Şu sıralarda herkesin canını sıkan, herkesi haklı olarak kızdıran bir mevzu bayrağın indirilmesi. Bu duruma zaten getirilmeyecek bir eleştiri yoktur. Her ne kadar HDP milletvekilleri ve Öcalan bu olayı desteklemediklerini söylese de bir Türk vatandaşı olarak bundan rahatsız olmak, olayın, yapanın (en azından şimdilik) yanına kalmasına sinirlenmek hepimizin hakkı. Lakin olayın asıl can sıkıcı noktası toplumda bazılarının bayrağa dahi saygı gösteremeyecek düzeye gelmesi ve Türkiye’nin girdiği nefret süreci. Bu süreç Türkiye’deki tek sorunun İslamcı-laik tartışması olmadığını ve toplum içindeki bölünmenin İslamcı-laik ekseninden çok daha farklı olduğunu bize gösteriyor.
Aslında biz uzun zamandır bu nefret sürecini görmüyorduk. Bunun sebebi hem bizim ilgilendiğimiz daha farklı ve buna göre çok daha basit olan fikir ayrılıkları, hem de “Can kaybı olmuyor, demek ki sorun yok.” algımız. Ve sonuç olarak, çoğu insan sorun çözüldü diye düşünürken, böyle bir hadise meydana geliyor ve hepimizi şaşırtıyor. Ve bu bayrak indirme meselesi bana şunu düşündürüyor: Biz nereye gidiyoruz? Hiçbir savaş kalıntısı yokken, uzun süredir Kürtleri de Türkleri de üzecek bir durum yokken bu nefret niye hala devam ediyor ve biz bu nefreti nasıl bitireceğiz?
Bana kalırsa bu, bizim(Türkler ve Kürtler olarak) çözüm sürecini bu kadar geçen vakte rağmen anlamamamızdan(ya da bunun halka anlatılamamasından) kaynaklanıyor. Bu oran %50’den az da olsa hala toplumun büyük bir kısmı çözüm sürecine karşı, üstelik bunun için haklı sebepleri de var. Birçok insan çözüm sürecindeki bütün adımların “yavaş yavaş” ve “alıştıra alıştıra” atılmasından rahatsız. Böylece halk olarak bu “alıştırma ve uygulama” taktiğinin sonunun nereye gideceğini kestiremiyoruz. “Bir gün özerkliğe de mi alışacağız?” sorusuna cevap bulamıyoruz.
“DEVLET BÜYÜKLERİ”NİN TEPKİSİ
Bütün “büyükler” bayrak indirme saygısızlığını eleştirdi doğal olarak. Zaten olması gereken de buydu. Ama benim asıl merak ettiğim ve açıkçası ikna olmadığım konu şu: “Birisi çıkacak garnizon duvarlarını aşacak Türk Bayrağı’nı indirecek ve bunu görevliler seyredecek. Neymiş çözüm süreci sekteye uğramasın. O bayrağı indireni orada alacaksın, indireceksin, gereğini yapacaksın.” diyen başbakan, eğer “gereği” yapılsaydı bunu destekleyecek miydi? “Evet, gereken buydu, yapılmış” deyip bunu yapan görevlileri övecek miydi, yoksa bunu yaptıkları için onları “çözüm sürecini sekteye uğratmaya çalışan insanlar” olarak mı niteleyecekti. Açıkçası ben ikincinin doğru olduğuna inanıyorum. Maalesef, her durumda nabza göre şerbet veriliyor ve Türk vatandaşlarımızı kızdıran olaylarda Türkleri tatmin edecek açıklamalar, Kürt vatandaşlarımızı kızdıran olaylarda da Kürtleri tatmin edecek açıklamalar yapılıyor. Bu yüzden oradaki güvenlik güçlerine tepki göstermeye ne kadar hakkımız var, bunu da sorgulamalıyız. Onları eleştirirken içinde bulundukları durumu da göz önüne almalıyız.