Doğa: Sonsuz Evren, Sonsuz Özgürlük ve Sonsuz Barış

Ne zaman betonların arasından korku dolu bakışlarla kafasını uzatan bir bitki görsem aklıma gelir Henry David Thoreau. Fen Fakültesinin yanından geçerken cılız, mor bir menekşe gördüm. Mermer sütunların yanından kendine bir yol bulup gün ışığına ulaşmıştı. Mermer sütünların, beton zeminlerin arasında tek başına mor gülümsemeler saçıyordu tüm yalnızlığına rağmen. Hiçbir şeyden anlamayan çocuk aklımla tanışmıştım Thoreau’yla. O gün bu gündür de başucumdan eksik etmemiştim Doğal Yaşam ve Başkaldırı’yı. İtaat etmeyi bilmeden sivil itaatsizliği öğretti bana. Karmaşık bir düzenin içinde boğulurken basitleştirmeyi öğretti. Yapamazsın dedilenleri yapmayı öğretti. Belki haksızlık olacak ama  okuduğum bütün okullardan ve kitaplardan daha çok şey öğretti bana Thoreau.367.large

Amerikan düşünce tarihinin ve modern çevreciliğin temelidir Henry David Thoreau. Meksika Savaşı yüzünden istenilen vergiyi ödemediği için bir gecesini nezarette harcayan Thoreau, bu gecenin etkisiyle Sivil İtaatsizlik makalesini yazar ve bu makale de diğer kitapları gibi politika tarihinin önemli taşlarından biri olup Gandhi ve Martin Luther King gibi önemli siyasi isimlerin ilham kaynağı olur.

Walden Gölü’nde tek başına geçirdiği iki yılı anlatan Thoreau, yaban hayatta tek başına nasıl kulübe yaptığını, nasıl bitki yetiştirdiğini ve mevsimleri nasıl geçirdiğini tüm ayrıntılarıyla anlatır. Doğanın bize, ihtiyacımız olan her şeyi verdiğinin en büyük kanıtıdır onun eserleri. Bir gölün kenarında geçirilen iki yılın yeni akımlara, yeni fikirlere, büyük siyasi isimlere ilham kaynağı olması, doğanın düzeninin, insanlığın yüzyıllardır kurmaya çalıştığı düzenden daha derin ve gerçek olduğunun kanıtıdır. ‘‘Davranışlarımız, azizlerle girdiğimiz iletişim sonucu bozulmuştur. İlahi kitaplarımız, Tanrı’nın gazabının ve kutsanmasının tatlı bir melodisini yayarlar. Peygamber ve kurtarıcıların bile insanların umutlarını onaylamaktan çok, korkularını avuttukları söylenebilir’’ (92) der Thoreau. İnsanlık var oluşundan beri korkunun içinde yaşamıştır. Kendinden büyük bir şeye inanma ve ondan korkma insanlığın adeta genlerine işlenmiştir. Kendinden büyük olan tek şey doğadır ve insan da zaten onun parçasıdır. İçinde bulamadığın bir şeyden korkmak ancak insanlığın yanılgısı olabilir.

Kendi saçlarından korkup saçlarını kazıtan bir çocuk gibi kendi parçamızdan korkup onu yok etmek için türlü uğraşlar veriyoruz. İlahi kitaplar insanlığın hatalarını anlatıp onları cehennem azabıyla korkuturken doğa onlara sadece sevgisini ve renkli meyvelerini verir. Doğanın sade eli yerine şehrin ve medeniliğin uzattığı yapay ve kirli eli tutmak bizim tercihimizdi. Doğanın içinde özgürlüğün sınırlarının keşfetmek yerine caddelerdeki küçük kaldırımlarda, rahatsız ayakkabılar içinde yürüyüşler yapmak ve egzoz solumak bizim tercihimizdi. Yönetilmek de bizim seçimimizdi yönetilememek de. Kitaplar, öyküler, masallar bile bize yönetilmeyi aşılamıyor mu? Sanılanın aksine ormanın kralı aslan değil, ormanın kendisidir. Doğa bir bütündür, yapaylıktan ve hurafelerden uzak kendi sakin ve basit düzeninde yaşamaya devam eder. İnsanın doğayı kişileştirme isteği, onu tanımak ve tanıtmak isteğinden ziyade, güdülmeyi meşrulaştırmaktır.

Yoksulluğun ve savaşın pençesinde sürünürken ve barış için ölürken biraz olsun sizi rahatlatmak amacıyla yazdım bu yazıyı. Thoreau benim öğretmenim ve Edmund’ın dediği gibi doğa benim Tanrım. Yalnızlığın en sakin sesi doğa ve doğa, bireyselliğin kendisi. Okullara, caddelere, evlere sıkışıp kalmış ruhlarımızı biraz olsun gökyüzüne çıkarmak istedim, uçak olmadan. İnsanlığın kendi algıları içinde evreni algılamasını istedim. Küçük bir menekşe bana bunları yazdırabiliyorsa yüz yıllık bir çınar ağacının yazdırabileceklerini hayal bile edemiyorum. Doğanın her köşesi sonsuz evren, sonsuz özgürlük ve sonsuz barış…

Leave a Reply