Bruno Metsu ve Bir Peri Masalı

bruno metsu ve senegal

2002 Dünya Kupası, kuşkusuz Türk futbol tarihinde ayrı bir cilt olarak sunulabilecek yere sahip bir kupa. Bugün bile bu kupadaki başarımızı referans alıp ne kadar geriye gittiğimizi konuşuyoruz. Fakat bu kupa sadece bizim değil, başka ülkelerin de tarihinde ayrı bir noktada. Kupada yarı final oynayan bir diğer ülke olan Güney Kore’nin, son şampiyon olarak kupaya gelen ama galibiyet elde edemeden ilk turda elenen Fransa’nın ve diğer birkaç ülkenin daha futbol tarihinde yer tutar bu turnuva. Ancak bir ülke daha var ki onlar için de bu turnuva en az bizim kadar önemli, hatta bize göre daha önemli bir yerde. Kendilerini 2002’de çeyrek finale taşıyan Bruno Metsu’yu kaybettiğimiz bu haftada biraz olsun Senegal’in 2002 macerasından ve Bruno Metsu’dan bahsetmezsek olmazdı sanırım.

Afrika futbolu 80’lerden beri yavaş yavaş geliyordu, önce Cezayir 82’de Almanya-Avusturya iş birliğinin kurbanı olarak gruplarda elendi (Bu maçtan sonra Dünya Kupalarında her grupta son maçlar aynı gün ve saatte oynanmaya başladı). Sonra 90 Dünya Kupası’nın açılış maçında son şampiyon Arjantin’i deviren Kamerun çeyrek final oynadı, sonraki iki kupada Nijerya bu bayrağı devraldı Kamerun’dan, yetmedi üstüne 96 Olimpiyatları’ndaki altın madalyayı ekledi. 2002 yılında ise bayrağı üçüncü bir ülke devralacaktı. Hem de hiç kimsenin beklemediği bir ülke; Senegal. Elemelerde grubu zorlu rakibi Fas’ın averajla önünde bitiren “Misafirperver Aslanlar” tarihlerinde ilk kez kupaya katılmış oldular. Başlarında ise futbolculuk ve teknik direktörlük kariyeri boyunca fazla başarı elde edememiş, bir dönem kuryelik yapmış olan Bruno Metsu isminde Fransız bir teknik direktör vardı. Göreve gelir gelmez, federasyon ile sıkıntı yaşayan ve takımdan uzaklaştırılmış olan birkaç oyuncuyu geri çağırdı takıma Metsu. Ayrıca Fransa Milli Takımından davet alan birçok oyuncuyu da bizzat telefonla arayarak Senegal adına oynamaya ikna etti. Sert mizaçlı, disiplin dehası, taktik uzmanı bir teknik direktör değildi, olamazdı da. Futbolun temel prensiplerinin yanına, oyuncularıyla arasındaki mükemmel ilişkiyi de ekledi. Bunun üzerine önce Nijerya karşısında kaybedilen Afrika Uluslar Kupası çeyrek finali, sonra da başarıyla tamamlanan 2002 Dünya Kupası elemeleri geldi.

