6 Aralık’ta İstanbul’da yapılan “Dünyada Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Uygulamaları Uluslar arası Çalıştayı”, İstanbul Barolar Birliği’nin protestosuyla gündeme oturdu. Adalet Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından düzenlenen çalıştayda görüşülen Arabuluculuk Yasa Tasarısı, İstanbul Barosu’na bağlı avukatlar ve CHP milletvekili Ahmet Tanal’ın da aralarında bulunduğu bir grup tarafından protesto edilmişti.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Ümit Kocasakal, yapılan basın açıklamasında “Arabuluculuk, hem avukatlık mesleğine ve avukatlara, hem de vatandaşın hukuk güvenliğine zarar verecek, adalet ve güven duygusunu zedeleyecek, adalete yabancı unsurları hukuk düzenine taşıyacak, çok hukukluğun ve hukuk dışı güçlerin egemenlik yolunu açacak vahim bir düzenlemedir” şeklinde konuştu. Diğer yandan arabuluculuğa destek veren kesimler, yapılan protestonun temelinde mesleği kaybetme ve statükoyu koruyamama korkusunun yattığı görüşünde. Yaklaşan baro seçimlerinin de tartışmayı körüklediği söylenebilir.
Türkiye’deki tartışmalardan bağımsız olarak arabuluculuğa baktığımızda, dünyanın pek çok ülkesinde yaygın olarak başvurulan bir yöntem olduğu görülüyor. Arabuluculuk kısaca, özel hukuk uyuşmazlıklarında, sorunların mahkeme yoluyla değil, tarafların kendi aralarında anlaşarak çözülmesini öngören bir alt kurum olarak tanımlanabilir. Kurumun destekçilerinin en önemli argümanı ise arabuluculuğun, mahkemelerin maddi yükünü azaltacak olması. Diğer yandan bu süreç, mahkemelerin aradan çekildiği düşünüldüğünde, sermayenin önündeki yargı engelinin kalkması olarak da yorumlanabilir.
Arabuluculuğa karşı çıkan kesimler, kurumun yasallaşması halinde mahkemelerin yerini, konusunda uzman olmayan kişilerin alacağını vurguluyor. Bu nedenle kurum, “modern kadılık” olarak adlandırılıyor. Diğer yandan arabuluculuk, Türkiye Barolar Birliği tarafından, sadece avukatlar tarafından yapılması şartıyla uygulanabilir olarak görülüyor. Ancak hükümetin yargıyı tasfiye sürecine giriştiği düşünüldüğünde, bu kurumun da egemen güçlerin güdümünden bağımsız kalması olanaksız gibi gözüküyor.