Dünyanın, kadınla erkek arasında, kadın aleyhine paylaştırılması açısından, eski toplumlar da yeni toplumlar da, özde birbirlerinden pek farklı olmayan sistemler sunarlar. Yine de, karmaşık toplumlara göre, basit toplumlarda kadın karşıtlığını bütünüyle çıplak biçimde yakalamak mümkündür.

Cemal Bali Akay “siyasi iktidarın cinsiyeti” ekseninde eski toplumları incelemiş ve çıkarımlarda bulunmuştur. Toprak ve tabii kaynaklar erkeklerindir. Sosyal hayat için gerekli aletleri onlar yapar. Av, savaş, değiş-tokuş onların işidir. Kutsal aletlere, müzik aletlerine genelde yalnızca onlar dokunabilir. Atalar ve tabiatüstü güçlerle ilişkiyi de onlar kurar. Örneğin Baruya toplumunda, kadınlar erkeklerin yaptığı tarım aletlerini kullanabilirlerse de; kalkan, ok, yay, topuz gibi av ve savaş aletlerine asla dokunamazlar. Maurice Godelier, bu genel kuralı çiğnemenin cezasının çoğunlukla ölüm olduğunu belirtmektedir. Toplumu ikiye ayıran eşitsiz bir bölünmede, zorlayıcı güç ya da şiddet kullanma tekeli erkektedir. Üstelik, bilgiyi ve inancı da erkekler üretir. Kadını, sosyal hayatta kendisine ayrılan yerde kalmaya zorlayacak bir siyasi yapının işaretidir.

Daniel Gaxie, işlevlerdeki farklılığın kadına ve erkeğe ayrılan alanlardaki farklılığa ya da kadın/erkek rolleri arasındaki hiyerarşinin, mekanlar arasındaki hiyerarşiye denk düştüğünü ifade etmektedir. Bu kapalı, gizli, korunan ev ya da kadınsı alanla, dinsel siyasi hayatın, sosyal ilişkilerin açık alanı ya da erkeksi alan arasındaki karşıtlıktır. Kadın açıklıktan gizliliğe, sosyal, siyasi ve dinsel olandan özele itilmekte, merkezden uzaklaştırılmaktır.

Baruya köylerinin düzenlenişinde de, kadın/erkek ayrımı belirgin bir görünüm alır. Köye hakim yerde, bir ya da birkaç erkek evi, kadınlara kesinlikle yasaklanmış bölgeyi oluşturur. Burada, dokuz, on yaşlarındaki annelerinden ayrılan erkek çocuklar, evlenecekleri yirmi, yirmi bir yaşlarına kadar inisyasyon dönemlerini geçirirler. Evli erkekler de, kadınlar doğurduğu zaman, evlerine dönerler. Kadınlar çocuklarını köyün çevresineki fundalıklarda, dallar ve yapraklardan yaptıkları barınaklarda doğurur, sonra da bu barınakları yakarlar. Erkeklerin bu alana girmesi yasaktır. Köyün yukarası ve aşağısı diye adlandırılabilecek bu iki bölge arasında, erkekle eşi ya da eşlerinden, evlenmemiş kız çocuklarından ve inisyasyon dönemine girmemiş erkek çocuklarından oluşan aileler yaşar. Ancak buradaki evlerde de, erkeğe ve kadına özgü alanlar kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır. Ortadaki ocaktan geçen hayali bir çizgi evi ikiye böler. Bu çizgiyle kapı arasındaki bölümde kadınlar ve çocuklar yaşar. Öteki bölüm, erkeğin ve eve gelen erkek konukların alanıdır. Kadın evin bu kesimine geçemez ve asla, erkeğin yaptığı ocağın üstünden atlayamaz. Godelier bu yasağı açıklamıştır: bu, kadının cinsel organının erkeğin ağzına girecek yemeğin hazırlandığı odak üstüne açılmasına ve yemeğin kirlenmesine neden olur. Kadını eve kapatan sosyal mantık, evle kadını özdeşleştirir; loş, ıslak, yiyecekler, araçlar ve çocuklarla dolu, aynı kapıdan girilip çıkan ve kaçınılmaz olarak kirlenen ev, açık, temiz, kutsal ve erkeksi olan kamusal alan karşısında, kadın bedenine benzetilir. Levi-Strauss da, aynı doğrultuda, Bir Bororo Köyünün kuruluşundaki merkez/çevre ayrımının, aynı zamanda erkek/kadın ya da kutsal olan/olmayan ayrımına denk düştüğünü söylemiştir.

Bu örnekler, toplumu erkek ve kadın diye ikiye bölen ayrımın meşruiyetini kadının sözde tehlikeli olan cinselliğine bağladığını gösterir. Zararlı olabilecek bir cinsellik, denetlenmesi gereken bir doğurganlık… Kadının merkezden, dinsel alandan ya da siyasi iktidar alanından uzaklaştırılmasının, erkekten ayrılmasının ve ona bağımlı kılınmasının gerekçesi…

Leave a Reply