Almanya’nın en romantik şehirlerinden biri olan Heidelberg’de uzun yıllardır süregelen bir festival bulunmakta: ‘Heidelberger Frühling’; yani ‘Heidelberg Bahar Festivali’. Uluslararası bir müzik şöleni olan bu festival, Almanya için büyük bir öneme sahip. Her sene bu zamanlarda, önemli müzisyenler ve müzikseverler festival kapsamında düzenlenen konserler, çalışmalar ve toplantılarla bir araya gelme şansı elde ediyorlar.
Heidelberger Frühling’in bu seneki konuklarından biri de, ülkemizin gurur kaynağı olan sanatçısı Fazıl Say idi. Üretkenliği, yaratıcılığı ve sanatıyla sınır tanımayan ünlü müzisyen Fazıl Say, Türkiye’nin yanı sıra; tüm dünyadaki konserlerinde herkesi kendine hayran bırakmaya devam ediyor diyebiliriz.
18 Nisan akşamı Serenad Bağcan ile birlikte sahneyi paylaşan Fazıl Say, 19 Nisan akşamı ise Amerikan Orpheus Chamber Orkestrası ile birlikte sahne aldı. Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791), Richard Wagner (1813-1883) ve Joseph Haydn (1732-1809) gibi bestecelerin yanı sıra, bir de kendi bestesi ile müzikseverlerin karşısındaydı.
Ben, bizzat dinleyerek gerçekten çok etkilendiğim 18 Nisan akşamından bahsetmek istiyorum. Heidelberg Kongresshaus Stadthalle’de sahne alan Fazıl Say, konserin ilk kısmında Ludwig van Beethoven (1770-1827)’ın Shakespeare’ın bir dramından etkilenerek bestelediği ‘Der Sturm’ isimli eserini çaldıktan sonra, Janacek (1854-1928)’in tek piyano sonatını bizlerle buluşturdu. Bu eser, alışagelmiş sonatlar gibi üç bölümden oluşmamakta ve çok ilginç bir hikâyeye sahip. Sonatın önsezi ana temalı ilk bölümünü, karşıt bir ölüm ana temasıyla ikinci bölüm izler. Sonatın üçüncü bölümünü, yeteri kadar iyi olmadığını düşündüğü için Janacek ön gösterim gecesinden önce yok etmiştir.
Her zaman en özel müzik aletinin piyano olduğunu düşünürüm; çünkü piyano, usta bir el sayesinde tek başına belki de onlarca kişilik bir orkestranın yerini tutabilir. Fazıl Say da, yine her zamanki ustalığı ile bize piyanonun ruhunu en derinden hissettirdi. İkinci yarıya Fazıl Say’ın kendi eseri olan ‘Gezi Park 2’ ile başladık. Hepimizin hatırladığı 31 Mayıs ve 2 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen olayları, Fazıl Say’ın notaları ile tekrar hissettiğimizi söyleyebilirim. Hem Gezi Parkı’ndaki birlik ve beraberliği, hem de talihsiz sert müdahaleler sonucunda yaşananları; yani kısacası Gezi Parkı ruhunu Fazıl Say bizlere müziği ile tekrar yaşattı.
Daha sonra sahneye Serenad Bağcan geldi ve Fazıl Say’ın iki özel albümünden şarkılarla tüm Heidelberg adeta büyülendi. Fazıl Say, Metin Altınok’tan ‘Düşerim’, Ömer Hayyam’dan ‘Akılla Bir Konuşmam Oldu’ ve Orhan Veli Kanık’tan ‘İstanbul’u Dinliyorum’ gibi şiirleri müzikle buluşturmuş ve ‘İlk Şarkılar’ albümüne imza atmıştı. Fazıl Say şimdi de, Edip Cansever’den ‘Şey Şey Şey ve Şeylerden’, Turgut Uyar’dan ‘Göğe Bakma Durağı’ gibi şiirleri bestelediği ikinci özel albümü ‘Yeni Şarkılar’ ile birlikte bizi şairlerimizle tekrar buluşturuyor.
18 Nisan akşamı gerçekten hem Fazıl Say’ın usta müzisyenliği, hem de Serenad Bağcan’ın takdire şayan sesiyle; ‘İlk Şarkılar’ ve ‘Yeni Şarkılar’ı canlı dinleyebildiğimiz ve hissedebildiğimiz için şanslıydık.
Konserin kapanış şarkısı, benim en sevdiğim eser olan, Cemal Süreya’dan ‘Dört Mevsim’ ile oldu. O zaman ben de, bu yazıyı Fazıl Say’ın bir sözüyle bitireyim: “Ne genç ne yaşlı diyelim, kış mezarına gömülelim”.