Ovidius, vaktinde koparılmayan çiçeğin solup öleceğini söylemiş; yine de yazının dili güzel olan her şey gibi çiçeğin kokusunu da, rengini de, onunla ifadesini bulan aşkı da, döndürülmezcesine ölümsüzleştirir. Bir çiçeğe, hanımeline yazısı ile onu ölümsüzleştiren okurumuz Gökhan AKPINAR’a teşekkür ederiz.

           OLYMPUS DIGITAL CAMERA Hanımeli çiçeklerine bir yazı yazmayacaktım oysa. Yazmak istediğim, çiçeklerin hikayesine dair bir denemeydi. Adını bildiğim ve hikayesini öğrendiğim tüm çiçekleri bir yazıda aşkla ilişkilendirecektim. Hepsinin hikayesinden bir aşk çıkartacaktım. Çiçekler karşısında sadece kadın kalbinin değil, erkek kalbinin de hayranlıktan kendini alamadığını söyleyecektim.Yunan mitolojisinde göldeki yansımasına aşık olan ve bu güzellikten ayrılmamak için yemeden içmeden kesilen gencin ölümünden sonra bedeninin altından çıkan nergisten de bahsedecektim. Sadece bir yazıya tüm bunları sığdırabileceğimi zannetmiştim. Ama hanımelini okuyunca. Bendeki hatıralar da bu ırmağa katılınca. Bu çiçeğin cazibe ve manası karşısında kalbimi hayranlıktan alamayınca. Yazı döndü dolaştı, bir hanımeli yazısından ibaret kaldı.  Şair Nigar Hanım’ı, Nazım Hikmet’in Pirayesini, Nazan Bekiroğlu’nu ve kendimi bir konuda buluşturup aynı yazıya dahil etmek hiç hesapta olmayan bir şeydi oysa. Hanımelinin hikayesi: Yazımın hesapta olmayan sebebi.

Hanımeli. Kalpleri cazibesi altına alan çiçek… Şair Nigar Hanım’a sevgili. Ansiklopedilere hiç bakmayın. Karşılaşacağınız bilgiler birkaç bilimsel açıklama ve tanımdan ibaret sınırlı sayıdaki cümlelerden başka bir şey olmayacaktır :  Caprifoliaceae familyasına ait, çalı grubundan bir bitkidir. Yaklaşık yüz seksen türü vardır, bunun yüz kadarı Çin’dedir…*1

Hanımelini sakın ola ansiklopedilerden dinlemeyin.

Nazım Hikmet “Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri” şiirinde hanımeli çiçeğinin güzelliğine bir anlam güzelliği katar ve kadın kalbindeki yerini sade bir şekilde dile getirir:

O mavi gözlü bir devdi. 
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev. 

Nazım Hikmet’in bu dizeleri sonradan Piraye’nin sandığından çıktığında daha önce yayımlanıp yayımlanmadığından emin olunamamıştır ve okuyucuya sunulmuştur. Piraye, 13 yıllık ilişkileri boyunca Nazım Hikmet’ten bahçesinde ebruli hanımeli çiçekleri açan minik bir ev istemiştir ancak bu isteği bir türlü gerçek olmamıştır. Nazım’ın gerçekleştiremediği bu hayali yıllar sonra Piraye’nin oğlu yazar Mehmet Fuat gerçekleştirmiştir. Mehmet Fuat, Altunizade’de annesinin hayalinde bekleyen, bahçesinde hanımelleri açan minik evi kendi elleriyle yapmıştır. İkisi de bu evde hayat gözlerini kapamıştır.

Piraye, Nazım Hikmet’in hapis yıllarında ondan ayrı kaldığı zamanlarda bile hayalindeki evin bahçesini hanımelleriyle süsleyebilmiştir. Tahta sandığında biriktirdiği mektuplar Piraye’ye yetmiştir.

Piraye’nin hayalindeki minik evin bahçesine yakıştırdığı: Hanımeli çiçekleri.

Hanımeli: Aşkın sabır hali.

On yedi yıl boyunca Piraye hiç vazgeçmedi.

Şair Nigar Hanım, hanımeli için  “gönülden sevdiğim bu çiçek” diyor. Nazan Bekiroğlu Aşiyan Günlüğü adlı yazısında şöyle aktarmış:

…Hanımelleri, araya giren gecenin etkisiyle pek de hırpalanmamışlar. İllâ ki hanımeli. Yirmi defter tutarındaki günlüğünün, oğulları tarafından ve “Hayatımın Hikâyesi” adı altında yeni harflere çevrilen çok cüz’î bir kısmında Nigâr hanım, hanımeli, gönülden sevdiğim bu çiçekdiyordu, kabrime dikilmesi temennisini tekrarladım. Acaba kimsenin hatırına gelecek mi?’  Öncesindeyse illa ki evinin bahçesinden olmalı saplantısıyla Trabzon’dan İstanbul’a getirdiği hanımellerinden bahsediyor.

Kim bilir, belki her piyano taliminde Nigar Hanım’ın yanında bir de vazoya ıslatılmış bir hanımeli dalı duruyordu…

Hanımeli çiçeği;  Nigar Hanım’ın, tabiata düşkün bir şairenin, ölmeden önceki temennisi, Bekiroğlu’nun Nigar Hanım’a sadakat ve sevgisinin göstergesi.  Nigar Hanım, sevgili.*2

            Öyleyse hanımeli, hiçbir zaman tam olarak anlayabilecek yere çıkamayacak olsam da tahmin edebildiğim kadın kalbinin hassas titreyişi…

Sevginin katıksız hali…

Bu güzel kokulu nadide çiçeğin bende de  hatırası yok değil. Komşumuz Emine Teyzelerin balkonlarının hemen önünde bir hanımeli çalısı vardı. İlkyaz günlerinde açık sarı-beyaz çiçekler açardı. İlk rüzgarla kokusu havaya karışırdı. Hanımelinin cömertçe sunduğu balözü, çocuk aklımızı hayrete düşürürdü. Bu güzel koku ve tat nasıl olur da bir çiçekte var olurdu? Yaz akşamlarında Emine Teyzelerin balkonunda otururken aklımın bir köşesi hep o güzel kokudaydı. Hanımeli kokusuyla güzelleşmiş bir çocukluğum vardı.

Aşkın olduğu bir çok şeyde bulabilirsiniz hanımelini. Manilerde, şarkı sözlerinde, denemelerde, şiirlerde, kadın kalbinde.

O her yerde bulunurdu. Yeter ki o yerde aşk olsundu.

Lale, gül, hanımeli 
Onlar sevenin dili
Yarin ılık nefesi
Sanki bir bahar yeli…

                          (mani)

Ben ipek böceği sense hanımeli
Öğrendim uzaktan seni sevmeyi

                        Rafet El Roman

            Sakın ola hanımelini ansiklopedilerden öğrenmeyin. Botaniği bırakın bir kenara. Varlığın özü aşk… Hanımeli, aşkla yan yana durduğunda hanımeli. Ya bir kadın kalbinde, ya da güzel kokunun hatırasını taşıyabilen çocuk kalbinde.untitled

Hanımeli, aşkın güzel kokulu tasviri. Bırakın ansiklopedileri!

  

*1: tr.wikipedia.org: internet ansiklopedisi.

*2: Nun Masalları’ndan bir bölümün başlığı, syf:135.

 

 

Leave a Reply