Avrupa’da doktora yapan ilk kadın kimdir? Ya Sorbonne’un ilk kadın profesörü? Nobel ödülü alan ilk kadın? İki farklı alanda Nobel ödülü alan tek insan?
Sorularla ifade edilen bütün bu başarılar, tek bir insanın hayatına sığmaz gibi geliyor. Öyle ya, bir insan bir ömürde nasıl hem önyargıları kırabilir, hem de bilimle uğraşabilir ve uğraştığı bilimlerde insanlığı yeni bir noktaya getirebilir? Yanıtlamak zor, biliyoruz; bizim yanıtlayamadığımız bu soruya tarih bir yanıt yaratmış: Marie Curie.Fransa’nın ulusal kahramanlarının ebedi istirahat yeri olan Pantheon’da dinlenmeye layık görecek kadar gurur duyduğu ve benimsediği bu kadın; halbuki doğumunda Fransız bile değildi. Polonya’da, savaş ve sömürünün sillesini çok kereler yiyen bir ülkede dünyaya geldi. Ülke, o dönemde Çarlık Rusyası’nın işgali altındaydı; eğitim sistemi Ülkedeki eğitim sistemi kadınların üniversiteye gitmesi ya da teknik eğitim görmeleri için yurtdışına çıkmaları gerektiriyordu. Yokluğun pençesindeki Marie, bunu yaptı. Kardeşi Bronya ile çalışıp para biriktirdi, Bronya Sorbonne’da tıp eğitimi almaya başladı. Mezun olduktan sonra Marie’ye matematik ve fizik eğitimi alması için yardım etti. Marie de 1891 yılında Paris’te ablasının yanında eğitime başlayana dek Varşova’da “Endüstri ve Tarım Müzesi” adı altında gizlice eğitim veren okula gitti. Paris’e gittikten sonra, önce Fizik sonra Matematik derecesini aldı: Artık, dünya tarihine adını yazdıracak çalışmalara hazırdı.
Temmuz 1898’de eşiyle birlikte yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu buldular. Element, ismini Marie’nin unutmadığı ana vatanı Polonya’dan gelmekteydi. Eylül 1898’de de doğal radyoaktif element radyumu duyurdular. Hemen sonra, Marie, 1903 yılında doktorasını vererek Fransa’da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı yıl, radyoaktivite konusundaki araştırmalarından dolayı, kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü’nü de alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu. . O sıralar Marie ve kocası, radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladılar. Radyumun dokuya verdiği zarar, araştırmacılar tarafından kabul edilmeye başlanmıştı. Aynı zamanda, radyumun etkisinin kötü dokulara uygulanarak tedavide kullanılabileceği fikri de doğmaya başlamıştı.
Eşini 1906’da kaybeden Marie, 1911 yılında radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel ödülüne sahip ilk kişi oldu.
Marie Curie, bu başarılarını kişisel saldırılara rağmen elde etti, kimi zaman bu kişisel saldırıların gölgesinde kaldı başarılar. Ancak tarih, 1934 yılında, insanlığın gelişimi için yaptığı çalışmalar yüzünden yakalandığı kan kanserinden ölen bu kadını, kendisine yapılan kişisel saldırılarla değil, bilimin erkek egemen dünyasında nasıl büyük bir saygınlık kazandığıyla ve bilim tarihine attığı eşsiz imzasıyla hatırlayacaktır.
Marie, bir kadındı. Kadınların hor görüldüğü bir çağda yaşadı. Kadınlara eğitim hakkının verilmediği bir ülkeden, hiç bir eğitimin, o güne kadar öğretmediği keşifleri su yüzüne çıkartan bir kadın olarak ortaya çıktı ve bilim tarihine geri dönülemez bir şekilde imzasını attı:
Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın.