Düyun-u Umumiye’yi mutlaka duymuşsunuzdur. Sene 1881’de dış borcunu ödeyemeyecek duruma gelen Osmanlı İmparatorluğu, Düyun-u Umumiye adlı bir oluşumun kurulmasına izin verdi. Osmanlı Devleti’nin tuz, damga resmi, içki, ipek ve balık avı vergileri, doğrudan bu uluslararası kuruluş aracılığıyla toplanıyordu. Bu kuruluş yedi üyeli bir meclis tarafından (İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya, Almanya, Osmanlı Devleti ve öteki alacaklılardan birer temsilci) yönetildi. İdarenin merkezi İstanbul’daydı.
Geçtiğimiz günlerde Yunan meclisinden onay alan kreditörlerin sunduğu “acı reçete”, 134 yıl önce kurulan Düyun-u Umumiye’ye oldukça benziyor; hatta çok daha ağır. Anlaşma gereğince:
- Yunanistan’ın değeri 50 milyar euroyu bulan varlıkları bir fonda toplanacak. Fonun merkezi Atina’da olacak. Fonun yönetimi Yunanistan’ın elinde olsa da kreditörlerin yetki verdiği isimler kontrol mekanizmasında yer alacak ve gerektiğinde veto haklarını kullanacak. Yani tüm yetki kreditörlerde olacak. Gelirin yarısı bankalara sermaye takviyesinde, bir çeyreği borç geri ödemesinde ve kalan çeyreği yatırımlarda kullanılacak.
- Kemer sıkma önlemleri ağırlaşarak devam edecek.
- KDV artırımı dahil vergi düzenlemeleri, çalışma piyasası reformu ve emeklilik reformu gerçekleştirilecek.
- Yunanistan, otomatik bütçe kesintilerini öngören mali kurala geçecek ve istatistik kurumunun bağımsızlığını güçlendirecek.
- IMF Yunanistan’ı denetlemeye devam edecek. IMF’yle anlaşma yenilenecek.IMF’yle birlikte diğer Troyka kurumları, AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası heyetleri Atina’ya dönecek ve Yunan kurumlarını yerinde denetleyecek.
- Yunanistan, Troyka’nın olurunu almadan mali konularda tek başına hareket edemeyecek.
- Kamu çalışanları azaltılacak, bankacılık sektörü yeniden yapılandırılacak, elektrik iletim hatları operatörleri özelleştirilecek, eczaneler, süt üreticileri ve fırınlar başta olmak üzere birçok sektörle ilgili yeni düzenlemeler yapılacak.
- Atina, Euro Bölgesi’nin diğer üyelerinden aldığı ikili kredileri kırpamayacak. Belirli şartların karşılanması halinde borç vadelerinin uzatılması ve faiz oranlarında indirim söz konusu olabilecek.
Bunlarla birlikte kreditörler ve Yunanistan arasındaki anlaşmanın metni de oldukça sert tonda yazılmış. Öyle ki, kreditörlerin isteklerinin altında, “Bunlar paket için gereken minimum isteklerdir” yazıyor. Öte yandan Tsipras her ne kadar “borç affı elde ettik” dese de durum pek öyle değil. Metinde, Yunanistan’ın tüm taahhütleri yerine getirdiği takdirde, borçların vadesinin uzatılabileceği ifade ediliyor. Merkel’de nominal bir borç indiriminin asla söz konusu olmayacağını ifade etti.
Bu şartları sağlaması karşılığında ise Yunanistan Euro Bölgesi’nde kalabilecek ve üç yıl süreli 82-86 milyar euroluk bir kredi paketi alacak.
Referandumda %61,31 oranında “OXİ” diyen Yunan halkının iradesi ise tabiri caizse çöp oldu.
Bu saatten sonra ister darbe diyelim (Tsipras’ın bu şartları kabul etmesinden sonra Yunan Twitter kullanıcıları “#Thisisacoup” -Bu bir darbe- adıyla hashtag oluşturmuşlardı) ister yardım paketi; Yunanistan ekonomik bağımsızlığını kaybetti. Bir başka deyişle Avrupa Yunanistan’a, sen beceremiyorsun kolu ver de ben oynayayım dedi.
Bundan daha makul şartları referandumda reddeden Yunan halkının tepkisi ise ağır oldu. Ülkede bir bankanın duvarına üzerinde “Aranıyor ölü ya da diri” yazan afiş asıldı. İlgi çeken afişte Almanya Maliye Bakanı için “neo-Nazi suçlusu” ifadesine yer verildi.
Peki nüfusu İstanbul’un nüfusu kadar bile olmayan, yüz ölçümü ABD’nin Louisiana eyaletinden küçük olan Yunanistan’ın geleceği dünya ekonomisi için neden böylesine önem teşkil ediyor? Eğer Yunanistan Euro bölgesinden çıkıp para birimi olarak tekrar drahmiye dönseydi ve doğru adımlarla kendi başına düzlüğe çıkabilseydi, her yıl çekiciliğini biraz daha kaybeden “Avrupalılık” ve “Avrupa Birliği” daha büyük bir yara alacaktı. Gelecekleri çokta parlak gözükmeyen ve Yunanistan’ın durumuna düşebilecek İspanya gibi ülkeler de bu gerçekleşmeyen yol haritasını izleyebilirlerdi. Diğer bir yandan Rusya ve Çin gibi ülkeler de Yunanistan’ı yanlarına çekebilirlerdi. Ama bu savaşın galibi AB ve IMF, şu an için bu teorileri kafalardan sildi. Tsipras ise asla asla dememeyi öğrendi.