bir dertleri olduğunu düşünmüyorum öyle ya ana akım medyaya göre öğrenciler uyduya “karşı” çıkıyorlar. Bu haberi servis edenlerin ciddi anlamda ahlâki ve insani sıkıntıları olduğunu düşünüyorum ancak konumuz bu değil. ODTÜ’lüler tam olarak neye karşı duruyorlar anlaşılması gerek. “Yeni YÖK Yasası” denilen ve üniversitenin ölüm fermanını hazırlayan yasaya karşılar. Çünkü üniversitelerin sermayeye peşkeş çekilecek oluşu, büyük şirketlerin besi çiftliğine dönüşecek olması onları rahatsız ediyor. Bilimin ve bilginin yanlış ellere geçmesi hayatımızı geri dönüşü mümkün olmayan bir hale getirebilir. ODTÜ’lüler bu kaygıları güderek protestoya giriştiler ve arkalarında cesur bilim insanları ve akademisyenler vardı. Ama uygulanan orantısız şiddeti görünce insanın neredeyse kanı donuyor. Bunca şeye gerek var mıydı diye sorası geliyor insanın. Anlaşılan, bu topraklarda akıl ve vicdanı diri tutabilmek için hâlâ yürümemiz gereken çok yol var. İnsanların birbirinden korkmadığı, üniversitelerin kendine düşen sorumluluğu çekinmeden, korkmadan dile getirebildiği bir gelecek tahayyül etmekten başka bir şey gelmiyor elimden.