Haçlı seferleri yaklaşık 100.yılını doldururken savaşın gidişatı Müslümanların lehine döndü. Özellikle Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslümanlar haçlılara karşı önemli başarılar elde etti. Bu durum haçlıları olduğu gibi savaşa katılan tapınakçılarında askeri gücünün zayıflamasına neden oldu. Ama bazı tarihçiler hemfikir ki 1187 yılında yapılan Hıttin Savaşı hem haçlılar hemde tapınakçılar için dönüm noktası oldu. Özellikle tapınakçılar için bu savaş sonun başlangıcı oldu. Bu savaştan birkaç ay sonra Selehaddin Eyyubi komutasındaki Müslümanlar Kudus’ü geri aldı. Tarihçiler bu başarısızlığın sebebi olarak büyük usta Gerard de Ridefort‘u sorumlu tutuyor. Onlara göre büyük ustanın anlaşmaz tavrı ve savaşlardaki tecrübesizliği Hıttin Savaşı’nın kaybedilmesine ve bir dizi olaylara sebebiyet verdi.
Savaşın kaybedilmesin dolayı büyük usta Gerard de Ridefort şövalye yeminini bozdu ve Müslümanlardan para karşılığı sığınma talep etti. Bir kaç ay sonra Akka savaşında yeniden esir alınan büyük usta bu sefer boynu vurulmadan bırakılmadı. Büyük ustanın bu davranışı tapınakçılar arasında birlik bütünlük duygusunun zayıflamasına sebep olmuştur. Savaş sırasında kutsal emanetlerden biri olan asıl haçın bir parçasının kaybedildiği söylentisi ortaya çıkmıştır. Bu durum tapınakçıların manevi gücünü kırmış ve halk arasında ‘Tanrı’nın tapınakçıları kutsamadığı‘ gibi düşünceler yaygınlaşmaya başlamıştır. Kudüs’ün kaybedilmesinden dolayı tapınakçılar karargahını Kudüs’den Akka’ya taşımak zorunda kalmıştır. 1291 yılına kadar Akka’da bulunan tapınakçılar Akka’nın da kaybedilmesinden dolayı karargahlarını yol Kıbrıs’taki Limasol’a taşımak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren askeri açıdan zayıflayan tapınakçılara gelen yardımlarda azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da tapınakçılar özellikle Avrupa’da maddi açıdan güçlü bir varlık gösteriyordu. Ama bu noktadan sonra Tapınak Şövalyeleri’nin varoluş nedeni sorgulanmaya başladı. Var olmalarının nedeni olan korunulması gereken kutsal topraklar artık yoktu. Ekim 1307’de bir cuma günü Fransa Kralı IV Philippe’nin askerleri tarafından tutuklanan Tapınak Şövalyeleri büyük suçlarla anılıyorlardı. İsa’yı reddetmek, haça hakaret etmek, haç üzerine işemek, eşcinselliği kurumsal olarak ifa etmek ve şeytana tapmak. Tapınak Şövalyeleri’nin gizli kabul törenleri bu suçlamalarla ilişkilendirilmiştir.
Kral Philippe veya bir başka tabir ile güzel Philippe yüksek kademedeki tüm tapınakçıları ülkesine çağırdı.Tarihçiler bu toplantıyı Fransa’daki üst düzey tapınakçıları çekmek için yapılan bir bahane olarak tanımlıyor. Geri kalan alt kademedeki tapınakçılar öndersiz kalınca kralın saldırısı başladı ve 1 gecede Fransa’daki tüm tapınak liderleri tutuklandı. Büyük usta Papalığa başvurdu ama dönemin papası Fransa kralı Philippe tarafından korunduğundan dolayı hiçbir şey yapamadı. Engizisyon mahkemeleri tapınakçıları sorgulamaya başladı. Fransa’da bulunan bir çizime göre 138 şövalye sorgulandı ve bunlardan 105’i gizli törenlerinde İsa’yı inkar ettiklerini kabul ettiler, 103’ü müstehcen öpüşmelerin kabul törenlerinin bir parçası olduğunu itiraf etti, 123’ü haça hakaret ettiklerini söyledi. İtirafları haricinde ne kanıt ne de fiziksel bir delil vardı. Tarihçiler bu itirafların delil olamayacağı konusunda görüş birliğindeler. Çünkü ifadelerin işkence altında alındığını belirtiyorlar. Büyük usta Jacques de Molay bütün suçlamaları kabul etti. Engizisyon büyük ustanın tekrar halkın önünde bu suçlamaları kabul etmesini istedi. Ama büyük usta bunu kabul etmedi ve daha önce işkence altında verdiği ifadeleri reddetti ve suçlamalara karşı kendisini ve tarikatını savundu. Bundan dolayıdır ki 18 Mart 1314’te büyük usta yakılarak idam edildi. Büyük ustanın son sözleri günümüzde dahi tartışılır. Ölmeden önce, Molay yakılırken Papa’yı ve Kral’ı lanetleyerek sene sonuna kadar onların da öleceğini söyledi. Hem Kral hem de Papa aynı sene içinde öldüler. Molay’ın son sözlerinin gerçekleşmesi ilahi bir adalet miydi? Yoksa şövalyelerinin şeytanı güçlerinin bir kanıtı mı ? Bu sorular hala yanıt bekliyor.
Gerçek amacı ne olursa olsun kralın tutuklamalardan çok şey kazandığına dair pek az kanıt var. O dönemde her krallık gibi Fransa Krallığı’nında tapınakçılara borcu vardı ve bu tutuklamalardan ve tarikatın yok edilmesinden sonra doğal olarak borcu silindi. Tarihçiler IV Philippe’nin en büyük kazancı olarak bunu ifade ediyorlar.Tutuklamalardan sonra tapınakçılara ait mülkler papalığın emri ile dini hizmet vermek amacıyla kullanıldı. Günümüzde Tapınak Şövalyeleri konusu hala büyük bir sır ve hala çok sayıda soru cevaplanmayı bekliyor. Örnek olarak döneminde oldukça zengin olan şövalyelere baskın yapıldığında kayda değer hiçbir dünyevi mal varlığı veya kutsal hazine bulunamamasıdır. Peki şövalyelerin sahip olduğu iddia edilen hazineler Torino kefeni gibi kutsal emanetler nerede? Baskınlar sırasında çok az sayıda tarikat mensubu ele geçirildi. Peki geri kalan üyeler neredeydi? Tarihçiler bugün bile bu soruların cevabını arıyor. Bu sorular ne zaman yanıtlanır bilinmez ama şu bir gerçek ki döneminde hem askeri hem dini bir kuruluş olan Tapınak Şövalyeleri tarihten silinmez bir iz bıraktılar.
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Tap%C4%B1nak_%C5%9E%C3%B6valyeleri
- http://www.youtube.com/watch?v=ga2WV7Fmx4M
- http://www.youtube.com/watch?v=T8se7-pf4lw
- http://www.dunyadinleri.com/tapinak.html
- http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/tapinak.htm
- http://blog.milliyet.com.tr/dunyamizi-yoneten-gizli-orgutler–tapinak-sovalyeleri/Blog/?BlogNo=384442