Mısır’daki darbenin üzerinden tamı tamına 40 gün geçti. Ramazan ayını ve bayramını Nahda’da ve Rabia’tül Adeviyye’den geçiren devrik lider Muhammed Mursi’nin ve İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) destekçileri, güvenlik güçlerince katliamlara maruz kalsalar da direnişlerine devam etmekte. Tabi yönetim tarafından bayram arefesinde gelen bu uzlaşı çağrısının aslında bir nevi güç gösterisi ve sindirme politikasını olduğunu anlamak da çok uzun sürmedi, ki olumsuz sonuçlanan görüşmelerin ardından hükümet yetkilileri, tehditvari açıklamalarına ve icraatlerine devam ettiler. Direnişçilerse, buna rağmen kendi imkanlarınca güvenlik önlemleri alarak direnişten vazgeçmeyeceklerini belli ettiler.
Maalesef bu yazının yazıldığı saatlerde, darbe yönetimi yaptığı katliamlar zincirine bir halka daha ekledi ve 14 Ağustos günü sabah vakitlerinde başlayan müdahaleyle şu ana kadar 100’ü aşkın gösterici hayatını kaybetti. Ancak direnişçilerin boşaltılan Nahda meydanına ve askerin yoğun şekilde müdahale ettiği Rabiat’ül Adeviyye’ye yeniden toplanacakları, özellikle İhvan’ın yaptığı sokağa dökülme çağrısından sonra, aşikarlık kazandı. Direnişçiler her şeye rağmenbarışçıl gösterilerine devam edeceklerini belli ettiler.
Bu direnişin Sisi’nin başa geçmesini darbe olarak nitelemekten inatla kaçınan ABD ve Batılı güçlere, yangına körükle giderekten adeta sevinç içerisinde Sisi’ye tebrikler yağdıran, İhvan’ın bir çok üyesinin tutuklanmasından ve destekçisinin öldürülmesinden küstahça bir memnuniyet duyan Suriye ve Suudi Arabistan’a karşı bir kutsiyet arz ettiği, aşikar. Nitekim, bu direnişi yaparak demokrasi çatısı altındaki ilk adımları atan insanlar son 2 senede genel seçimler, referandum, cumhurbaşkanlık seçimleri ve yargı reformu gibi ağır gündemlere maruz kaldı. Kaybedecek bir şeylerinin olmadığını düşünüyorlar. İhvan’a olan destek, baskı altındaki nefessizliğe rağmen gücünü koruyor.
Peki bu korunan desteği İhvan, nasıl değerlendirmeli? Öncesinde İhvan’ın genel yapısını biraz üstünkörü de olsa incelemek gerek. Türkiye’de genel olarak Orta Doğu coğrafyasına az buçuk hakim olan insanlar arasında bir kanı oldukça yaygın: İhvan, Mısır’daki “siyasi” yapısı itibariyle Türkiye’de (kabaca) Milli Görüş hareketine ve sonrasında bu hareketin devamı olarak şu anki somut muktedir güç olan AK Parti’ye benzerlik arz ediyor. İdeolojik olarak bu yakıştırmayı yapmak, bu iki güç odağının arasındaki muhabbetperverlik seviyesine bakarak anlamak mümkün. Ancak şöylesine sıradışı bir durum da söz konusu: İhvan, bazı özellikleri itibariyle sadece AK Parti’ye değil, ideolojik taban anlamında tamamen zıt olduğu Türkiye’den CHP’ye de benzemekte. Bu durum bizlere İhvan’ın gelecekte nasıl bir politika izlemesi gerektiği konusunda az da olsa ipuçları edinmemizde yardımcı olacaktır. Tabi ki şunu da hatırlatmak gerek, bu benzerlikler İhvan’ı CHP’ye eşdeğer olarak görmemize asla imkan tanımaz. Ancak böylesine ideolojik anlamda zıt iki siyasi figürün de ortak noktalar taşıyor olması (benzerliklerle beraber farklılıkları da) yazmaya değer bir konu.
Benzerlik olarak ilk başta İhvan’a gelen tabandaki desteğin genel olarak gençlerden müteşekkil olması dikkatleri çekiyor. Üstelik bu gençlerin, uzun yıllar boyunca siyasetten zorla uzak tutulan bir topluluğun destekçisi olarak muhalefet etmenin, protesto etmenin ve isyanın önemini daha büyük bir önemle kavradıkları aşikar. Bu tarz bir desteği, Türkiye’de uzun yıllar boyu olmasa da son 10 yıllık AK Parti iktidarından dolayı gelen “bıkkınlıkla” beraber özellikle üniversiteli gençlerden oluşan bir muhalif kitlenin yetişmiş olmasından dolayı CHP’de de görebilmek, İhvan’ın aksine her ne kadar organizasyon ve mobilizasyon konusunda ciddi sıkıntılar olsa da, mümkün.
