Seksenli yılların başında kazandığı “modanın korkunç çocuğu” lakabını hala korumakta olan Fransız modacı Jean Paul Gaultier, sıradışı defileleriyle bu imajına sahip çıkmakta kararlı görünüyor. Onun hazırladığı işlere baktığımız zaman din, ırk, cinsiyet ve politik meseleleri kendi tarzında; ironik ve aslında biraz da sinik bir şekilde nasıl yorumladığını görüp diğer tasarımcılardan rahatlıkla ayırt edebiliyoruz. Bu da onu kendine has bir tasarımcı yapıyor; defilelerinde kullandığı alışılmışın dışında dövmeli modeller, marjinal isimler, rahatsız edici tasarımlar ve sıradışı gösterilerle kimi zaman sert eleştiriler alsa da kısa süre de popülerlik kazandı Gaultier. Peki hem erkek hem de kadın giyimi üzerine çalışan ve yıllar içinde büyük başarılara imza atan tasarımcı, aslında hiç bir moda eğitimi almadan on sekiz yaşında profesyonel anlamda başladığı moda sektöründe dünyaca bilinen bir dahi olmasını neye borçlu? Roportajlarında, tasarımları için ilhamını her zaman çocukluğunu yanında geçirdiği büyükannesinden aldığını söyleyen Gaultier, ilk tasarımını 7 yaşındayken oyuncak ayısı Nana için yapmış -ki bu da yıllar sonra Madonna için tasarlayacağı konik korsenin temelini oluşturmuştur. Aslında tasarımcının cinsel farkındalığının oluşmasında da en büyük etki belki de büyükannesine aitti. Gaultier 12 yaşındayken Christian Dior hakkında okuduğu bir kitapta “eşcinsel” sözcüğüyle karşılaştı ve bu noktadan sonra cinsiyet üzerine düşünmeye başladı. Yıllar sonra ise erkek modellere etekler giydirmeyi, tasarımlarıyla cinsiyetle ilgili sınırları zorlamayı başardı. Günümüzde Avrupa’da hala eşçinsel çiftlerin evlilikleri tartışıladursun, 1993 yılında Gaultier’in makyajlı ve etekli erkeklerinden oluşan sergi New York Metropolitan Müzesi’nde “Brave Heart” ismiyle sergilenmiştir.
Buarada tasarımcı kendi adını taşıyan parfümleriyle de dünya çapında ün kazanmıştı. Bildiğimiz gibi parfümleri hala popularitesini korumaktadır. Çok yönlü tasarımcı Gaultier’nin başarılarını sinema ve müzik dünyasından da takip etmek mümkün. 1988 yılında çıkardığı ve Tony Mansfield ile çalıştığı “How (to) Do That” isimli albümle aynı ismi taşıyan şarkısının bir de vidyo klibi vardır. Meraklıları youtube.com’dan şarkıya ve klibe ulaşabilir. Şarkı günümüz müziği için demode görülecek ya da sadece oldukça marjinal zevkleri olan dinleyicelere hitap edebilecek bir tarza sahipse de, bence vidyoklip ve kostümler herkes için “görülmeye değer” olarak tanımlanabilir. Kostüm demişken, görünüşe göre yönetmen Almadovar’la çalışmayı çok seven Gaultier; “Kika”, “La Mala Educacion”, “En la Piel Que Habito” fimlerinin kostümlerini tasarlamıştır. Bunun dışında Luc Besson’un “Fifth Element” filmindeki Milla Jovovich’in (sağda) kostümü de Gaultier imzasını taşır.
Tasarımlarıyla popüler kültür ve sokak modasını couture dünyasına taşıyan tasarımcının şimdiye kadar yarattığı en heyecan verici giysilerin sergileneceği “The Fashion World of Jean Paul Gaultier: From the Sidewalk to the Catwalk” (Jean Paul Gaultier’nin Moda Dünyası: Kaldırımdan Podyuma) moda sergisi Dallas, San Francisco ve Madrid’den sonra 10 Şubat 2013’te Rotterdam’da meraklılarıyla buluştu. Sergi 12 Mayıs’a kadar Rotterdam’da kalmaya devam edecek. Gaultier’in sokak modasından ilham alarak tasarladığı giysilerin yanısıra, tasarladığı efsanevi köstümler ve oyuncak ayısı için 7 yaşındayken gazete kağıtlarından yaptığı sütyene de ev sahipliği yapan bu sergi için otobiyografik değere sahip demek yanlış olmaz.