Siyasette klişe haline gelmiş söylemlere bu yazımla devam ediyorum. Son zamanlarda söylemleri artan Kahrolsun Emperyalizm, İçimizden Biri, Montaj Siyaseti ve Katil Devlet sloganlarına bu haftaki yazımda değinmek istiyorum.
Bir önceki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
“Kahrolsun Emperyalizm”: Sosyalistlerin ünlü sloganıdır “Kahrolsun Emperyalizm”. Aslında her insanın desteklemesi gerektiğini düşündüğüm, destekleyenlerin de bu ülkede “gomunist” damgası yediği bir slogan “Kahrolsun Emperyalizm”. 1960’lardan günümüze kadar ulaşan bu slogan, çeşitli protesto gösterilerinde de kullanılmaktadır. Emperyalizm sözlük anlamı ile bir devletin başka bir devleti siyasal ve ekonomik egemenliği altına alması ya da almak istemesi, sömürmesi anlamına gelmektedir. Meydanların zaman zaman en popüler sloganı haline gelmektedir bu kelimeler. Ancak bunu söyleyen bireylerin de ne kadar emperyalizme karşı oldukları tartışılır, aynı Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez diye haykıranların samimiyetine inanmadığım gibi bu sloganı söyleyenlerin de güzel anlam yükleyebileceğimiz bu mottoyu iyice değersizleştirdiklerini düşünmekteyim. Çünkü söyleyenlerin çoğu çocuklarının emperyalizmi finanse eden firmaların kölesi olması için torpil arıyor, elindeki her fırsatta Nişantaşı’nda sadece bu firmaların mekanlarında yer bildirimi yapıyor, demek istediğim eylem ve söylem uyuşmuyor. Bunun yanı sıra emperyalizmin kahrolması bugünkü dünya düzeninin alt üst olmasını gerektirmektedir ki bu yapmacıklık ile emperyalizmin kahrolması bir tek dillerde kalır.
“İçimizden Biri”: Siyasi partilerimizin seçim zamanı yaklaşınca ekranlarda, reklam tabelalarında, el ilanlarında vs. gözümüze soktukları slogan: İçimizden biri. Burada verilmek istenen mesaj, toplumdaki genel eğilimi yansıttığı düşünülen kişi anlamına geliyor. Sizin sorunlarınızı, problemlerinizi kendi problemleri gibi düşünen ve çözümü kendine görev edinen partinin belediye başkanı, milletvekili adayı. Örnek vermek gerekirse halktan biri olarak dolmuşa biniyor, çekirdek çıtlıyor, bankada sırada bekliyor, yolda yürürken çocuklara naber gençler diye bağırabiliyor, yeğenini değil vatandaşları kolluyor ve sırf bu yüzden bu sloganı atmaya hak kazanıyor. Tabi bunlar sadece sözde arkadaşlar. Parti gözetmeksizin bunlar köylerimize, evlerimize, iş yerlerimize geliyorlar, millete bu sloganı yutturmaya çalışıyorlar. Peki çalışıyor mu? Fazlasıyla, oğlumu işe alacak diyen Mustafa Amca, vergi affı getirecek diyen toptancı, sırf elini sıktığı için kendi kendine böbürlenen üniversite öğrencisi Mehmet, bu adamların gayet sıcak kanlı, cana yakın olduğunu düşünüyorlar. Ayaklı reklam ajansı olarak “Abi, adam içimizden biri ya gerçekten bak iş, aş ekmek, kömür vs.den bahsediyor” diyen kardeşlerimiz de bu milletin yalanlara inanmasına katkıda bulunuyorlar. Peki nerede vaat edilen iş, köye yol, esnafa vergi indirimi? Yok, neden? Çünkü o aday milletvekili olmuş, koca bir başı olmuş ve bir de göbeği. Seni göbekten duyamıyor bu amcalar artık.
“Montaj Siyaseti:” Son zamanlarda siyasetçilerin çıkan kasetleri var. Deniz Baykal’ın, Ak Partili vekillerin kasetleri, videoları ses kayıtları elden ele dolaştı, evlerimize girdi, muhabbetlerimize konu oldu. Peki, siyasetçiler bunlara ne tepki gösteriyorlar? Hepsi sözleşmiş gibi montaj, şantaj, komplo vs. olarak adlandırdılar. Kimse çıkıp da dürüstçe kardeşim yaptım, olamaz mı? Zina yasak mı? İsviçre’deki sevgilimle cinsel içerikli konuşmak yasak mı? diye konuşamadı. Çünkü toplum onu yargılar diye düşündü. Peki toplum bu konuda ne kadar dürüst, masum, sütten çıkmış ak kaşık? Her gün televizyonlarda gördüğümüz aldatma vakaları, çocuk gelinler, tecavüzler, kadına şiddet, otobüste kadınların karşılaştığı taciz, çok eşlilik vs. nedir peki? Evet, az önce bahsettiğim gibi bu milletvekilleri içimizden biri değil ancak bizim yansımamız. Böyle bir toplumda böyle yöneticilerin olması gayet doğaldır. Normal karşılanmalıdır. Zaten vekiller, liderler çıkıp dürüstçe Londra’daki otele şu isimli kadını çağırdım, şu marka şişe açtırdım dese biri de çıkıp şu sitedeki bir binada iki “metres”im var dese, toplumdaki bazı erkeklerin tepkisi “Abi adamın yükü fazla, erkek adam yapsın helal olsun” olacak. Haysiyet ve şeref yoksunu bu insanlar, kendi karsını kızını düşünmeden bu yorumu yapacak. O yüzden böyle montaj, şantaj, kaset vs. yuvarlamanın alemi yok. Toplum sizi böyle daha çok sevecek, benimseyecek, özümseyecek korkmayın.
