Bildiğiniz gibi son günlerde Türkiye’nin, hatta dünyanın gündemini meşgul eden bir konu var: Ak Saray. Ak Saray Türkiye ve dünya politikasında kendine hatırı sayılır bir yer edindi. BBC’den tutun, The New York Times’a kadar dünyanın en çok okunan gazetelerinde haftalarca kalmayı başardı. Hatta bu gazetelerin ve basın organlarının çoğu şanı büyük (!) Ak Saray’ımızı manşetlerden duyurdu. Gönül isterdi ki biz de, NASA’nın başardığı başarıya benzer bir haberle dünya basınında yankı yaratsaydık. Ama biz kendimizin daha uzman olduğu bir konu ile dünyada yankı uyandırmayı başardık: müteahhitlik ya da inşaatçılık.

Konunun siyasi yönleri beni çok fazla ilgilendirmiyor. Herkes uzman olduğu alanda yorum yapsa çok daha yaşanabilir bir ülke olabilirdik. Benim de çok fazla uzman olduğum sayılamaz ama ben daha iyi olduğum bir alan hakkında, Ak Saray’ın ekonomik yönleri hakkında sizinle görüşlerimi paylaşacağım.

Türkiye’deki müteahhitlik ve inşaatçılık (galiba dede mesleği, babadan oğula nesil olarak ilerliyor müteahhitler) üzerine daha önceleri çok fazla yazı yazdım ve bunların ülkeye hiçbir değer kazandırmadığından bahsettim. Sanayinin, Türkiye’nin gelişimi için olmazsa olmaz olduğundan, vakit kaybetmeden bu alana yatırım yapılmasından bahsetmiştim. Ama öyle görünüyor ki bir 500 yıl daha milletimiz inşaatçılıktan vazgeçmeyecek.

Yerli basının da çok fazla ilgisini çekti Ak Saray. Üzerine çok fazla konuşuldu, çok fazla tartışıldı ve çok fazla yazı yazıldı. Biraz da biz yazalım, değil mi?

Öncelikle maliyetinden başlayalım sevgili sarayımızın. Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’in açıkladığı rakamlara göre (bakın ben demedim, koskoca Bakan diyor) sarayın maliyeti 1 milyar 370 milyon Türk lirası. Sayın Cumhurbaşkanımızın deyişiyle “1 katrilyon 370 trilyon lira”. İlave olarak, saray için Başbakanlık 2014 yılı bütçesinden 964 milyon lira harcanmış ve 2015 yılı bütçesinden de 300 milyon lira ödenek harcanmış. Daha 2015’e 2 aydan fazla vardı saray açıldığında. Daha yarına borsanın durumu ne olacağı belli değilken, FED’in para desteğini kesmesi sonucu piyasalar okyanus üzerindeki bir kayık kadar güvensizken, olmayan 2015 bütçemizden bu kadar çok para ayırmak ne kadar mantıklı, ben anlayamadım doğrusu.

Açıkçası gelişmekte olan bir ülke için, komşu ülkelerden gelen milyonlarca sığınmacıya tonlarca para harcayan, cari açığı nedeniyle hop oturup hop kalkan, Amerikan Merkez Bankası FED’in son açıklamasıyla beraber sıcak para musluklarının kesileceğini bilen, asgari ücretlinin maaşının 1000 TL bile olmadığı bir ülkede, bir devlet binasına neden bu kadar para harcanır? Şahsen ben bu sorunun cevabını bilemedim ve bu duruma üzüldüm. Bilenler cevaplarını bana ulaştırabilir.

Türkiye’nin önceliği devlet binası yapmak mı?

Bana sorarsanız değil, Türkiye’nin önceliği büyüme hızını uzun vadede sabit tutmak ya da yükseltmek… Böyle değilse bile, böyle olması gerekiyor.

Peki, bu hedefi gerçekleştirmek için devlet ne yapmalı? Öncelikle lüks devlet binası yapmamalı. Lüks devlet binaları gelişmekte olan ülkeler için israfın en güzel örneğidir. Türkiye bu hedefini gerçekleştirebilmek için ihracata dayalı ürün imal etmeli. Lüks devlet binasının dış ticaretle uzaktan yakından bir alakası yoktur.

Son 10 yıldır Türkiye’nin ekonomik bir dönüşüm gerçekleştirdiğini kabul etmek lazım. Eğitim ve sağlıkta çok büyük adımlar atıldı. Fert başına gelir 3 kat arttı. Peki, ne oldu? Dış ticaret açığı hala halledilmedi. Peki, neden? Çünkü Türkiye üretmedi, parasını lükse yatırdı. Etrafımızda da gördüğümüz gibi her yer lüks rezidanslarla, lüks AVM, lüks otomobil hatta lüks telefonlarla (Cumhurbaşkanı’nın son günlerde söylediği “çiklet gibi telefon alıyorlar” açıklamasına da imzamı atıyorum çünkü aldığımız telefonların hepsi cari açığa bir artı olarak kaydediliyor) doldu taştı. Türkiye üretime kayda değer bir yatırım yapmadı. Sanayi ve tarımda ilerleme kaydedemedi. GAP bitmedi, Konya Ovası sulaması bitmedi. Nüfus hızla artmasına rağmen, en basit yemek kaynağı olan buğday üretimi yerinde saydı. Tarımda üretim artmadı ama talep arttı. Gıda fiyatlarının artmasının en önemli nedeni budur (eğer merak ediyorsanız!).

Demem o ki, Ak Saray’a harcanan paranın çok küçük bir kısmı tarım araştırmalarına yatırılsaydı, buğday üretimi 2 katına yükselebilirdi. Aynı şekilde GAP ve Konya Ovası sulaması tamamlansaydı, tarımdan elde edilen gelir 3 kat artabilirdi.

Diğer bir durum da, aslında bu durumu çok fazla dile getirip insanların duygularını sömürüyormuş gibi görünmekten de korkuyorum, maden kazalarıyla ilgili. Bildiğiniz gibi ülkemizde neredeyse her gün maden kazaları gerçekleşiyor. Saraya harcanan parayla 40 kişilik 3425 adet yaşam odası yapılabilirdi. Yeter artık, insanların canını yakmayın. Hala daha üçüncü dünya ülkeleri gibiyiz. Kaç kişiye hala ulaşılamadı.

Bu liste böyle uzar gider aslında ama lafı çok fazla uzatmayacağım. Ekonomiyi kalkındırmak istiyorsanız sanayiye yatırım yapın, üretime yatırım yapın. Bu saray halkın deyip, kenara çekilmeyin. Halkın ulaşamayacağı, kapısının önünden geçemeyeceği saraylara ihtiyacı yok. Halkın karnını doyurabileceği, insanca çalışabileceği işlere ihtiyaçları var. Okullara, bilimlere yatırım yapmak yerine, hala rezidanslara yatırım yapıyoruz. Patlamaya hazır bir bomba gibi evrende ilerlemeye devam ediyoruz.

Cumhurbaşkanım hatırlatayım; ölüm var!

Son olarak da sizi dünya basınından manşetlerle baş başa bırakıyorum.

New York Times birinci ve üçüncü sayfaları: ‘Ak Saray’ ve Erdoğan.

New York Times birinci ve üçüncü sayfaları: ‘Ak Saray’ ve Erdoğan.

 

Alman gazetesi FAZ üçüncü sayfası: “Sultan için yeni bir ev”

Alman gazetesi FAZ üçüncü sayfası: “Sultan için yeni bir ev”

 

 

Leave a Reply