İlk yayınlandığı 1929 yılından beri, içinde bulunduğu eşsiz ve macera dolu dünya ile kendine hatırı sayılır büyüklükte bir okuyucu kitlesi kazanan Tenten, (orj:Tintin) Belçikalı çizgi roman yazarı Georges Prosper Remi (Hergé)’nin en büyük eseri olarak kabul edilir. 1929’dan Hergé’nin 1983’teki ölümüne kadar 24 eserde dünyanın nerdeyse her köşesini hatta ayı bile dolaşan Tenten, aynı zamanda 20. Yüzyılın çok canlı bir portresini de okuyucusuna sunar. Bu dönemde meydana gelen tarihsel olayları hikâyelerinin arka planında işleyen Hergé’ye yöneltilen ırkçılık, komünist ve kadın düşmanlığı suçlamaları ise aslında bu portrenin bir parçasıdır.
Tenten’in ilk maceralarında yoğun bir ırkçılık, kadın düşmanlığı ve komünist karşıtlığı vardır. Beyaz adam hep üstündür, kötü karakterler genelde yahudidir, kadın karakter neredeyse hiç yoktur. Sonradan eklenen tek kadın karakter Bianca Castafiore ise son derece sinir bozucu ve gıcık bir karakterdir. Tenten’in ilk macerası ise sadece Sovyetleri kötülemek için yazılmıştır. Bunlara rağmen Hergé zaman içerisinde bu fikirlerinden kurtulur ve Tenten’i üçüncü dünyanın yanında, ezilenlerin yanında olan bir karakter haline getirir. Tenten artık kâh büyük şirketlere, kâh Doktor Müller ve Rastapopoulos’a karşı ezilenlerin ve üçüncü dünyanın yanındadır. Hergé’nin yaşadığı bu değişim aslında Avrupa’nın yaşadığı mantık kaymasının bir dışa vurumudur. İki dünya savaşı arası dönemde kendini Faşizme ve başka fanatikliklere kaptıran Avrupa, İkinci Dünya Savaşında faşizmin ezilmesi ve ardından başlayan kolonyel bağımsızlık savaşların etkisiyle daha insancıl bir çizigiye kayar. İşte Tenten’deki değişim de bunun yansımasıdır. Tenten orta sınıf bir Avrupalıdır ve dünyaya bakışındaki daha eşitlikçi ve özgürlükçü bu değişim de, aslında Avrupa’nın 20. Yüzyıl boyunca dünyaya bakışında yaşadığı değişimdir.
Tenten’in ilk macerasında karşımıza çıkan ülke 1920’lerin Sovyetler birliğidir. Bu macera her ne kadar ideolojik amaçlarla Sovyetleri kötülemek için yazılmış ise de bize Sovyetlerin bazı kötü taraflarını gerçekçilikle yansıtmaktan da geri kalmaz. Sovyet gizli polisi NKVD’nin baskısı ve Sovyetlerin büyük çiftlikleri kolektifleştirmesi bu hikâyede karşımıza çıkar. Her ne kadar fazlaca ön yargı ve Sovyetleri karalama çalışmalarıyla dolu olsa da, Tenten’in bu ilk hikâyesi 1920’lerdeki Sovyetler Birliğinin o baskıcı ve boğucu havasını okuyucuya vermeyi başarır. Sovyetlerden sonra Tenten Kongo’da ile Belçika yönetimi altındaki Kongoya giden Tenten, burada 1930’lardaki Kongoyu okuyucuya aktarır. Irkçı ve emperyalist motiflerle çizilmiş olmasına rağmen, aslında Belçika yönetimi altındaki Kongo’nun nasıl geri kalmış ve gelişmemiş bir yer olduğunu gözler önüne serer. Beyaz adamlar sadece yönetimden sorumludur ve yerliler cahillik ve batıl inançlarının altında ezilmektedir. Daha sonra Tenten Amerika’da ile Amerika Birleşik Devletlerine geçen Tenten, burada 30’ların genç, enerji dolu, makineleşmiş ama aynı zamanda da yozlaşmış ve paradan gözü dönmüş Amerikasının portresini çizer. Amerikan sanayinin gücünü ve kâr hırsını mafya ile birlikte anlatan Hergé, savaş arası Avrupa’nın Amerika imajını da çok iyi yansıtır. Buradan Firavunun Puroları ile Ortadoğu’ya geçen Tenten, kendini Mısır’dan Hindistan’a uzanan bir maceranın içerisinde bulur. Uyuşturucu kaçakcılığı sorununa ilk defa bu macerasında değinen Tenten, Hindistan’da da kolonyel yöneticilerin yozlaşmışlığından bahsederek ilk defa emperyalizme karşı, üçüncü dünyanın yanında yer alır. Firavunun Puroları’nın bittiği yerden başlayan Mavi Lotus ise Hergé’nin en başarılı çizgi romanı olarak kabul edilir. Çin-Japon Savaşının başlangıcını, Batılıların Çin’de sahip oldukarı eşitsiz ve ırkçı statüyü ve Çin’in içine düştüğü afyon batağını gerçekçi, akıcı ve duyulandırıcı bir stille bize aktaran Hergé, Mavi Lotus ile Tentenin idolojik tavrındaki kaymayı da gösterir. Çinlilerin yanında duran Tenten bundan sonra gitgide daha fazla ezilenlerin ve üçüncü dünyanın yanında saf tutmaya başlar.