“Katil Devlet”: Halkın can güvenliğini korumak yerine halkına zulmeden devlettir katil devlet. Özellikle Gezi Olaylarından sonra sıklıkla karşılaştık bu sloganla: “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Katil Devlet, Yıkılacak Elbet” vs. Çünkü Berkin Elvan gibi Abdullah Cömert gibi gençlerin ölümüyle sarsıldı bu insanlar. Bu slogan daha çok kendini Solcu diye nitelendiren arkadaşlarım tarafından dile getiriliyor, ideolojilerin azalmaya mahkum olduğu ve yok olacağı yeni Dünya düzeninde Türkiye’de sol, sosyalizm, sosyal demokratlık maalesef aynı milliyetçilikte olduğu gibi sadece belli grupların çıkarlarına hizmet ediyor. Şimdi, ne sıfata sahip olurlarsa olsunlar, hangi grubun içinde yer alırlarsa alsınlar Berkin Elvan ve Burakcan Kahraman’ın ölümü Türkiye için üzücü ve uluslararası arenada yaralayıcı gelişmelerdir. Ancak belirtmek isterim ki zaten hem ekonomik hem siyasi olarak zor günlerden geçtiğimiz şu günlerde her grup eylemlerine ve söylemlerine dikkat etmelidir. Elvan’ın cenazesini sadece belli gruplar üstlenmemelidir. Sen falansın filansın sağcısın Elvan hakkında slogan atma dememelidir. Eğer bunu diyorsan biz solcuyuz, eşitlikçiyiz deme kardeşim. Bu ne büyük bir tolerans eksikliğidir. Aynı zamanda sloganlar da çok önemli. Millet bağırıyor katil devlet diye, tamam devlet bazı alanlardan elini çekmeli, vatandaşın özgürlüğünü kısıtlamamalıdır ama devlet hem güvenliğimiz hem de bölge çıkarlarımız için yaşaması gereken bir yapıdır. 1980’de masum işadamları silah kaçakçılığı, döviz kaçakçılığı gibi asılsız iddialarla, masum vatandaşlar sadece görüş belirttikleri için ve siyasi liderler sadece görevlerini yaptıkları için eziyetlere maruz kaldılar, katledildiler. Ergenekon’da yine aynı şekilde ölümlerden tutun da subayların mallarına mülklerine el konulması hususunda devlet başroldeydi. Allah aşkına o zaman neredeydiniz? Ki bu şahıslar hapisten çıktıktan sonra Devlete yönelik hiçbir eleştiri de bulunmadılar. Suçlu hükümet olabilir, polis olabilir, Tayyip olabilir, cemaat olabilir. Ona göre slogan atarsın. Ama işin ucu devlete vardığında orada durmalısın. Bir ailenin ferdinin tek başına cinayet işlemesi tüm aile mensuplarını katil yapmayacağı gibi olaya işbirlikçi de yapmaz. Aynı şekilde devlet için de aynı durum söz konusudur. Devlet hepimiz için gerekli bir yapıdır. Özellikle yaşadığımız kanlı coğrafya, askeri gücü olan, belli ölçüde otoriteye sahip olan devletlerin yaşamasına el vermektedir. Malumunuz, Pasifik’te minik şirin bir adada yaşamıyoruz. Aynı zamanda, ne devletin çok baskın olduğu Mussolini İtalya’sı gibi Faşist rejimler uzun ömürlü olabilmiştir ne de Devlet’in tamamen çekildiği bir yapı ortaya çıkmıştır. Eğer devlette hizmet veren şahıslar gaflet ve delalete düşmüşse, adaleti sağlayamıyorsa, millet için değil de millete rağmen hareket ediyorsa, o zaman cezasını ona göre vermelisin; yakma, yıkma, isyan gibi eylemlere girişmemelisin. Bu sizin eleştirdiğiniz adama artı puan kazandırıyor. Çünkü milletin zihninde devlet kutsaldır. Bunu, eleştirdiğiniz çevre kendi lehine kullanıyor haberiniz olsun.
Geçen hafta kısaca üzerinden geçtiğimiz kabak tadı veren sloganlardan, mottolardan Zamanlama Manidar, Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez, Bıçak Kemiğe Dayandı, Türkiye Laiktir Laik Kalacak ve Halkların Kardeşliğine değinmiştim. Bu hafta da Kahrolsun Emperyalizm, İçimizden Biri, Montaj Siyaseti ve Katil Devlet sloganlarından kısaca bahsettim. Toplum üzerinde etkisini git gide azaltan bu sloganların artık işe yaradığına, bir fayda sağladığına inanmıyorum. Dolayısıyla hepsini elimden geldiğince eleştirmeye çalıştım. Selametle…