Başlamadan evvel belirtmeliyim ki bu yazı kimsenin gönlünü hoş tutmak yahut bir şeyleri kanıtlamak için değil; gözlerimizin önünde endişe verici bir hızla büyüyen –en hafif tabirle- yanlış anlaşılmaların bir köşesine bir soru işareti bırakmak üzere kaleme alınmıştır. Yazı boyunca düşünceler yalnızca şahsım üzerinden ve direkt olarak değil, genel olarak “örtülü kadın”ın ağzından aktarılmaya çalışılmıştır.
Arkadaşım, dur! Düşünmeden evvel bir de beni dinle. Bak, ben özgürüm. Sen inansan da inanmasan da gerçek bu. Yaşam çizgilerimi kendi kalemimle çiziyorum. Okulumu, mesleğimi, çevremi kendim seçiyorum. Tıpkı inandığım emri uygulamam gerektiği kararına kendim vardığım gibi, diğer kararlarım için de herhangi biri tarafından zorlanmıyorum. Tekrar ediyorum, iyi dinle! Başımda; senin dilinde beni kapatan türbanı, benim dilimde beni örten başörtüsünü babamın yahut ağabeyimin baskısıyla değil; varlığına ve birliğine iman ettiğim yaratıcının rızasına ulaşmak niyetiyle taşıyorum. Sana göre beni köleleştiren bir çaput parçasından öteye gitmeyebilir, ancak ben bu ayeti başımın üzerinde taşımaktan onur duyuyorum. Olmadı mı? Çok mu primitif? Sakin ol, bunun adı yalnızca “inanç özgürlüğü”.
Dinle! Belki çok şaşıracaksın ama bilmelisin, tesettürüm ufkumu kısıtlamıyor. Başörtüm kitap okumama, gündemle ilgilenmeme, arkadaşlarımla saatlerce tartışıp devlet kurup devlet yıkmama engel olmuyor. Güven bana, tesettürümle düşünüp fikir üretebiliyorum. Siyasetle ilgilenip, denemeler kaleme alıp, yeni diller öğrenebiliyorum. Ne o! Okulunda, iş yerinde beni görmek istemiyor musun? Sahi, ne oldu o demeçlere? Kadının eğitim hakkı, ekonomik özgürlüğü, sosyal hayatı… Senin feminizmin, benim örtümün başladığı yerde bitiyor muydu yoksa? Ben alışkınım, şaşırmam. Ama sen şaşır. Eyleminle söylemini bir karşılaştır. Halâ tavrında ısrarcıysan önce sakin ol, istediğimin adı yalnızca “fırsat eşitliği”.
İşte, anlatıyorum. İddia ettiğin gibi örtüm bizi yüzyıllarca geri götürmüyor. Öncelikle “ileri” idealini benim inançlarım üzerinden yürüteceksen zaten pek de ileride sayılmazsın. Eğer gerçekten söylediğin gibi ilerici, çağdaş ve de aydınsan zaten benim kıyafetimden, yaşam tarzımdan çok hedeflerimle, iş başarımla ve sosyal yeterliliklerimle ilgilenmelisin. Bak, buradayım. Tesettürümle de bilim yapabiliyorum, kendi haklarımı koruyabiliyorum ve olayları kendi irademle yorumlayabiliyorum. Artık benim yerime “benim hakkımı” savunmaktan(!) vazgeçmelisin. Sen örtümü benden alarak beni özgürleştirmek ve hatta erkek hegemonyasından kurtarmak niyetindesin ya hani, şunu iyi anla. Eşim veya babam değil; inatla örtümün beni tutsak kıldığını savunarak sen benim üzerimde baskı kuruyorsun. Kadın olmayı kırmızı rujdan ibaret görmediğim için gerici sayılırım ve bu kafayla gidersem de ilerde işim çok zor değil mi? Ön yargılarına sarılıp o dik yokuşlarından hızını alarak üzerime doğru yuvarlanmadan önce bir dakika dur ve sakin ol. Sağa sola ticaretini yaptığın saygıdan, çok değil, yalnızca birazını istiyorum.
Senin düşüncelerinle veya değil, ben “ben”im. Belki sözlerim yeterince tesir etmedi sana ve hatta belki de halâ kalemimin bir başkasının elinde olduğunu düşünüyorsun. Yine de senden son birkaç ricam var. Arkadaşlarının yanında benim yerime hakikaten zulmedilen, şiddet gören, katledilen kadınların arkasında durarak sözde feminist egonu tatmin et. Tekelleştirdiğin cumhuriyetini bana saldırarak değil, asıl tehlikelere karşı kuvvetli önlemler alarak koru. Örtüme dil uzatarak değil, her ne iş yapıyorsan en iyisini yaparak çağdaşlaş. Ön yargılarınla değil, mantığın ve analitik zekanla ileri görüşlü ol. Ve son olarak bana ve inançlarıma saygı duy. Örtüme öfke besleme, sakin ol ve düşün.
