Bu hafta Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin yaptığı araştırma Türkiye’nin en çok okunan gazetelerinden birinde duyuruldu. Araştırmaya gore Türkiye’de 181 bin çocuk gelin olduğu saptandı. Erken yaşta evlendirilerek en temel hakları olan eğitimden yoksun bırakılan çocukların zaten oldukça yüksek olan oranı hızla artışına devam ediyor.
Türkiye’nin de imzasının bulunduğu Birlesmiş Milletler Çocuk Haklari Sözleşmesi’ne göre 18 yaşının altındaki her birey çocuktur. Dolayısıyla 18 yaşının altında evlendirilen her çocuk da çocuk gelin…
Bu tarz evliliklerin yaygın olmasının sepeblerine kısaca bakacak olursak birincil nedenleri arasında ekonomik sebepler ve gelenekler adı altında legalleştirilen toplumsal kabuller bulunmaktadır. Ekonomik yönden zayıf aileler –baslık parası adıyla- birkaç bin karsılığında kızlarını ‘satar’ ve adına başlık parası denir. Bazen tanıdıkları aileler bile olsa çoğu zaman kızlarının nasıl bir sofraya oturacağını, nasıl insanların ailesinin bir parçası olacağını ya da gece nasıl bir insanla aynı yatağa gireceğini bilmezler. Zaten on iki-on uc yaşindaki kızlarını gelinleri yapmaktan gocunmayan insanların hikayenin kahramani olan küçük kıza başka ne gibi şiddetler uygulayacağı da aşikardır. Nitekim çocuk yaşta evlenen kadınların şiddet görme oranı diğerlerinden daha fazladır. Hem sosyoekonomik seviyenin düşüklüğü hem de geleneksel algı bir araya gelince küçük bir kızı gelin yapmak çok doğal bir sonuç gibi görünüyor.
Yukarda da belirttiğim gibi gelenekler de çocuk gelinler mevzusunun en önemli sebeplerinden biridir. ‘Okuyan insanın gözü açılır, söz geçiremeyiz ve bu yüzden de kız okumamalıdır; çünkü gözü açık olan kız tehlikelidir’ gibi basit algılarla kızlarını evlendiren insanlar öncelikle bir ‘namus’ endişesi içindedir. Kızını büyümeden evlendirmek kocasına sadık olmasını sağlar; yani bekaret ve kocaya itaat namus anlayışlarının temelidir. Erkeklerin evlilik öncesi seks yaşamlarının olmasında hiçbir sıkıntı yoktur çünkü ‘namus’ coğu yerde erkeği özne edinmez. Ama kadınlar ilk kez kocalarıyla birlikte olmalı ya da birlikte oldukları ilk kişi kocaları olmalıdır.
Önceden belirlenmiş bu tarz kalıpların içine bir şekilde yerleştirilmeye calışılan kadınlar hayatlarının çoğu alanında ve çoğu zaman diliminde bir çok sıkıntıyla karşılaşırlar: erken yaşta anne olmaktan kaynaklı yüksek anne ve bebek ölüm riski, psikolojik rahatsızlıklar ve mental problemler bunlar arasında sayılabilir. Henüz fiziksel gelişimini tamamlamamış bir bireyin hamile kalması ve doğum yapması son derece tehlikelidir. Bu tarz doğumlarda ölüm riski normalden çok daha fazladır. Ayrıca erken yaşta anne olmuş kadınlarda psikolojik problemler de yüksek seviyededir. Depresyona ve intihara oldukce eğilimli bireyler haline gelirler çünkü tablonun geneline baktığımızda gördüğümüz şey istemediği halde bir evliliğe başlatılan ve devaminda aile ici siddete (psikolojik, sözle, fiziksel ya da cinsel) maruz kalan küçük bir kız çocuğunun hayatıdır. Bu durumda elbette ki fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar doğal sonuçlardır.
Peki çözüm nedir?
Ne yazık ki sosyal duyarlılığı çok sınırlı bir ülkede yaşıyoruz fakat çocuk gelinler gibi oldukça can acıtan bir durumda kurumlar ve bireylere ayrı ayrı roller düşüyor.
Medya süphesiz en güçlü organlardan biridir ve bu konuya da gerekli özeni göstermelidir. Bu üç beş ayda bir hatırlanacak bir konu olmaktan ziyade hep canlı tutulması gereken bir konudur ki zaten en acı olayların bile yeri hafızamızda üç gün iken ilgi çeksin ve toplumsal duyarlılık oluşsun.
Medyayla beraber bireysel aktivistlik de bu konuda son derece önemli bir husustur. Sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü çalışmalara destek vermek bu tarz kurumların bir parçası olmak da çocuk gelinler gibi korkunç bir geleneğe son vermek konusunda hayati önem taşır. Ayrıca bireyler yeterli eğitim almalı, eğitim haklarından uzaklastırılmamalıdır ki kendi kararlarını verebilecek hayatlarına yol çizebilecek seviyeye gelsin.
Bu konuda en önemli nokta kabul edebileceğimiz aşama ise yasal sınırlamalardır. Mesela; Medeni Kanun 124. maddede yer alan “Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez.” hükmü 18’e çıkarılmalıdır. Ayrıca küçük yaştaki bireyi evliliğe zorlayan insanın doğrudan yasal temsilcisi olduğunu göz önüne alırsak 126. maddede yer alan “küçük yasal temsilcisinin izni olmadan evlenemez” ibaresi de yine zorlamalı evliliklerin önünü açtığı ve kayda değer bir engel niteliği göstermediği için değiştirilmelidir. Zaten bu maddelerin hala kanunlarda yer alması tarafı olduğumuz uluslararası sözleşme olan Birleşmiş Milletler çocuk hakları sözleşmesinin de ihlalidir.
Sonuç olarak; çocuk gelinler mevzusu hem her dakika insanlığımızı, vicdanımızı rahatsız etmelidir hem de toplumsal duyarlılığımızı artırmalıdır. Çünkü yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı araştırmaya bakacak olursak “18 yaşından küçük kızını evlendirmek için mahkemeye dava açan ailelerin sayısında bir önceki yıla göre yüzde 94,2 artış olduğu” belirtilmiştir. Bu artış mevcut düzenlemelerin ve toplumsal duyarlılığın yetersizliğinin zaten açık bir kanıtıdır. Eğer çocuk yaşta evlendirilen kadınların sayısı bu şekilde artmaya devam ederse bu, kadının sosyal hayattan kopmasına da neden olacaktır; çünkü erken yaşta evlendirilen birey zorunlu eğitimini bile tamamlayamaz, dolayısıyla kalifiye meslek kollarında yer alamaz. Zaten bu tarz evliliklerde kadının çalışma oranı oldukça düşüktür, ekonomik yönden bağımlıdır. Meseleyi tüm yönleriyle düşündüğümüzde aslında ne kadar önemli bir toplumsal sorun oluştuğunu ve çocuk gelinlerin her birinin hayatı ayrı ayrı kararırken bunun bütünü de etkilediği düşünülmelidir.