Geçtiğimiz perşembe (13.11.14) New York FED Başkanı William Dudley bazı önemli açıklamalarda bulundu. Bütün dünyanın beklediği önümüzdeki dönemde FED politikalarının nasıl olacağı sorusu biraz daha netlik kazanmış gibi görünüyor. Dudley açıklamalarını Abu Dhabi’de yaptı. Önümüzdeki kısa dönemde faizlerde herhangi bir artırıma gidilmemesi gerektiğini söyleyen Dudley, 2015 yılı sonuna doğru bu artırımların gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi. Dolayısıyla hem Euro bölgesi hem de gelişmekte olan ülkeler, yeni politikalarını buna göre belirlemek zorunda kalacaklar.
Bilindiği gibi FED politikaları bütün dünyayı etkilemektedir. Bugün Türkiye’den tutun Yunanistan’a hatta Angola’ya kadar dünyanın dört bir köşesindeki ülkeler, bu politikaları takip etmek zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla FED’in yaptığı açıklamalar bile çok önemli bir yere sahip olmaktadır.
Dudley yaptığı açıklamayı neye dayandırıyor? Öncelikle ABD çok önemli bir krizden yeni yeni kurtuluyor. Aslında ekonomik göstergeler ABD’nin krizden çıktığını gösterse de, ABD yönetimi yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ediyor. Aslında faizleri artırmak, ABD ekonomisinin büyümesine pozitif etkiler yaratacak olsa da, özellikle kısa vadede gerçekleşebilecek sıkıntılardan bir hayli çekinmekteler. Bu sebeple, adımlarını yavaş ve temkinli atıyorlar. Bana sorarsanız, böyle yapmaları da oldukça mantıklı. Sonuçta, oluşabilecek yeni sorunlar sadece onları değil, krizden yeni çıkan bütün dünyayı fazlasıyla etkileyecektir.
Gelelim bu açıklamaların Türkiye ve diğer gelişmekte olan ekonomiler üzerine etkilerine. Bilindiği gibi Türkiye başta olmak üzere Tayvan, Brezilya, Çin gibi ülkeler özellikle 2008 krizi öncesi dönemde, büyük bir büyüme grafiği çizdiler. Bunu yaparken de ABD’ye göre yüksek faiz politikasını güttüler. Bu sayede yabancı yatırımcıları ülkelerine çekip, merkez bankası rezervlerini büyüttükçe büyüttüler. Örneğin 2002 yılında yaklaşık 20 milyar dolarlık bir rezerve sahip olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, geçtiğimiz yılı, yaklaşık 140 milyar dolarla kapattı. Bu durum, o dönemde sıcak para akışının bu ülkelere olduğunu açıkça göstermekte. Ayrıca 2008 yılı ve sonrasında da kriz bölgelerinden kaçan yatırımcılar, yine bu saydığımız güvenli (!) limanlara sığındılar.
Peki bu ülkeler ne yaptılar? Burada Çin’i biraz ayrı tutmak gerekir. Çin her geçen gün üretim seviyesini artırıyor. Her ne kadar işçi hakları ve işçi güvenliği gibi konular yöneticilerin umurlarında olmasa da, gelen bu sıcak paralar yatırıma dönüşmüş ve üretime büyük katkılar sağlamıştır. Türkiye gibi ülkeler ise bu sıcak para akışını doğru yönetememişler ve gelen bu sıcak parayı üretime dönüştürememişlerdir. Peki bu ne demek? Bu gayet açık bir şekilde Türkiye ve diğer ülkelerin baş ağrıları çekmeye başlayacaklarının işaretidir. Bu paralar elbette istedikleri zaman tekrardan ekonomiden çıkabilir. İşte tam bu noktada, ABD’nin olası bir faiz artırımında, bu paraların doğrudan ABD’ye akması su götürmez bir gerçektir. Kısaca, ekonomisi dışarıdan gelen sıcak paraya bakan ülkeler, faizlerini artırmazlarsa vay hallerine. Türkiye de ne yazık ki bu ülkelerden birisi.
Sözün özü, Türkiye’yi çok sancılı bir dönem bekliyor. 2015 yılı fazlasıyla sancılı ve acı dolu geçebilir. Hatta ekonomiden sorumlu yöneticilerimiz dikkatli davranmazlarsa, 2001 yılına benzer bir krizi yaşamamız içten bile değil.
Burada bir parantez de yöneticiler dışında kalan, sözleri dinlenen büyüklerime. Ak Saray’ı tartışmaktan, ona harcanan paralarla neler yapılabileceğini konuşmaktan artık vazgeçin. Orası yapıldı artık ve herkes biliyor ki aslında ne kadar gerekli (!) bir yapıdır kendisi. Bunun yerine, “uzun vadede ülke için neler yapılabileceğinden” ve özellikle de “üçüncü sınıf ülke ekonomisi olmaktan nasıl kurtulunabilinir” bunları anlatan çözümlerden bahsedin. Yoksa bu iktidar ne isterse onu yapar ve onları uyarmaları gereken büyüklerimiz, onlarla sadece kavga etmiş olurlar. Tabii ki iş muhalefette değil. Bilim adamlarımızda, hocalarımızda ve ekonomiden anlayan, ülkesini düşünen diğer büyüklerimizde.
FED : Federal Reserve (ABD Merkez Bankası)