Belki de sandığından çok daha özgürümdür?
Esin BATAK
Sevgili Merve,
Ne mutlu sana ki, başörtünü özgürce takmayı tercih edebiliyorsun. Ne mutlu sana ki, baban, ağabeyin, sair bir kimse değil, inandığın Allah’ın rızası için başörtüsünü tercih edebiliyorsun. Ve ne mutlu sana ki, başörtülü olman kimsenin seni kısıtlaması anlamına gelmiyor, okuyabiliyor, yazabiliyor, düşünebiliyor ve sana tanınmış özgürlüklerini kullanabiliyorsun…
Peki ya diğerleri? Belki de senin savunduğun kadar özgür olmayanlar? Belki de gerçekten mahalle baskısı nedeniyle örtünmeyen “kapananlar”? “Kapanmak” zorunda kalanlar? Burka giyenler mesela hiç düşündün mü? Sen kadınsın okuyamazsın, düşünemezsin, çocuk yapıp onlara bakmak zorundasın, evde oturmak zorundasın, sen malsın, alınır satılırsın ve erkek hegemonyasında yalnızca bir araçsın ibarelerine, ifadelerine maruz kalanlar? Sence onlar da senin kadar özgür müdür?
Her insan din ve inanç hürriyetine sahiptir. Evet, her insan örtünüp örtünmemekte, inanıp inanmamakta ve hatta buna göre yaşayıp yaşamamakta özgürdür. Peki ya olmayanlar? Başörtüsü dini bir sembol değildir yalnızca. Senin de önyargıları kırmak adına oldukça önyargılı yaklaştığın “feministler”, senin özgürlüklerini (!) değil, bahsettiğim kadınların özgürlüklerini savunmaya çalışıyorlar. Çünkü her kadının senin kadar mutlu ya da şanslı olmak gibi bir koşulu yok. Öyle ailelere doğuyorlar. Öyle babalara, ağabeylere, öyle mahalle baskılarına sahip oluyorlar. Özgür değiller, mutlu da. Biraz araştır mesela, mutsuzlar, çaresizler, eziliyorlar, öldürülüyorlar, depresyona girip intihar ediyorlar ve yalnızca bir noktada birleşiyorlar: Özgürlük arayışı.
Feminizm, türban takan herkese değil, örtünen kimseye değil yalnızca özgürlükleri elinden alınan kadınlar için çabalar. Kadın erkekten üstün olsun değil, kadın evlenmesin, radikal olsun, hayattan zevk almasın ve kendini en üstün görsün diye değil; olması gereken hayat standartlarına sahip olsun, EŞİT olsun, iradeleri olsun, mal değil İNSAN olsun diye uğraşır. Kırmızı ruj sürmek için değil, o sabah kırmızı ruj sürüp sürmemeye ya da istediğin başörtüsünü takıp takmamaya yalnızca SEN karar ver diye uğraşır. Gerçekten ama gerçekten ÖZGÜR olun diye uğraşır.
Cumhuriyet de budur zaten. Herkes özgürce iradesine uygun davranabilsin sistematiğidir. Herkesin insan kabul edildiği ve edilmesi gerektiği bir sistemdir. ÖZGÜRLÜKÇÜ, baskıcı olmaktan fersah fersah uzak ve eşitlikçi olan bir sistemdir. Usulüne uygun ve gerçekten gerçek Cumhuriyetlerde ötekileştirmenin olmaması için uğraşılır.
Bugün bu yazıyı yazmana ve benim bu yorumu atma ihtiyacı duymama neden olan şey esasında aynıdır. Ve hatta sen de bunun farkındasın. Özgürlük ve önyargıların kırılması gerekliliğidir. Ama bunu ne örtüsüz örtülüyü ne de örtülü örtüsüzü ötekileştirerek başarabilir.
Son kez yineliyorum. Ne mutlu ki örtünmek senin kendi iradendir. Peki ya diğerleri? Hiç düşündün mü, bireysel bazdan ve deneyimlerinden yola çıkarak ulaştığın sonuçların genellemeler ve yanlışlar olabileceğini? Genellemelerin, toplumsal bazda etkili sonuç vermeyeceğini, ya da senin de deyişinle “kapanmak” zorunda bırakılan insanların senin kadar özgür olmayabileceğini?
Özgürlük, senin şansın, ve kararların ne olursa olsun, herkes karşına geldiğinde iradene saygı duymak zorunda.
Peki ya özgür olmayanlar? Onlara kim saygı duyacak?
