Yeni anayasa çalışmaları hız kazandıkça kafalarda sorular da artıyor. Bu soruların ve sorunların en büyüklerinden biri de malum, Kürtlerin sıkıntıları. Burada toplum mühendisliğine soyunmaya gerek yok, etnik kökeni Kürt ve anadili Kürtçe olan bireylerin kendilerini baskı altından çıkarma ve yönetimsel anlamda kendi yönetimlerini seçebilmeleri gibi bir istekleri var. Kimi bağımsız bir Kürdistan, kimi âdem-i merkeziyetçi özerk bir yönetim, kimi de mevcut durum devam ederken anadil ile ilgili bir takım iyileştirmeleri talep ediyor. Bu taleplere bakarken kınamak, vatan haini ilan etmek ya da tepeden şovenist yaklaşımlara başvurmak evrensel insani değerlerle uyuşmuyor. Evrensel değerlerden kastın Fransız Devrimi döneminden kalma milliyetçi/ulusalcı düşünceler olmadığı açık. Zira bu ulusçu geleneğin Türkiye’nin belini doğrultamamasının en önemli sebeplerinden olduğu daha da açık görünüyor.
Şöyle bir 18 ve 19. Yüzyıllara hızlı bir bakış atacak olursak, Birleşik Devletlerin oluşum aşaması ve yönetim geleneklerinin oluşturulma süreci ufuk açıcı olacaktır. Birleşik Krallığın boyunduruğundan kurtulma çabaları sonucunda, önemli çarpışmalar neticesinde kurulan Amerika Birleşik Devletleri, General G. Washington’u başkan olarak seçti ve saygı duyulan bu başkan, Birleşik Devletlerin devlet geleneğini oluşturmasında çok önemli bir rol oynadı. İkinci döneminin ardından ülkeyi benden başka kimse yönetemez demeyerek görevinden ayrılması, demokrasi ve demokratik değerler açısından takdire şayan bir hareket olarak kayıtlara geçti. Federal bir yapıda, devleti büyütme çabalarına dalmadan, gücün kendini yozlaştırmasını önleyerek çok önemli bir gelenek yarattı. Tabii bu süreçte John Adams, Thomas Jefferson gibi adamların da katkıları da yadsınamaz. Burada kısaca gösterilen Birleşik Devletler örneğinin maksadı yeni kurulan Türkiye devletinin dönem şartlarında en iyi örneği kendine rehber edindiği tezine karşı bir örnek oluşturmaktır. İsteyenler karşılaştırmaları her dönem için yapabilir.
Tüm bunların ışığında varılabilecek sonuçlardan biri Kürtlerin problemlerinin kökeni hakkında bir öneri olarak ortaya çıkıyor. Bunun aşılmasının yollarını dışardan bakarak tartışmak mantıksız ve gereksiz görünüyor, çünkü hâlihazırda sorun sahiplerinin çözüm önerileri başta da belirtildiği gibi mevcut. Tabii bu seçeneklerden hangisinin kim tarafından seçildiği de büyük önem arz etmekte ve görünen o ki yakın bir zamanda âdemi merkeziyetçi bir yapı veya bağımsız bir Kürdistan pek mümkün görünmüyor. Geriye kalan seçenek Türkiye’nin toplum olarak hazır olduğu düşünülen seçenek olarak ön plana çıkıyor.
Son olarak, kısaca değinmek gerekirse, bireyci ve özgürlükçü, liberal bir anayasa ile âdemi merkeziyetçi federal bir yapının, sınırlanmış ve kolları her yere uzanamayan minimal bir devletin genel olarak Türkiye’nin gündeminde ve seçeneklerinde olmaması bu tarz devlet merkezli sorunların sürmesine her daim neden olacak gibi görünüyor.