Kırık Kulak ile ilk defa Güney Amerika’ya yelken açan Tenten, burada da Batılı şirketlerin finanse ettiği ”Muz Savaşlarına” ilk defa şahit olur. Güney Amerika’da birbiri ardına gerçekleşen darbeleri mizansen bir dille aktaran Hergé, Güney Amerika’nın düştüğü bu kötü ve zavallı durumu, bundan sonraki hikâyelerine de sık sık konu eder. Güney Amerika’dan sonra Kara Ada macerası ile İşkoçya’ya giden Tenten, burada da İkinci Dünya Savaşı öncesin rakip gizli servislerin arasındaki çekişmelerin konu edildiği kısa bir macera yaşar. Kara Ada’dan sonra Tenten, Hergé’nin en büyük politik duruşlarından birini sergileyecği Sidavya’ya gider. Ottokar’ın Asası hikâyesi ile ilk defa karşımıza çıkan Sildavya, aslında gerçek hayatta Avusturya’dan esinlenilerek yapılmış bir ülkedir; bu ülkenin baş düşmanıysa onu ele geçirmeye çalışan Bordurya, yani Almanya’dır. 1938 yılında Hitler’in Avusturya’yı ele geçirmesi üzerine yazdığı bu hikayede Hergé, Silavya yani Avusturya’nın yanında durur ve Tenten bu ülkenin Bordurya’nın eline geçmesine engel olur.
[pullquote_left]Belçika ele geçince Tenten de değişir.[/pullquote_left] Tenten her ne kadar kendi dünyasında Nazilerin Avusturya’yı ele geçirmesine engel olsa da, tarihte işler farklı gelişir ve 1938 yılında Avusturya’yı ele geçiren Hitler, 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nı başlatır. 1940 yılında Belçika’nın teslim olması ile Hergé ve Tenten’de değişir. Belçika’da ki Nazi işgal yönetimi basına sıkı bir sansür uygular, bu çizgi romanlar için de geçerlidir. İşgal dönemi boyunca yazılan dört Tenten macerası da politik göndermelerden uzak, karakterler ve maceralara odaklanmış eserlerdir. Savaştan sonra yayınlanan ilk iki Tenten’de birleşik bir hikâyeyi anlatan Yedi Kristal Küre ile Güneşin Tutsakları’dır. Bunlarda da yakıp yıkılmış bir Avrupa’ya dönmek istemeyen Hergé, konusunu Avrupa dışından yine Güney Amerika’dan seçmiştir. 1950 yılında ise Hergé tekrar siyasi olaylara ve Ortadoğu’ya döner. Kara Altın Diyarında adlı hikâye ile İkinci Dünya Savaşı Ortadoğu’yu, petrolün artan önemi ve gücünü işleyen Hergé, savaş sonrası Ortadoğu ülkelerinin kırılgan siyasi yapılarını portre eder. Ortadoğu’dan sonra Tenten bu sefer Avrupa’ya döner ve yüzyılın ısınmaya başlayan bir başka olayına tanık olur: uzay yarışı. Hedef Ay ve Ay’a Ayak Basıldı adlı hikâyelerinde rakip iki ülkenin uzay yarışlarını konu alan Hergé, 1970’lere kadar dünyanın gündemini meşgul edecek uzay yarışını da Tenten ile okuyucularına aktarır. Ay’dan sonra Soğuk Savaşın ajanlar ile dolu dünyasına geri dönen Tenten Turnusol Olayı ile Sovyetler ve Amerika arasındaki bilim çevresinde gelişen sanayi ajanlığını konu alan bir macera yaşar. Bundan sonraki hikâyesi Ambardaki Kömür ile İkinci Dünya Savaşı ardından şekillenen silah kaçakçılığı ve insan ticaretine odaklanan Hergé, Batılı ülkelerinin işlerine geldiği gibi üçüncü dünya boyunca her yerde farklı rejimleri desteklediğini ve desteklemediklerini alaşağı ettiğini gözler önüne serer.
Ambardaki Kömür hikâyesinden sonra politik alt metinli hikayelerden biraz uzaklaşmaya karar veren Hergé, döneminin başka sansayonel olaylarına ağırlık verir. 1960’da yayınladığı Tenten Tibet’te Everest dağının ilk defa tırmanılmasına ve insanın doğaya karşı kazandığı zafere bir gönderme nitliğindedir. Bunu hikâyeyi takip eden Kastafiore’nin Mücehverleri adlı eserse o dönemim şan yıldızı Maria Callas’tan esinlenilerek yaratılan Bianca Castafiore’nin etrafında şekillenir. Sonraki hikâye Sidney’e 714 Sefer Sayılı Uçuş ise 20. Yüzyılın ikinci yarısında orataya çıkan yeni multi-milyonerler ve onların garip kişiliklerine göndermedir. Bu hikâyeden sonra tamamlayabildiği son hikâye olan Tenten ve Pikarolara başlayan Hergé, bu sefer yine fazlasıyla politik bir konuyu işler. Güney Amerika’nın uydurma bir ülkesinde geçen hikâye Fidel Castro’dan esinlenilerek yaratılan General Alkazar etrafında şekillenir. Ülkesinin kontrolünü yeniden kazanmasında generale yardım eden Tenten, aslında yarım yüzyıl sonra bile Güney Amerika’da hiç bir şeyin değişmediği mesajını verir.
1983 yılında o sırada yazdığı Alf-Art adlı Tenten hikâyesini bitiremeden ölen Hergé, Tenten’in dünya üzerinde yaptığı yolculuğunda sona ermesine neden olur. 20 yüzyılın büyük bir bölümünde dünyada olan politik olayları bir Avrupalının gözünden anlatan Hergé, kendi ideolojisindeki ve Avrupa’nın geçirdiği değişmeyi de herkese hitap eden bir dil ve üslupla bütün dünyaya anlatır. Bundan ötürü Tenten 20. Yüzyılı okumanın en zevkli yollarından biridir.
KAYNAKÇA
http://en.tintin.com/
Çizgi Roman Ansiklopedisi, Hakan Alpin, İnkilap Yayınevi