Kore’de 31 Mayıs 2002 günü Dünya Kupası açılış maçı, Fransa ve Senegal arasında oynanacaktı. Son Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonu Fransa kuşkusuz maçın ve turnuvanın en büyük favorisiydi. Bir kez daha kupayı kazanmaları kimseyi şaşırtmayacaktı. Dolayısıyla ilk maçta, kupaya ilk kez katılan bir Afrika takımı karşısında maçı farklı kazanmaları bekleniyordu. Senegal tarafında ise durum farklıydı, uzun bir süre sömürgesi oldukları ülkeye karşı oynayacak olmanın motivasyondan mı yoksa ilk kez katılmanın verdiği heyecandan mıdır bilinmez, Senegalli oyuncular hayatlarının maçını oynadıklarının farkındaydılar. Evet rakibe çok pozisyon veriyorlardı ama maçı kaybedecek gibi de durmuyorlardı. Nitekim beklenmeyen şey Fransa’nın başına geldi, 30.dakikada, kupa sonrası Liverpool’un yolunu tutacak olan takımın yıldızı El-Hadji Diouf’un ortasında Papa Bouba Diop’un vuruşu önce kaleci Barthez’den döndü, sonra Diop dönen topu yerde tamamladı ve takımını 1-0 öne geçirdi. Senegal bayram yerine dönmüştü, son şampiyon karşısında 1-0 öne geçmişlerdi. Nitekim bu gol maçın da tek golü oldu ve tarih 90 Dünya Kupası’ndan ilhamla tekerrür etti. Senegal tarihinin en önemli günü yaşanıyordu kuşkusuz. Devlet Başkanı Abdoulaye Wade o günü ulusal bayram ilan etmişti. Bu başarının liderliğini de klasik Avrupalı teknik direktör görüntüsünden uzak, uzun saçlı bir Fransız yapıyordu. Hem Fransa’daki teknik direktörlük günlerinden sonra futboldan kopma noktasına gelmiş Metsu, futbola tekrar bağlanmıştı, hem de futbol tarihi birkaç cümleden ibaret olan bir ülke destan yazmaya başlamıştı. Bu peri masalı ya da önemli günler, Senegal adına daha yeni başlamıştı. Sonraki rakip bir diğer Avrupalı Danimarka’ydı. Vikingler karşısında da pes etmeden oynayan Senegal, bu maçtan da bir puanla ayrılıp, daha büyük bir başarının eşiğine gelmişti; bir sonraki maçta elde edilecek bir puan bile ikinci tur için yeterli olacaktı. Nitekim bir sonraki maçta da bir puan aldılar ve ikinci tura çıktılar ama bu sefer oynadıkları maç da en az Fransa maçı kadar efsaneviydi. Uruguay karşısında ilk yarıyı 3-0 önde kapatmışlardı, bu skor onları lider olarak taşıyacaktı ikinci tura belki de. Ama sonra Uruguay geri döndü ve maçı 3-3’e getirdi. Son dakikalar Senegal için yıllar gibi geçmiş olsa da peri masalının bir sonraki aşamasına, yani ikinci tura geçmeyi başarmışlardı. Hollanda’nın katılamadığı, Arjantin ve Fransa gibi şampiyonluk adayı ülkelerin ilk turda elendiği kupada, turnuvaya ilk kez katılan Senegal ikinci tura çıkmıştı. Bu seferki rakip de turnuvanın ölüm grubundan (Arjantin, İngiltere ve Nijerya’nın da yer aldığı grup) Arjantin’in ve İngiltere’nin önünde lider çıkan İsveç’ti. İsveç maçın başlarında Larsson ile öne geçmiş, buna takımın tecrübeli oyuncusu Henri Camara cevap vermişti. Uzatmaların ilk yarısının sonlarında bu sefer altın golü İsveç filelerine gönderen Camara, 90 Dünya Kupası’ndan beri ilk kez bir Afrika takımını Dünya Kupası’nda çeyrek finale taşımıştı. Senegal ve Metsu herkesin sempatisini kazanmış bir şekilde çeyrek finaldeki rakibini bekliyordu artık. Kaderin cilvesi bu ya; turnuvada en az onlar kadar sükse yapan başka bir ülke, başka bir Avrupa temsilcisi Türkiye, ev sahiplerinden Japonya’yı eleyerek Senegal’in rakibi oluyordu. Senegal bu noktaya gelene kadar üç Avrupa takımıyla oynamış, ikisini saf dışı bırakmıştı. Ayrıca zaten tahminlerinin çok ötesine geçmişlerdi ve kaybedecek bir şeyleri de yoktu. Bu motivasyonla çıktıkları Türkiye maçı da ikinci turdaki İsveç maçı gibi uzatmaya gitti ama bu sefer altın golle kazanan değil kaybeden oldular. İlhan Mansız’ın golü, bizleri sevince boğup yarı finale taşırken o gün, Senegal’in peri masalına da noktayı koyuyordu.

“Galiptir bu yolda mağlup” diye boşuna söylenilmemiş. Senegal çeyrek finali kaybetmesine rağmen bir çok kişinin sempatisini kazanmıştı 2002’de. “Beyaz Büyücü” Metsu ve Senegalli oyunculara Avrupa’dan bir çok teklif geldi, oyuncuların bir kısmı kariyerlerini daha üst düzey lig ve takımlarda sürdürdüler. Ama Bruno Metsu Avrupa’ya geri dönmedi, Senegalli sevgilisiyle evlenerek Müslüman oldu ve Abül Kerim ismini aldı. Ne de olsa kendi ifadesiyle “Kalbi siyah olan bir beyazdı” o, artık Avrupa ile bir işi olamazdı belki de. Senegal sonrası Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidip Al-Ain takımının başına geçti ve ilk senesinde Asya Şampiyonlar Ligi şampiyonu yaptı takımını. Bu arada Senegal de başarısını devam ettirerek aynı sene Afrika Uluslar Kupası’nda final oynadı. Daha sonraki yılları da yine Arap yarımadasında geçti Metsu’nun. Günümüze kadar geçen sürede sadece BAE takımıyla 2007 Körfez Kupası şampiyonluğunu kazanmış olsa da bir şekilde futbolun içinde kalmaya devam etti.

Maradona sonrası Al-Wasl takımının başına geçtikten kısa bir süre sonra kolon kanseri teşhisi konuldu Metsu’ya ve maalesef 3-3.5 aylık bir yaşam süresi biçildi kendisine doktorlar tarafından. Metsu kanserle 1 seneden uzun süre savaştı, bu süre boyunca moralini hiç bozmadı, kendisiyle benzer bir süreci yaşamış olan Eric Abidal’den ilham alarak savaşını sürdürdü. Fakat mücadelesi beklenen sonucu vermedi, akciğerine ve karaciğerine de yayılan kanser onu 14 Ekim günü aramızdan aldı. Bize de kendisinin liderliğindeki o sempatik Senegal takımının 2002 Dünya Kupası hatıraları kaldı. Mekanın cennet olsun “Beyaz Büyücü”…

Leave a Reply