Tanrılar, insanları 4 kol, 4 bacak ve tek bir kafada iki yüz halinde yaratmışlardı. İnsanlar, eşleriyle beraber doğuyorlardı. Eşlerinin cinsiyetleri de önemsizdi. Aynı bedende iki kadın, iki erkek ya da bir kadın bir erkek olabiliyorlardı. Cinsiyet önemsizdi, onlar birlikte ve mutluydular. Bu mutluluktan, tanrılara şükretmeyi unuttukları için, Zeus onları şimşeğiyle ayırdı. İnsanlar o günden beri zorla bedenlerinden kopartılan eşlerini aramakla lanetlendi ve modern insan bu lanete aşk adını verdi. Bana sorarsanız Zeus’un kıskançlığıydı insanları birbirinden ayıran. Mutluyken ve ‘tam’ken insanlar Tanrılara ihtiyaç duymuyordu ama Tanrılar yalnızca ihtiyaç duyuldukları zaman tanrı olabiliyorlardı. Tanrılıklarını göstermek zorundaydılar. ‘Hedwig and Angry Inch’ de işte bu hikayeyle başlıyor. John Cameron Mitchell’in yönettiği 2001 yapımı bu etkileyici ve bir o kadar da eğlenceli filmi bu kadar geç izlemiş olmanın verdiği üzüntü ve sorumluluk duygusuyla buraya yazıyorum.
Hedwig, ikiye bölünmüşlüğü hayatının her köşesinde gören Doğu Berlinli, transseksüel bir rock starıdır. Tanrılar, insanları daha küçük parçalara ayıramadıklarını fark edince, dünyayı, ülkeleri, şehirleri bölmeye başladılar. Hansel,Tanrıların lanetlerinden en büyük payı almış olan, her iki cinsiyeti de bedeninde bulunduran bir oğlanken, Doğu Berlin’den kaçmak ve aşık olduğu adamla evlenmek için ameliyat olmuş ve karakterimiz Hedwig doğmuştur. Elbette ameliyat sırasında sorunlar çıkar ve ‘angry inch’ adını verdiği o parçayla yaşamak zorunda kalır. Kocası onu terk eder ve aynı gün görürüz ki Berlin duvarı yıkılır. Hedwig bir hiç uğruna her şeyini feda etmiştir. Şarkılar söyler, yazar. Hayatını şarkılarla anlatır ve onu da elinden almak isterler.
Hedwig yalnızlığın ve bölünmüşlüğün birey haliydi. Kendisinden koparılan parçasını, ruh eşini, bulduğunu sandığı her an yaralandı ve daha da yalnızlaştı. Fakat öğrendi, Hedwig, bütün olmak için kimseye ihtiyaç duymadığını fark etti. Tanrılar, rock’n roll’u Hedwig’ten ayırabilecek kadar güçlü değildi. Bütün olmak belki de yalnız olmaktı. Parçalanacak bir yanımız olmadığında daha güçlü ve tamdık belki.