Marx’a göre toplumlar tarihinin büyük kısmını sınıf mücadeleleri bana göre de Türkiye Cumhuriyeti tarihin büyük bir bölümünü asker- sivil mücadelesi oluşturmaktadır. Zira Osmanlıdan- Yeniçeri ayaklanmaları ve Bab-ı Ali baskınlarından Talat- Cemal- Enver paşalardan miras bu gelenek azda olsa değişerek Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun ” meşhur ‘ 35. Maddesinden aldığı yasal dayanakla günümüzde ” vesayet rejimi ” olarak karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet tarihimizdeki darbelerin zihniyeti genelde aynıdır 1960, 1971 ve 1980de bozulan ülke düzeni – üniversite olayları, zaman zaman laiklik ve bölücü terör eylemleri, 28 Şubatta laiklik ve şeriat korkusu, Kemalizm ideolojisini savunma telaşı, 27 Nisanda bir kez daha laiklik ancak aktörler değişmektedir 1960da Cemal Aga , Menderes , Bayar ve Cemal Madanoğlu , 1971de Süleyman Demirel , Ecevit , Muhsin Batur ve Memduh Tağmaç, 1980de Demirel, Ecevit, Kenan Evren , Sedat Celasun , 28 Şubatta Çiller , Erbakan , Çevik Bir ve bir kez daha Süleyman Demirel . Görüldüğü gibi 1960 darbesi ve 27 Nisan e-muhtırasını saymazsak Isparta ,İslamköylü bir inşaat mühendisi Süleyman Demirel görüldüğü üzere tüm darbelerde yer alan ortak isimdir yani Hamam – zihniyet- aynıdır taslar -aktörler – değişmektedir ancak rahmetli Fikret Kızılok’un belirttiği gibi Süleyman ya hep başbakan yada Cumhurbaşkanıdır.
Demirel’e saygı duymak gerekir söylenenin aksine ” Şapkasını alıp ” gitmek yerine her zaman iktidar için savaşan askeri müdahalelere karşı duran ( ya da durduğu söylenen ) değerli bir siyaset adamıdır. Ancak 12 Mart 1971 muhtırasında Başbakanlığı bırakmak zorunda kalan 12 Eylülden sonra bir kez daha başkanlığı elinden alınan Hamzakoy ve Zincirbozanda ordunun ” misafiri” olan 4 kere hükümet kurup sonra askere boyun eğmek zorunda kalan bir siyasetçinin nasıl Cumhurbaşkanıyken 28 Şubatta askerle ittifak içinde olduğu ve nasıl Ergenekon gibi darbeci bir yapılanmanın sanıklarından birini havaalanında karşıladığını ve o şahsa destek olduğu sorgulanması gereken konulardır. Kendisi hakkında yapılan Ergenekon’un bir numarası tarzı suçlamalar ne kadar doğrudur bilinmez ancak kendisinin bazı ” derin ” yapılanma ve hareketleri desteklediği kanaati yaygındır.
Demirel 28 Şubat sürecinde ” çift taraflı ” oynamıştır. Erbakan ve Refah yol hükümetine yolladığı bildiri ve uyarılarda ” bakın başınıza bir şey gelsin istemiyorum .” havası verirken aslında kolayca anlaşılacağı üzere mevcut hükümetin gidip yerine Mesut Yılmaz hükümetinin gelmesini ve askerle arasının bozulmamasını istemiştir. Askerde bu dönemde Tansu Çiller’i yeni hükümeti kendisine kurdurma sözüyle arkasına almış ve Erbakan üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur. Demirel’in Mesut Yılmaz’ı Başbakan olarak atamasını askerin Refah Yol’un bir parçası olan Çiller’e görevin verilmesini istememesi ve Yılmaz’ın 28 Şubat kararlarını uygulayacağına söz vermesine bağlamak mümkündür. Yani Demirel , Özal ve Çillerden sonra bir siyasetçiye daha ” babalık” yapmıştır. Çiftçiye yaptığı ”kıyaklar ” sonrası bu lakabı alan ve kendisi de ” Ben sizin babanızım. ” diyen Demirel şahsına münhasır bir insandır 12 Eylül darbesi öncesi TSK tarafından yayınlanan bir bildiri için ” Ben niye üstüme alınayım kardeşim 2 haftalık hükümete bildiri mi verilir. ” veya ”Ben altı kere gittiysem yedi kere geldim.” diye açıklama yapacak kadarda espritüel ve komplekssiz bir insandır.
Her ne kadar son 15 yıldır darbe üzerine yaptıkları ve söyledikleri geçmişiyle çelişse de ” Baba ” her şeye rağmen ” derin ve görünen” devletin , siyasetin en önemli en sevecen karakterlerinden biridir binaenaleyh kendisini sevmiyorsak bile saygı duymamız gerekir.