Histeri, 1880’lerin İngiltere’sinden daha önce aşina olmadığımız bir kesit sunuyor bizlere. Toplum ve kadın olgularına farklı bir bakış açısı getiren bu filmi, uzun bir süre daha cinsel devrimin yanına dahi yaklaşamayacak olan Türkiye’de izlemenin mutluluğunu yaşadım.
Tanya Wexler’in yönetmenliğini yaptığı, Maggie Gyllenhaal, Hugh Dancy ve Jonathan Pryce’ın başrollerini paylaştığı filmde, 19yy. Avrupa’sında tıp, kadınların cinsel tatminsizliklerinin “histeri” isminde bir çeşit hastalıktan kaynaklandığını ve İngiltere’de yaşayan kadınların yarısının bu hastalıktan mustarip olduğunu savunur. Filmde işlenen bir diğer önemli konu ise İngiltere’de yaşayan burjuva ve halk arasındaki uçurumdur. İki konu ayrı ayrı işlendikten sonra filmin sonunda ustaca birleştirilmiştir.
Film iki zıt kutupla başlamaktadır. Bir yanda “vulva masajı” yapmakla ünlenmiş Dr.Robert Dalrymple ve onun yakışıklı idealist asistanı Mortimer Granville varlıklı hanımlara histeri tedavisi uygular, aslında kadın hastalara mastürbasyon yapılmaktadır fakat o dönemde bu eylemin mastürbasyon olduğu net bir şekilde bilinmemektedir. Diğer tarafta ise Dr.Robert Dalrymple’nın kızı Charlotte Dalrymple babasının hiç hoşuna gitmese de yoksul mahallelere gidip oradaki yardıma muhtaç ailelerin kahramanı olmaktadır. Dr.Robert Dalrymple alternatif tıp olarak kullandığı yöntemi ile bolca müşteri toplarken, kullandığı yöntemin yetersiz ve yorucu olması dolayısıyla, filmin ilerleyen kısımlarında, asistan Mortimer Granville daha sonra yüzyıllar boyunca kullanılacak olan vibratörü icat eder. Diğer tarafta ise iyiliksever Charlotte, herkese yararlı olabilmek için kendi açtığı halkevini daha da ileriye götürme çabasındadır.
Hikâyenin iskeleti bu olayların üzerine kurulmuş olsa da, filmin izleyiciye satır aralarında vermiş olduğu toplumsal mesajlar beni oldukça etkilemiştir. Bu mesajlardan bir örnek vermek gerekirse, bence en önemli mesaj, kadınların arzularının giderilemeyişinin bir hastalık olarak gösterilmesi, hatta kadının zevk ve istek hissiyatının sona erdirilmesi adına bıçak altına yatırılabilmesiydi. Bununla birlikte filmde, kadınların, eşlerinin yanlarında hoş duran bir süs objesinden çok daha fazlası olduğu net bir biçimde gözler önüne serilmiştir. Özellikle Charlotte’un mahkeme önünde söylemiş olduğu şu sözler 19.yy İngiltere’sinin durumunu mükemmel bir biçimde açıklar. “ İngiltere’nin şatafatı, İngiltere’nin ne kadar gelişmiş, ileri seviye bir ülke olduğunu göstermez, çünkü bu ülkede kadınlar, erkekler gibi üniversitede okutulmadığı, erkekler kadınların önemini anlamadığı sürece ikinci dünya ülkesi olmaya devam edecektir.”
Filmin birçok sinema eleştirmeni tarafından boş zamanlarda izlenilebilecek derinliği olmayan romantik bir film olarak adlandırılması filmin toplumsal ve evrensel içerikli mesajların eleştirmenler tarafından açıkça anlaşılamadığı düşüncesini uyandırdı benim nazarımda. Oysaki filmin toplumsal bakış açısı zengin yazarlar tarafından yazılmış başarılı bir film olduğu düşüncesindeyim. Bireyciliğin baskın olduğu 21.yy’da, yüzyıllardır ilerleme kaydettiğini ve devrimsel gelişmelerde bulunduğunu düşünen insanlığın pek de bir yol kat edemediğini vurgulayan bu filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” M.Kemal ATATÜRK, 31.01.1923
Bazı sorunların toplum ve asır gözetmediğinin farkında olabilenlere…