Şimdi sıra sende. Bu yazıyla birlikte sen düşün… Belki de başörtüsü konu değil, tüm kadınların senin kadar şanslı olmayışıdır mesele… Belki de “kapanmak” zorunda bırakılan, dikte edilen ve dayatılan kadınlardır mesele… Belki de onların çaresiz çığlıklarını senin kadar şanslı kesimin duymamasıdır mesele…
Belki de senin içinde bulunduğun hayatı yaşamıyor olmalarıdır mesele… Belki de sandığından daha çaresizdirler…
Konunun çerçevesine değil, özüne bakmak ne kırmızı ruj-baş örtüsü kavram çatışmasına sürükler, ne de ötekileştirmeye yol açar.
Belki de sandığından farklı şeyler için çabalıyordur, hem Cumhuriyet hem de diğerleri?
Merve Pehlivan
Uzun ve detaylı yorumun için teşekkürler Esin. Açıkçası seninle birçok noktada hemfikiriz. Bahsettiğin kadınlara, din kullanılarak zulmedilenler adına hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak bir gerçeği de görmemiz gerek. Bahsettiğin zorla “kapatılan” kadınların yanında tam tersi baskıya maruz kalan kadınlar da var. Okutulamayan, şiddet gören, çalıştırılmayan kadınlar ne yazık ki var. Ancak mücadele etmesi gereken biz “özgür”ler tek bir noktaya takılıp kalmışız. Bu yazıda eleştirdiğim nokta da bu. “Her başörtülü esir değildir. Durun, bir dinleyin sonra beni özgürleştirmeye ihtiyacınız var mı bunu görün. Beni bırakın hakikaten biri acı çekiyorsa onu savunun.”
Yani Esin, ortada bir mazlum varsa hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Mehmet eren
“Başını özgür iradesiyle örtmeyen kadınlar”ı kurtarmaya soyunmak kimsenin haddine değil. Ahlak polisi misin sen? Bence devletin bile böyle bir yetkisi ve sorumluluğu olmaması lazımken sen kimsin ki milletin aile hayatına müdahele etmeyi kendine vazife görüyorsun? Kim özgür iradesiyle örtmüş kim baskıyla örtmüş nasıl bilebilirsin hem? Samimi olalım, doğru konuşalım. Sizin derdiniz insanların gördüğü baskı değil, başörtünün kendisi.
Not:Aile baskısıyla istediğim liseye gidememiştim zamanında. Gelin beni de kurtarın bari
Betül Haliloğlu
Merhaba Esin.
Feminizm ve Cumhuriyet konusunda yaptigin aciklamalara katiliyorum fakat Turkiye’nin gerceklerinin bu sistemlerin, ideolojilerin amaclarindan farkli oldugu asikar. Turkiye’de “mazlum”un yaninda oldugunu soyleyen sozde “feministler” yillarca zulum goren kadinlari “ozgurlestirmek” icin basortusunu yasaklamak, cumhuriyete ve ozgurluklere karsi bir sembol haline getirmek icin buyuk caba sarf ettiler.Bir seyleri kendi iradeleri disinda yapmak durumunda birakilan ve kisitlanan bu kadinlari ozgurlestirmenin yolu basortusune getirilen kisitlamalarda goruldu. Halbuki yasaklayici ve kisitlayici zihniyetleri degistirmek yeni yasaklardan mi gecer? Basortusune karsi genel onyargilar kurmak ve ozgurlestirmek adi altinda yapilanlar yoluyla ozgur iradesiyle bu yolu secenlerin hayatlarina ket vurmak en basta bu kisitlayici zihniyete hizmet etmez mi? Kafaya ortulen bir ortuyu gunah kecisi ilan etmek aslinda senin benim kadar sansli ve ozgur olmayan kadinlarin sorunlarinin altindaki gercek sebepleri goz ardi etmekten ve kolaya kacmaktan baska nedir ki? Acikcasi ben bu faaliyetlerin yeni mazlumlar yaratmaktan baska bir ise yaradigini sanmiyorum.
Asli Tekin
Son derece katıldığım fikirleri ve benim söylemek istediklerimi yazmışsınız Esin Hanım.
Bu arada devam eden yorumları okudum da önyargıları kırın diyen insanların çoğunluğu önyargılarının esiri olmuş belli ki…
Ayrıca “Sözde feministler” diyerek bir ideolojiye hakaret eden insanların çokluğuna şaşırıyorum açıkçası…
Yorum yapan bir erkek arkadaş da var ancak sanırım o cevabı bile haketmiyor.
Uzun lafın kısası ağzınıza sağlık :)
Aydanur Ünal
Durumu gayet iyi açıklamışsın Merve kardeşim. Allah senden razı olsun.