Gençlerden oluşan desteğe binaen iki oluşum arasındaki şu benzerliği görebilmek de mümkün: uzun zamandır iktidardan ve siyasi güçten mahrum kalmış olmaları. Her ne kadar CHP artık kadim bir muhalefet geleneğini içerse de, uzun yıllar boyunca partinin iktidar olamadığı biliniyor. 12 Eylül darbesi sonrası partinin kapatılmış olması ve halen siyasi iktidar tecrübesinden mahrum olmaları, bu anlamda İhvan’a olanları çağrıştırıyor gibi. Keza İhvan da, özellikle Cemal Abdülnasır’ın Mısır’da başa geçmesinden sonra Abdülnasır’ın Arap milliyetçiliğini baz alan politikalarından dolayı Mısır’dan uzaklaştırılmış hatta İhvan’ın manevi liderlerinden Seyyid Kutub’un idamına karar verilmiş olmasından dolayı büyük bir yara almıştı. Sonrasında ise, gerek Enver Sedat zamanında gerekse Hüsnü Mübarek zamanında İhvan, siyasetten uzak tutulmaya çalışılmıştı. Bu durum, az önce bahsedilen benzerliğe de sebebiyet verdi. Tabi ki farklılık anlamında iki siyasi güç arasında göz ardı edilmemesi gereken bir unsur var, o da CHP’nin askeri-elit kesimden gelen bir kurucu kadrosuyla beraber yeni bir devletin kurulmasında öncülük ederek, belli bir döneme kadar iktidarda olduğu. Aynı durumu İhvan’da görmek pekala mümkün değil.
Böylesine geniş tabanlı bir desteğe sahip ve darbe yönetimine inatla barışçıl gösterilerine devam eden İhvan taraftarlarını ilerde iki senaryo bekliyor: En çok dile getirilen görüşe göre İhvan, siyasi anlamda yalnız bırakıldığından dolayı gittikçe radikalleşen bir eksende politika sürdürmeye ve daha da uç bir etkisi olarak silahlanabilecek duruma -ya da silahlanan gruplara destek vermeye başlayacak duruma- gelebilir. Çünkü arkasına Batılı güçleri ve bir kısım Arap ülkelerinin desteğini alan darbe yönetimi İhvan’a siyasi anlamda çözümsüzlük getirmekten başka bir çare bıraktırmıyor.
Tabi bu senaryoyu, yanlış şekilde okumamak gerek. Yanlış şekilde okumaktan kastım şu an Batı dünyasının ve Mısır medyasının görüntülediği şekilde İhvan’ı artık terörize olmuş bir grup olarak gösterme çabaları. Yukarda bahsedilen senaryo daha uzun süreleri kapsarken, yanlış şekilde okumada bu süre adeta yangından mal kaçırırcasına bir karalama kampanyasına dahil olarak, kısaltılmaya çalışılıyor. Karalama kampanyalarına en büyük örnek olarak şu an Mısır ve Batı medyasında ortalıkta dolanan gösterilerin yapıldığı yerlerde bulunan İhvan’a ait “sözde” mermiler ve silahları örnek verebiliriz. Buna, son zamanlarda iyice hareketlilik kazanmış Sina Yarımadasında olan olayları da ekleyebiliriz. İhvan’a destek verdiği söylenen bazı silahlı örgütlerin bölgede çeşitli saldırılar düzenlendiği haberleri Batılı medyada büyük bir yaygara halinde dile getirilirken, İsrail’in temcit pilavı gibi tekrarladığı “terör ve güvenlik sorunu” açısından verdiği gayrimeşru karşı saldırılarınsa, hiç birşey olmamışcasına üstü kapatılmaya devam ediliyor ve Mısır medyası da buna sessiz kalıyor. Mısır’da böylesine alelade ve vicdan yoksunu komploların kurulmuş olması, bu “kısa vadeli” görüşün İslamofobik ögeler içerdiği ve Orta Doğu’yu halen 11 Eylül ekseninde okumanın kırıntılarını barındırdığını gösteriyor. Fakat uzun vadede Mısır ve İhvan’a neler olur, işte bu İhvan’ın bu gençlerden oluşan geniş taban kitlesini değerlendirebilmesine ve diğer siyasi figürlerle de uzlaşma yapabilmesine bağlı.
Yapabilirse, Mısır’ı ve bizleri çok daha iyimser bir ikinci senaryo bekliyor. Batılı güçlerin uyuşmuş tavırlarıyla beraber istediği gibi at koşturmak isteyen darbeci yönetime karşı, barışçıl gösterilere ve şiddet içermeden politik diyalog çağrısında bulunan İhvan, artık dünya gözünde daha hakkaniyetli bir hale bürünebilir ve haklı mücadelesini tüm dünyaya sergileyerek Mısır’da yeniden politik arenaya dahil olabilir. Bu durumun pamuk ipliğine bağlı olduğunu söylemek de bilhassa mümkün keza, bölgede İhvan’ın en büyük destekçilerinden biri olan Türkiye’nin bölgede sözü geçerli oluşu bağlamında geleceği de henüz belli değil.
Durumlar Mısır’da böyleyken, ortada bir de tiksinti verici bir darbeyi meşrulaştırma senaryosunun da döndüğünü söylemek elzem. Bunu, Anayasa’nın 27.maddesinin darbeye meşruiyet tanıyacak şekilde değiştirilmesinden, yapılan sözde barış çağrısından, gösterilerdeki zayiat adına yapılan İçişleri Bakanlığına ait açıklamalardan ve Mısır’ın çeşitli yerlerine atanmış 25 yeni valinin siyasi yakınlıklarından anlamak mümkün. Özellikle bu yeni valilerin neredeyse tamamının asker olduğunu, kalanının da Ulusalcı Cephe’ye ve Fülul’a (Mübarek Rejimi artıkları) ait olduğunu hatırlatalım.
Umarız, Mısır’da bir an önce şiddet yerini hakkaniyete ve sağduyuya bırakır.