Ülke ekonomisinin sürekli iyi olması ya da sürekli kötü olması diye bir şey yoktur. Bir dönem büyüme yaşayan devletler, bir dönem de gerileme yaşayabilirler. Tıpkı resesyon yani gerileme döneminden yavaş yavaş çıkmaya başlayan Avrupa ekonomisi gibi. Bilindiği gibi geçtiğimiz 4-5 senelik dönemde, Avrupa ekonomisi zor günler geçirdi. Birer birer ülkeler krize girdiler. Hatta bunlardan bazıları iflas noktasına kadar geldiler. Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve Güney Kıbrıs, Avrupa Birliği içerisinde ekonomileri en kötüye giden devletler oldular. Hatta bu devletlere İrlanda da eklendi. Haliyle bu ülkeler birlik içerisinde oldukları için Almanya ve Fransa gibi ülkeler de banane bunlardan diyemedi. Her ne kadar ellerinden gelen bütün çabayı göstermeseler de bu ülkelerin iyi duruma gelebilmeleri için büyük uğraş verdiler. Bugünkü gelinen nokta çok iyi olmasa da artık karanlık günlerin gidiyor olduğunu görmeliyiz.
Daha önce Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerine derinlemesine bir incelemede bulunmuştuk. Bu yazıda geriye kalan ülkelerin sorunları üzerine konuşmaktan ziyade AB ve ABD için şu an gelinen nokta ve Türkiye’nin durumu üzerine konuşulacak.
2000’li yılların başları Avrupalılar için pek de iyi hatırlanmayacak. Küresel anlamda büyük krizler içerisinde boğuştular. Kötüye giden devletler yanlarında diğer devletleri de etkiledi. Hiçbir sorunu gözükmeyen, iyi durumdaki Avrupa ülkelerinin bile büyüme rakamlarında ciddi düşüşler gerçekleşti. Bununla birlikte Amerika da bu sorunları yaşadı. Belki ülke krize girmedi ama 2000’li yıllarda 3 büyük resesyon yaşadılar. Bu durum gelişmekte olan ülkelere yaradı. Dünyanın 4 bir tarafındaki yatırımcılar paralarını güvenli limanlara taşıdılar. Taşınan bu paralar Tayvan, Endonezya, Türkiye, Güney Kore, Çin gibi daha güvenli devletlere taşındı. Kısacası dünya çapındaki krizi lehine çevirme fırsatı yakalayanlar da oldu. Tam bu noktada sorulması gereken çok önemli bir soru var. Gelişmekte olan bu devletler ne yaptılar? Diğer devletlerden konuşmaktansa Türkiye üzerine bir analiz yapmak çok doğru olacaktır.
Ne yazık ki Türkiye bu dönemde, üretime yönelik çok büyük bir büyüme sağlayamadı. Dışarıdan gelen paralar ülkenin finansal pazarının genişlemesine yol açtı ancak herhangi bir üretim patlaması yaşanmadı. Bu dönemde yalnızca inşaat sektörü çok büyük bir atılım yaptı. Şunu söylemekte fayda var. Sadece inşaat sektörüyle ülke uzun yıllar boyunca büyüyemez. Hatta çevrenize baktığınızda sadece yatırım amaçlı alınan ama bomboş duran binlerce ev görebilirsiniz. Bizim yüksek düzeyde teknoloji gerektiren sektörlerde atılacak adımlara ihtiyacımız var. Aslına bakarsanız hükumet bunun farkında. Yerli otomobil fikri bu yaklaşımımı destekliyor. Sonuç olarak fiyasko gibi görünen bir durum oldu yerli otomobil fikri. Büyük şirketler bu fikre sıcak bakmadılar. Bakmamaları da çok normal çünkü Doğuş Grubunun Wolkswagen’le, Koç Grubunun Ford ve Fiat ile anlaşmaları var. Devlet de bu kadar büyük bir yatırımı göze alamadı. Alamamasının nedeni de, bana kalırsa, hala altyapı sorunu ile uğraşıyoruz. Seksen yıldır yol yapılmamış, yol yapılıyor. 80 yıldır şehirler plansız kurulmuş, şehir planlamaları yapılıyor. Aynı zamanda enerjide dışa bağlılığımızı azaltacak HES’ler, nükleer enerji santralleri gibi bir çok yatırım yapılıyor. Böyle bir ortamda büyük şirketlerin milli duygularla bu işe kalkışmalarını beklerdik. Ancak günümüz dünyasında milli duygulardan çok ceplerin ne kadar dolduğu önemli olduğu için hiçbiri bu fikre sıcak bakmadılar.
Türkiye üzerine konuşacak çok konu var ama özetlemek gerekirse ülkeye giren bu paralar tekrardan ülkeden çıkacaktır. Avrupa ve Amerika ekonomilerinde yaşanan iyileşmeler bu paraların tekrar buralara akacağına bir işarettir. Keza geçtiğimiz hafta İsviçreli bir banka olan Credit Suisse bir açıklama yaptı. Avrupa’nın krizden çıkmaya başladığını Yunanistan ve İspanya gibi çok kötü durumda olan ülkelerin bile pozitif yönde ilerlediğini açıkladı. Zaten Amerika’nın merkez bankası olan FED de para basmayı durduracaklarını artık doların değer kaybının olmayacağını açıkladıktan sonra ibre iyiden iyiye batıya doğru dönmüş oldu. Önümüzdeki günler batının ekonomik anlamda eski gücüne kavuşacağı yönünde. Dilerim Türkiye için de iyi günler bizi bekliyor olur. Ama görünen o ki bizim emeklemekten ziyade koşmaya ihtiyacımız var. Bu doğrultuda da acilen yeni planlamalar yapılmalı ve gereken adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde büyüme rakamlarındaki düşüşler daha keskin olacak ve biz yine aynı yerde saymaya devam edeceğiz.